Bölüm şarkısı; Christina Peri-A Thousand Years
(Keyifli okumalar!)
|YOLCULUK İSTANBUL|-6
Gevşemiş bedenimin yumuşak zeminde ki rahatlığı beni iyice mayıştırırken kafamı yasladığım yumuşak yastığa biraz daha gömdüm. Beynimin içinde ki sessiz ninniler yorgun zihnimde adeta çeşitli terapilerini sürdürüyor ve içine sürüklendiğim uykudan biraz bile olsun uyanmama imkân bırakmıyordu. Üstelik burnumdan ciğerlerimi dolduran ağır ve bilmediğim eşsiz kokuda iyice omuzlarıma binen ağırlıkla sıklaşan nefeslerim de bana pek yardımcı olmuyordu. Bu kokunun benim olmadığını kavrayabiliyor ancak ardından gelen soruları yanıtlayamıyordum. Bilincim açıktı, uykumun dağıldığını biliyordum fakat ısrarla gözlerimi açmamam ve hala yorgunluğun izlerini taşıyan bedenimin tek bir hareket dahi etmemesi bu tezime zaferle ulaşmamı engelliyordu.
Uyanmak istiyordum; bedenimin şiddetle bu önerimi reddetmesine rağmen.
En sonunda galip gelen gözlerim büyük bir yavaşlıkla aralandığında kurumuş boğazımın da yandığını hissetmeye başladım. Yutkunarak bir nebze olsun ıslatmaya çalıştığım boğazım hala kendince ağrısını sürdürürken hala uyku mahmuru olan bedenimi ayıltmak ister gibi dirseklerimin üzerine yaslanarak başımı kaldırdım. Uyumaktan harap olmuş ve ağrıyan gözlerimi birkaç defa daha görmemde yardımcı olması için art arda kırpıştırdığımda artık biraz olsun ayıldığımı hissediyordum.
Dünün yorgunluğunu hisseder gibiydim... Hem bedensel olarak hem de ruhsal olarak fazlasıyla bitap düşmüş, eve gelip uykumun kontrolüne bile varamamıştım.
Karşıma çıkan, daha önce görmediğim aksesuarla kaşlarımı çattığımda kafamı derin bir nefes vererek arkaya attım. Ardından yavaş yavaş kavrayan zihnimle tekrar hiddetle kalktığımda artık oturur vaziyette etrafıma şaşkınca bakıyordum.
Tanrım, bu oda benim değildi ki!
Neredeydim ben?
Bulunduğum odanın büyüklüğü beni hem hayran bırakıp hem de esrarengiz bir şekilde korkuttuğunda üstümdeki yorganı alelacele atarak hem odayı inceliyor hem de gitmek için hareketlerimi seri tutuyordum.
Yattığım gri nevresimli yatak üçlü olmalıydı ki çeyreğini bile kaplayamıyordum. Başlığındaki sade motifler ve onunla takım olduğu belli her iki tarafında ki küçük komodinlerim üzerinde ki motifler birbirine orantılı olmuş ve aynı olmasına rağmen sırıtık bir hava vermiyordu. Odanın köşesinde bulunan siyah çerçeveli boydan büyük bir ayna, dışarıda ki manzarayı net gösteren kocaman camdan pencerenin ardındakileri de yansıtıyordu. Pencerenin önünde bulunan karşılıklı ve derilerle kaplanmış iki berjer ve ortalarında ki küçük sehpayla odanın içerisinde ki garip uyuma destek oluyor ve fazlasıyla güzel ve insanın oraya oturası gelecek şekilde bir görüntü sunuyordu.
Odanın içinde bulunan üç kapı ve duvarlara monte edilmiş raflar ve içlerine özenle dizilmiş kitapların renkleri odaya ayrı bir uyum sergilemişti. Neredeyse yüzü aşkın kitap vardı. Büyük odanın bir diğer köşesinde bulunan, tam pencereyle karşılıklı küçük bir çalışma masası ve iki yanında bulunan cam vitrin vardı. Vitrinin içindeki çeşitli fakat dikkatsizce baktığımdan dolayı seçemediğim fotoğraflar ve sıra sıra dizilmiş plaketler, madalyalar diziliydi. Kaşlarımı kuşkuyla çatmama engel olamazken bu odanın Baran'ın odası olduğu bariz bir şekilde ortadaydı. Bunu, masanın üstüne dizilmiş parfümlerden ve parlayan saatlerden anlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Teen Fiction"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!