#Bölüm Müziği: Mark Eliyahu-Gulbahar
Sonunda beklediğiniz o müthiş bölüm geldi. Ben yazarken çok karışık duygular içerisine girdim, umarım sizde girersiniz sjjdjdkskdkkdBu bölüm geçen bölüme kıyasla uzun bir bölüm oldu aynı zamanda ise güzel bir bölüm oldu. Bu yüzden bu bölüme yorum rekorunun gelmesini istiyorum.
Lütfen arkadaşlar, herkes yorum yapsın.
Satır aralarını boş bırakmayalım olur mu?
Özellikle de sonlara doğru:) hepsini okumak istiyorum.Bir dahaki bölüm 550 oy ve 2000 yoruma gelecek, bu bölüme bu sayı yakışır bence🥰
Keyifli okumalaaar!
|YOLCULUK İSTANBUL|-44
Ruhumla, ruhlarını kaybetmiş insanların cesetlerini sahiplenen toprak parçasına her zaman hayran kalırdım. Bütün insanlığı bağrına basacak kadar kudretli bir yapıya sahipti toprak. Onu içine çekecek, etlerini içinde eritecek, geriyeyse belki de asla izi bile bulunmayacak fosiller bırakacaktı. Ancak bu işin bilimsel olanıydı, peki ya mantıksal olanı neydi? İnsanoğlunun yıllarca toprak ve su karışımı olan balçık adını verdikleri bir maddeden yaratıldığını, ondan var olduğunu biliyordum. Toprağın neden ölmüş insanların etlerini bir vampirin kanı emmesindeki arzu gibi emdiğini bu şekilde anlayabiliyordum.
Fakat neden insanlar, ham maddesi olan toprak kadar bütün acılara göğüs gerdiği ölümlere hazırlıksızdı?
Neden yıllar geçse bile alışamayacak asla, inanamayacak durumda olacaktı?
Bu toprakla alakalı bir durum değildi belki de bu hayat ve ölüm arasındaki o ince lakin oldukça darbe alacağı bir çizginin üstünde, ayaklarının kanayacağını bile bile durmaktı.
Şu an o çizginin üstündeydim.
Sağımda uçurum, solumda hayat vardı.
Fakat bana uçurumu vaat eden insanların ağırlığıyla savrulup giderken soluma tutunup kurtulmaktan başka çarem yoktu. Çarelerin içimde daima eziyet ettiği binlerce anıyı kapattığım kara mahzenimde uzun bir yas halinde olduğunu biliyordum. Ancak ısrarla ayaklarımı, kanayacağı araf çizgisinden ayırmıyor; aksine beni atacak kadar önemli gerçeklere inatla olduğum yerde duruyordum. Belki de beni ölüme terk etmeyen şimdi yanımda olup yaşayan insanlar değil, aksine topraklarına dokunmaktan çekindiğim ölen insanlardı.
Karşımda ağlayan kadına bakarken beni belki de şu anda ayakta durmamı sağlayan, bedeni olmasa da ruhunu ruhumda hissettiğim adam sayesinde olduğunu biliyordum. Çünkü benim babam vardı. Yıllar geçse bile bütün gerçeklerin perdesini aralayacak kadar, günahkarların ise şeytanın sırtını okşamasını istemeyecek kadar güçlü bir babam vardı. En son iki yıl önce toprağını avuçlarımın içine aldığım, mezar taşına saatlerce baktığım fakat tek kelime dahi konuşamadığım babam vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Teen Fiction"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!