Yİ/16. BÖLÜM

30.7K 1K 144
                                    

#BÖLÜM ŞARKISI: James Arthur-İmpossible

(Keyifli okumalar!)

|YOLCULUK İSTANBUL|-16

''Oyy, kurban olurum ben sana... Neredesin annem sen?"

Belimi sıkan kollar ve kulağıma durmadan baskı yapan büyükanne diliyle konuşan arkadaşıma gözlerimi devirerek, aynı zamanda isyan ederek karşı geldim. Aksi takdirde nefessiz kalarak, arkadaş kurbanı olabilir, sardığı sımsıkı kollarının arasında boğulabilirdim.

''Serap yeter, boğacaksın..." diye söylenmeye başladım fakat beni bu denli özlemiş olmaları hoşuma gitmiyor da değildi. İnsan daima çevresindeki insanlar tarafından önemsenmeyi ve ilgi alakalarının kendisinde olmasını severdi. "Görende ilk defa ayrılıyoruz sanacak. Geçen yaz tatile giderken hiçte böyle değildin!'' Serap sıkılı kollarından tekini çekerek eliyle hala sarılı olduğumuz için kafamın arkasına hafifçe vurdu.

Bu kız değişirse dişimi kıracaktım!

''Susar mısın Eylül, o ayrı!" diyerek sesine biraz daha ima kattı. "Ben seni ilk defa ellere gönderiyorum...'' Burada kesinlikle arkamda kalan Baran'a imalı bir bakış attığına kalıbımı basabilirdim. Derin bir nefes alarak zorda olsa kollarımı Serap'tan ayırarak arkasında ki Merve'ye özlemle ilerlerdim. Sevgiyle kucaklaşırken söylenmeyi ihmal etmiyordu.

"Turist Necati gelmiş," dediğinde kıkırdadım. "Neredesin sen ya?!''

''Buradayım işte.'' dediğimde, Merve heyecanla benden ayrılarak koyu gözlerinden geçen parıltılarla bana bakarak gür saçlarını beceriksizce arkaya attı.

''Kızım neler oldu neler..." diye mırıldandığında, heyecanla alt dudağını da dişlerinin arasına almıştı.

"Hayırdır?" diye sordum merakla. "Neler oldu?"

Sorumla beraber bir müddet sustu, söylemek ve söylememek arasında git gel yaşarken bir anda kocaman gülümseyerek, "Ay, dayanamayacağım sanırım!" diye adeta neşeyle şakıdı. "Aykut'la bir buçuk hafta sonra söz-nişan karışık törenimiz var." şaşkınlıkla gözlerimi açtığımda bu haberi duyduğuma hem çok sevindim hem de bunun planlamasını yaparken onun yanında olamadığım için nedensizce üzülmüştüm. Neticede en yakın arkadaşımın evliliğiydi söz konusu.

Sinirle önüne düşmüş bir tutam saçını çektim. ''Her gün konuşuyorduk vicdansız, neden söylemiyorsun?'' dudaklarını büzerek omuzlarını silkti. Onun bu haline gülümserken yapay bir tehditle sonra görüşürüz bakışı atarak yanında ki bana bakmayan Pınar'a döndüm. Kollarını göğsünde bağdaş yapmış, etrafına, daha doğrusu ben hariç her şeye bakıyordu.

Bana sinirlenmişti, bunu da açıkça belli ediyordu. Haklıydı ancak daha ilk andan bu denli kızgın davranması! Ah, bu kızın huysuz olmadığı bir gün yok muydu?

''Pınar..." diye mırıldandım şımarık bir sesle. "Sen bana sarılmayacak mısın?''

Tavırlı bakışları bana çevrildi. Kaşları çatık, düz tutmaya çalıştığı ifadesiyle aynı zamanda alttan alttan verdiği tehditle konuştu.

''Biz seninle yukarıda hasret gideririz.''

Çaresiz bakışlarımı Merve'ye çevirdiğimde o da bana sen hak ettin der gibi, ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı, imayla kaşlarını yukarıya kıvırdı. Gözlerimi devirerek, yaklaşık beş dakikadır arabaya yaslanmış, yanında Ahmet'le bulunan Baran'a döndüm. Kaşları çatık, yüzünde herhangi bir ifade barındırmadan bizi izliyor arada ise etrafına bakıyordu. Yanında ki Ahmet'se, defalarca bahsettiğim ve ona apaçık bir şekilde sevgili olmalarını ima ettiğim Pınar'ı tanımış gibi ona bakıyor, fakat Pınar'ın fark ettiği bile söylenemezdi.

YOLCULUK İSTANBULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin