Bölüm 1

679 10 1
                                    

Selam, ben Deniz Aydın. Bazen sakin bazen agresif ve biraz da üşengeç lise 3. sınıf öğrencisi bir genç kızım.

**************

Sabah erken uyanabilmek için dün kurduğum alarmımı susturarak yataktan kalktım. Saat daha yedi buçuktu. Başka zaman bunun işkence olduğunu düşünerek homurdanabilirdim fakat bugün erken kalkmam gerekiyordu. Yarın yeni bir şehirde, yeni bir okulda yeni bir hayata başlıyordum. Bu yüzden okul ve giysi alışverişi gibi şeyler yapmam gerekiyordu. Biraz üşengeç bir kız olduğum için bavulumu önceden hazırlamak yerine son güne bırakmıştım. Bu yüzden uyanır uyanmaz yüzümü yıkadım ve direkt dolabıma yöneldim. Yaklaşık üç tane bavul hazırlamam gerekiyordu. Çünkü tüm eşyalarımı almak istiyordum. Dolabımı boşaltmak çok zamanımı alacak gibi görünüyordu. Tüm giysilerimi iki bavula sığdırdıktan sonra diğer kolye, bileklik, küpe, çanta, kitaplar gibi eşyaları  tek bir bavula sığdırmayı planlıyordum. Umarım planladığım gibi olurdu. Tam da planladığım gibi hepsini tek fakat büyük bir bavula sığdırmayı başarmıştım. Bir de peluş ayım Mahmut vardı. Onu burada bırakamazdım. Mahmut'u da diğer eşyaların yanına koyduktan sonra bavulları bir kenara bıraktım. Daha sonra hazırlanmaya başladım. Siyah bir şort, üzerine bana biraz bol gelen askılı beyaz bir tişört giydim. Aşırı makyaj yapmayı pek sevmezdim. Bu yüzden kahverengi gözlerimi açığa çıkaracak hafif bir göz makyajı yaptım ve açık renkli bir lipbalm sürdüm. Belime kadar gelen kahverengi saçlarımı açık bıraktım. Saçlarım kendiliğinden dümdüzdü zaten ben de düz saç sevdiğim için saçıma fazla zaman ayırmadım. Hazırlandıktan sonra kahvaltıya indim. Kahvaltımı bitirdikten sonra anneme ve babama veda ederek evden ayrıldım. Üzerimdeki siyah şortu ve beyaz tişörtü tamamlayacak beyaz spor ayakkabılarımı giyip siyah sırt çantamı aldıktan sonra en yakın arkadaşlarım İzel ve Sıla'yı aradım. Bugün sabah onlarla buluşup alışverişe gidecektik. Öğleyin de Mert, Çağatay ve Özgür ile buluşacaktık. Altı kişilik bir grubumuz vardı ve neredeyse kardeş gibiydik. Evden çıktıktan sonra evimize yakın olan parka doğru yürümeye başladım. Sıla ve Merve ile orada buluşacaktık. Parka vardığımda Merve oradaydı. Sıla ortalıkta gözükmüyordu. Muhtemelen yine geç kalacaktı. İzel'in yanına doğru ilerlemeye başladım. Yanına vardığımda yumruklarımızı tokuşturarak geleneksel selamımızı verdikten sonra sarıldık ve Sıla'yı beklemeye başladık. Tahmin ettiğimin aksine Sıla bu sefer bizi fazla bekletmedi. Sıla'yla da geleneksel bir şekilde selamlaştıktan sonra sarıldık ve AVM'ye doğru yürümeye başladık. Normalde acayip derecede geveze olan biz garip bir şekilde tek kelime etmiyorduk. Sıla ve İzel'in suratı biraz asıktı. Sanırım ayrılacağız diye üzülüyorlardı. Ben de onlardan farklı değildim. Fazlasıyla alışmış olduğum bu beş özel insandan ayrılmak o  kadar garip geliyordu ki bana. Yazın ailelerimizle tatile çıkmak dışında birbirimizden hiç ayrılmamıştık ki biz. Hepimiz tek çocuktuk ve hepimiz birbirimizi öz kardeşimiz gibi görüyor, öz kardeşimiz gibi seviyorduk. Çok güçlü bir bağ vardı aramızda. Çok bağlıydık birbirimize. 8 yaşındayken tanışmıştık hepimiz ve o zaman yemin etmiştik "aramızdaki bağı kimse bozamaz" diyerek. Şimdi onlardan ayrılmak fazlasıyla moralimi bozuyordu. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Sessizliği bozmak adına "önce ne alacağız?" diye sordum. Tam bir tişört bağımlısı olan İzel "tabi ki tişört" diye bağırdı ve gülümsedi. Onun bu isteği üzerine biz de ilk gördüğümüz mağazaya girip bir sürü tişört aldık. Daha sonra Sıla benim için gündelik siyah kumaş üzerine beyaz çiçekleri olan düşük omuz bir elbise beğendi ve denemem için ısrar etti. Sıla'nın bu ısrarları üzerine girip elbiseyi denedim aslında güzel olmuştu. Kabinden çıkınca Sıla bu elbiseyi bana almak istediğini söyledi. Ne kadar itiraz etsem de inatçı prensesim Sıla bir kez daha inatçılığını göstererek o elbiseyi aldı. Alışveriş bittikten sonra Çağatay, Mert ve Özgür ile buluşmak için yola çıktık. Saat kulesinin önünde buluşacaktık. Burada buluşmayı ben istemiştim. Neredeyse İzmir'in simgesi olan yeri son bir kez görmek istemiştim. Onlarla buluştuktan sonra bir kafeye girdik. Biz birer çilekli milkshake erkekler de birer kahve aldıktan sonra çıktık. Yolda kahkahalarla ilerlerken hepimiz çok dikkat çektiğimizin farkındaydık ama birlikte olduğumuz son günü eğlenerek geçirmek istiyorduk. Bu yüzden çevre umrumuzda değildi. Birden içimde sahile gitme isteği doğdu. Bizimkilere "Sahile gidelim mi?" diye sorduğumda sanki hepsi bunu sormamı bekliyormuş gibi hep bir ağızdan "Evet" diye bağırdı. Sahile doğru yürümeye başladık. Sahile vardığımızda hepimiz ayakkabılarımızı çıkartım ayaklarımızı suya soktuk. Özgür "Hadi fotoğraf çektirelim" diye bir öneri sundu. Hepimiz Özgür'ün bu önerisine karşılık neşeyle bağırdık ve ayakkabılarımızı giydik. Özgür fotoğraf çektirmek için güzel bir yer ararken biz de onun arkasından koşuyorduk. Özgür sonunda durdu ve "Burası güzel mi?" diye sordu. Gerçekten güzel bir yer bulmuştu dinozor suratlım. İzel "Deli misin Özgür? Güzel falan değil. Mükemmel!" diye bağırdı. Tam o sırada sahilde yürüyen bizden yaklaşık 3 yaş büyük bir kızdan fotoğraf çekmesini rica ettik. Kız da bizi kırmayarak kabul etti. Bir kız bir erkek olmak üzere sıralanarak poz verdik. Fotoğraf cidden çok güzel çıkmıştı. Saat yaklaşık 15.00 falandı. Eve gitme saati gelmişti. Evlerimiz birbirine çok yakın olduğu için aynı yöne doğru yürümeye başladık. Sessizdik. Ayrılma saati yaklaştıkça hepimiz daha da kötü hissediyorduk. Sessizliği bozan Mert oldu ve "Yarın gidiyorsun ha Derin Deniz" dedi. Mert bana Derin Deniz derdi. Mert bazen çok fazla konuşuyordu ve ben de ister istemez derinlere dalıp gidiyordum. Bu yüzden Derin Deniz diye seslenirdi bazen bana. Üzülerek de olsa "Evet gidiyorum" dedim. Konuşurken sesim titremişti. Sonunda evlerimizin olduğu semte geldiğimizde hepimiz ayrıldık. Tam ayrıldık da denemez. Oturduğumuz siteler çok yakındı. Üzüntüyle eve girdim. Anneme ve babama selam verdikten sonra yukarı çıktım ve günün yorgunluğu atmak için duşa girdim. Duştan çıktığımda keşke pijamalarımı giyebilseydim ama ne yazık ki bir saat sonra çıkacaktık. Bu yüzden çıktıktan sonra siyah renkli penye bir tulum giydim ve saçlarımı kuruttuktan sonra telefonumu elime aldım. Whatsaap'tan mesaj gelmişti. Bizimkilerle kurduğumuz gruptan. Özgür bugün sahilde çektirdiğimiz fotoğrafı göndermişti. Fotoğrafa uzun süre baktım ve gözlerim dolduğunda ağlamamak için kendimi zor tuttum. Aniden kapı çaldı. Koşarak indim ve kapıyı açtım. Bizimkiler gelmişti. Çağatay elinde bir albüm tutuyordu. Çağatay albümü bana uzatarak " hepimizde bu albümden var Üşengeç Prenses. Bizi unutma diye bir tane de sana getirdik. Seni çok seviyoruz." dedi. Daha sonra hepsi birden "Seni seviyoruz Üşengeç Kızımız" diye bağırdı ve grup sarılması yaptık. Ben bu beş maymundan ayrı nasıl yaşayacaktım...

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin