#BÖLÜM ŞARKISI: ADELE- SOMONE LİKE YOU
(SATIR ARASI YORUMLARINIZI UNUTMAYIIN, KEYİFLİ OKUMALAR...❤)
YOLCULUK İSTANBUL|-29
Duyamadığım fakat kulaklarımın en derininde yankılanıp zarında hissettiğim sesler, ulaşamadığım ancak dokunmak istediğim eller, yetişemediğim fakat sarılmak istediğim bedenler... Bir hayat yaşıyordum, korkunun perde arkasına saklanmadığı, çocukluğumun nasırlı ve bilinmeyen ellerle kanatıldığı. Ruhumun çöken soyut bedeni, çocukluğumun sıcak kanıyla boğulmuş; cesedi ise sessiz, izbe bir köşeye fırlatılmıştı. Ardından bir feryat duyulmuştu, lakin bu kimin feryadıydı?
Umudumun tükendiği yere, hayatım boyunca bilinmeyen bir el tarafından toprağı hiddetle eşelenmiş nefret tohumları ekilmişti. Sessiz yakarışlarla sulanan nefrete hala isyan eden bir benliğim vardı, fakat neden susuyordu? Belirsiz bir kimlik gibiydim, her duyguyu doruklarına kadar yaşayan lakin kim olduğu belli olmayan...
Heyecanlı kalp çarpıntılarım göğsümü delip geçecek mertebede öylece dururken yanımdaki adamın kasılan bedenini doruklarına kadar hissediyordum. Mekândan çıkmak üzere arkamızdan gelen alaycılıkla harmanlanmış ses tonu ve söylediği imalı kelimelerle tam olarak ne demek istiyordu? Veya Baran niye bu derecede kasılmıştı? Tamamıyla yanıtım belirsizdi. Baran belime yerleşmiş uzun parmaklarını vücuduyla uyum halinde sıkarken ben öylece bekliyordum. Ne konuşabiliyordum ne de bu durumda konuşmak istiyordum. Arkasına yavaşça dönerken bende onunla beraber dönmüştüm. Karşıma çıkan adamla beraber yutkunma isteğimi geri gönderdim. Elleri cebinde, gözlerinden belli saf öfkeyle fakat ona tezatla sırıtık bir yüz ifadesiyle bize bakıyordu.
Karanlıktan rengini seçemediğim koyu renk saçları büyük bir özenle arkaya doğru taranmış, yemyeşil gözlerinin huzmeleri bedenimizde ki bir yere lazer ışığı gibi uzanmıştı. Baran gibi onunda gerildiği takım elbisesinin düzleşmiş haliyle belli oluyordu. Kaşları yukarıya doğru alaycılığını bozmayan bir edayla kalkmış, sert kemikli yüz hatları ise dümdüz, sıkıydı. Gözlerini bana çevirdiği anda sırıtması büyürken, biraz daha dikkatle bakmayı ister gibi yeşillerini kıstı.
Tüylerim onun bu mesafeli, kibirli bakışlarının altında diken olurken merakım saklandığı köşeden sessiz sedasız çıkmış pençelerini çıkararak tesiri altına almaya çalışıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak, gözlerimin onun üzerinde durmasına devam ettim. Kimdi bu adam?
"Bostancı?" Baran'ın soğuk sesi duyulunca altında gizli bir öfke barındırdığı belli oluyordu. "Ne zaman çıktın seni soktuğum kara delikten?"
Bostancı mı?
Birbirlerine soyadlarıyla hitap ediyorlardı. Adamın dudağının kenarı haylaz bir ifadeyle yukarıya doğru kıvrıldı, Baran'a aynı soğuk, kibirli bakışlarını sürdürdü. İçimde yeşeren telaş fidanları çoktan yerlerini belli ederken bedenimde gerildi.
"Yoksa sana haberimi göndermediler mi? Üzüldüm şimdi, " diyerek sahte bir üzgünlükle dudaklarını büzdü. "Şartlı tahliye edildiğimden haberinin olması gerekiyordu, üstelik beni karşılamaya bile sen gelirsin zannettim."
"Emin ol bilseydim, zevkle geleceğimden şüphen olmazdı." Dedi Baran. Alaycılığı da devreye girdiği anda bacaklarım titremeye başladı. Bu konuşma haddinden fazla sakindi fakat aynı zamanda haddinden fazla ürkünçtü. "Ki, bugün çıkmış olduğunu anlamak zor değil, it sahibinin dibinde bitermiş." dudağının kenarı küstah bir ifadeyle yukarıya doğru kıvrıldı. Baksana."
Adamın sırıtan ifadesi Baran'ın söyledikleriyle tuzla buz olmuş tabirine uydu, yüzü kasvetli havanın rüzgarına kapılarak öfkeli bir hale dönüştü. Ardından gözlerini bana çevirdi, baştan aşağıya beni süzerken Baran'ın iyice gerilen bedeni de bu anlara tanık etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Jugendliteratur"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!