#Bölüm şarkısı; Evanescence- Bring Me To Life
(KEYİFLİ OKUMALAR...)
|YOLCULUK İSTANBUL|-11
Derin bir nefes eşliğinde elimdeki telefonu daha sıkı tutarken isyan eden arkadaşıma karşılık sağduyulu olmaya çalıştım. Fakat o benim sakinliğime inat ve ona haklı olduğunu söylememe rağmen beni, adeta bir ebeveynin çocuğunu yanlış yapmasından sonraki sert tutumuyla azarlamaya devam ediyordu. Tekrar ona şu anki durumumu izah ettim ve biraz olsun sakin olmasını diledim.
"Evet, Merve şu an Antalya'dayım ve gelir gelmez sizin yanınızda olacağım." Dedim ve biraz daha kararlı olduğumu belli etmek isteyerek, "Söz." Diye devam ettim.
Telefondan belli olan derin bir nefesin Merve'nin sakinleşmek amacıyla yaptığı bir hareketti. Haklıydı, hem de sonuna kadar ve onlara hak veriyordum. Neticede geldiğimden beri onlara gitmemiş olmam ve Antalya'da olduğumu şimdi söylemem sinirlendirmişti. Üstelik İstanbul'a gelmemin ardından aldığım veya almak zorunda kaldığım ani kararlar benim gibi onları da fazlasıyla şaşırtıyordu. Yanımda olan Begüm bana endişeyle bakarken ona dönüp eskisine nazaran hafif mesafeli bir tebessüm yolladım. Bu biraz yüzünü asmasına neden olsa da o da bana samimiyetle gülümsedi. Yaklaşık on dakikadır Merve'yi sakinleştirmeye çalışıyordum ve Begüm'de bana meraklı bakışlarla bakıyordu. Daha önce bahsettiğim üç kız arkadaşlarımın tepkisi onu meraklandırıyordu.
Gelen asansörün otomatik kapısı yana doğru kayıp açılırken zaman kaybetmeden bindik. İçeride genç bir adamın olduğu asansörün soğuk zeminine sırtımı yasladım. Adamın biner binmez bize olan bakışlarıyla anında hoşnut olmasam da halka açık bir aleti ondan sakınamazdım. Gözlerimi Begüm'e çevirerek ona baktığımda, onunda asansörün düğmesine basarak bakışlarını yere çevirdiğini gördüm. Büyük bir ihtimalle o da fark etmişti. Umursamamaya çalışarak telefonda konuşan arkadaşıma dikkatimi verdim.
"Ya Eylül, tam üç haftadır İstanbul'dasın ve bir kere bile bize gelmediğinin farkında mısın? Pınar'ı bilmiyormuş gibi konuşma. Delirdi resmen senin oyalamalarından. Birde şimdi Antalya'ya gittiğini öğrense, buyurun cenaze namazına!" diye sızlanmasına karşılık sıkıntıyla ofladım.
İşte, şimdide resmen babasını oyalayan bir anne görünümündeydi. Kendince haklıydı, çünkü planımda olmayan Antalya onlara geleceğimi söylediğim günü caydırmıştı. Doğal olarak aralarında ki en uysal olan Merve'yi bile çileden çıkarmıştı.
"Ya Merve lütfen birkaç gün daha oyala... Ciddi bir iş olmasa bana ihtiyaç olmasa gitmezdim. Rica etti bende adamı kırmak istemedim." Diye açıkladım. Yalan! Baran ve bana rica etmek? Buna kendim bile inanamazken, Merve'nin veya öbürlerinin onunla tanışmamış olmasına içten içe sevinmiştim. Çünkü Baran'ı tanısalar onun gerçekten rica kelimesinin yanından geçmeyeceklerini anlarlardı. "Hadi Merve'm, sana güveniyorum! Şimdi kapatmam lazım hadi öptüm."
"Tamam sen gelince ben sana gösteririm zaten bunların hesabını..." diye ağzının içinde gevelediğinde ağzımdan haylaz bir kıkırtının çıkmasını engelleyemedim, o ise ekledi. "Sende kendine dikkat et, bende öptüm."
Telefonu, kapandığını belli eden bilindik melodiyle kulağımdan çekerek onları bir nebze olsun ikna etmiş olmanın verdiği refahla derince soluklandım. Çok özlemiştim onları... duyguya kapılmak istemeyerek bakışlarımı yanımda ki Begüm'e çevirdiğimde kaşları çatık halde yanında ki adama baktığını fark ettim. Anında benimde kuşkuyla çatılan kaşlarım bir sorunun olduğunu teşkil ederken aynı asansörün içinde bulunduğumuz adamın bize tezatla alayla sırıtmasıyla bu defa kaşlarımı çattım. Neler oluyordu? Boğazımı sertçe temizleyerek konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Ficção Adolescente"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!