#BÖLÜM ŞARKISI; AMY WİNWHOUSE- BACK TO BACK
(KEYİFLİ OKUMALAR...)
|YOLCULUK İSTANBUL|-19
Geçmişin acılı ve isyana şahit olan perdeleri, geleceğe bir engel izlenimi taşıyan gölge olmaktan kurtulamıyordu. Bütün perde arkası net görünmezken, perdenin üstünden seyredilen gölgeleri arkasından daha da acı bir hale sürüklüyor, işte o zaman hazin bir gerçekle baş başa kalıyorduk. Geçmişte yaşanan ufak bir diz yarası bile unutulmaz, izler hatırlatır, tenin hatırlatır ve bir de zihnine kazılmış sahneler hatırlatır. Bu bizim hayatımızın belki de dönüm noktasında yaralarımızla yüzleştiriyor, geriye ise ilelebet korkunun açlığının çöllerine sürükleniyor, cesarete susuz kalıyorduk.
Şimdi ise cesarete susamış, korkunun parmaklıklarına tutsak düşmüştüm. Geçmişimin bir perdesi daha açılmış, karşımdaki şahıs ise bir zamanlar acımın baş rollerinden biriydi. Onu karşımda görmem ruhumda bıraktığı yakıcı izinin bir neşterle tekrar acımasızca kazılması gibiydi, her zerresinin kazındığı gibi ilmek ilmek hissetmemdi. Geçmişin yaraları iyileşmezdi aslında, büyüdükçe daha da iyi anlıyor ve küçükken unuttuğumu sandığım onlarca hüzün dolu anılarla bugün baş başa kalmaya mecbur bırakılıyordum.
Gözlerim hala ona şaşkınlıkla ve nutkum tutulmuş gibi bir şekilde bakıyorken, o ise beni kucağında taşıyan ve bana art arda sorularını soran Baran'a bakıyordu.
Ne kadar da değişmişti böyle?
Sarı saçlarını hafif uzatmış, alnına örtecek şekilde dağınık bir halde bırakmıştı. Aynı renkte kirli sakalları vardı, en son gördüğüm tek tük kıllarının haricinde. Boyu, o günün ardından fazlaca uzamış, oldukça gelişmiş vücuduyla atletik bir yapıya sahipti. Büyümüştü, tanıdığım çocuktan bir adam çıkmıştı. Ve gözleri... O gün bana attığı bakışlardan sonra nefret ettiğim yeşil, katmanlı gözleri... Halbuki çok severdim onun yeşil gözlerini, her zaman ağzımdan dökülen övgü sözcükleri şimdi beladan başka bir şey değildi, olamazdı da.
Gözlerimiz tekrar kesişince sıçrayarak, ağzımdan derin bir nefes aldım. Bana ince dudaklarının verdiği kıvraklıkla gülümserken, gülümsemesiyle çığlık atmak istedim. Fakat o çığlık dilimi dişlerimin arasına alıp ezmemle kaybolmuştu. Zihnimde iki yıl önce ki aynı görüntü pekişince anlamıştım. O günde bana böyle gülümsemişti, hem bir uyuşturucu bağımlısının uyuşturucuya bakar gibi bir bakış, hem de istedikleri olmayan bir çocuğun yüzündeki öfke, yeni açığa çıkmış nefret ve hazımsızlık vardı.
Ellerim istemsizce Baran'ın omuzlarına gitmiş, her saniyede bu görüntüyü kaldıramamanın verdiği tepkiyle sıkıyordu. Baran en sonunda bir anda olan bu halime dayanamamış ve sesini de dikkatimi çekebilecek kadar yükseltmişti.
''Destina!" diye bağırdı, hiddetle. "Sana ne oluyor böyle bir şey mi gördün?''
Durmuştuk, hastanenin bahçesinin ortasında Baran'ın kucağındayken olduğumuz yerdeydik, sesiyle ona baktım. Kafamı çevirmemle yeni fark ettiğim buğulu gözlerimden kaynaklanan bulanık görüntü direkt Baran'ın koyulaşan gözlerini bulmuştu. Ona bir saniyelik bakarak tekrar kafamı çevirdim ve az önce adeta kilitlendiğim yere tekrar baktım. Ancak...
Yoktu, gitmişti.
Hangi ara gitmişti?
Daha az önce buradaydı, emindim. Canlı kanlı karşımda bana bakmıştı. Şimdi ise beni büyük bir çelişkinin içine koyup gidemezdi. Ondan nefret ediyordum, ona öfkeliydim ve tam da bunları kinle duygularıma gömmüşken, onları gün yüzüne çıkarıp gidemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Teen Fiction"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!