Bölüm 10

220 9 0
                                    

Sabah Özgür'ün "Koğuş kaalk" diye bağırmasıyla hepimiz yataklardan fırladık ve Özgür'ün böğürdüğü yere yani salona çıktık. Sinirli bir hal almaya çalışarak "Bana bak mikrobik. Senin o ses tellerini söker yerine bulaşık teli koyarım. Bağırılır mı öyle öküz?" dedim ama sesim sinirli çıkmamıştı. Bugün gideceklerdi. O yüzden kızamıyordum dinozor suratlıma. O sırada içeriden Mert'in sesi duyuldu "İmdaat. Yetişiin. Sabahın köründe adam uyandırıyorlar" diye bağırdı. "Sen bana mikrobik demiştin değil mi? Bak gör." dedi Özgür. Ellerimi kaldırarak "Tamam haklısın. Sözümü geri alıyorum." dedim. Mert gözlerini ovuşturarak yanımıza geldi. "Kanka nasıl bağırıyorsun? Yataktan nasıl fırladığımı bilemedim" dedi. Çağatay "Sen Deniz bağırınca mı uyandın?" dedi. Mert boş boş Çağatay'a bakarak "Hee, başka kim bağırdı ki?" dedi. Hepimiz gülmeye başladık. Bu kadar kişi Özgür'ün sesine uyanmışken sadece Mert benim sesime uyanmıştı. Sıla "Hadi toparlanalım. Gideceğiz bugün" dedi. "Ya ben açım. Aç aç nasıl valiz hazırlayayım?" dedi Mert. "Hayvan ya" diye karşılık verdi İzel. "Oğlum zaten birkaç saat sonra ayrılacağız hala açım diyor. Ruhsuz, duygusuz" dedi Çağatay. "Aç ayı oynamaz kanka" diyerek göz kırptı Mert. "Yürü o zaman aç ayı. Kahvaltıyı hazırlamaya yardım et" dedim. Küçük çocuklar gibi mızmızlanarak yere oturdu. Kolundan tutup onu mutfağa doğru sürüklemeye çalıştım. Ben onu sürüklemeye çalışıp başarılı olamadığım her an oturduğu yerden bana bakıp sırıtıyordu. "Hayvan herif. Ayla Teyze sana ne yedirip içirdi de böyle oldun. Oradan öyle sırıtacağına kıçını yerden kaldır da mutfağa gel. Zaten hazırladıklarımızı sömürüyorsun. Bari yardım et" diye çemkirdim. "Tamam kızma sen" dedi ve ellerinden destek alarak kalktı. Hep birlikte işe koyulduk. Herkes farklı bir şey yapıyordu. Duyduğum "Aaahhh" sesiyle arkamı döndüm. Çağatay baş parmağını tutarak bağırıyordu. "Yine ne yaptın lan geri zekalı" dedi İzel. "Geri zekalı mı? Ya abi var ya şuracıkta ölsem bir kişi de gelmeyecek yanıma. Kan kaybediyorum burada vicdansızlar. Biriniz de kalkıp 'ambulans çağırayım' demiyor. İnsanlık ölmüş be" dedi. Özgür kafasına vurarak "Abartma lan" dedi. "Git şu parmağını suya tut. Ben de yukarıdan yara bandı getireyim" dedi Sıla. Çağatay "Aaah, ölüyorum galiba" diye bağırmaya devam ediyordu. Bu sefer de Mert sesini yükselterek "Bağırma lan salak. Kedi kıçını görmüş yaram var sanmış. Abartıyorsun ha" dedi ve bir de o vurdu Çağatay'ın kafasına. Anaç bir tavırla "Vurmayın kafasına aptal olacak sonra" dedim. İzel bir süre bana baktı ve "Aptal değil mi zaten?" dedi. Tam o sırada Sıla yanımıza geldi. "Uzat parmağını. Nasıl becerdin lan bunu?" dedi. Getirdiği yara bandına baktım. Pembeydi ve üzerin ayıcık deseni vardı. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Çağatay "Bu ney lan? Özellikle mi bunu getirdin kızım?" dedi. "Evet" dedi Sıla. "Ben bununla nasıl sokağa çıkayım lan. Bütün karizma yerle bir oldu. Şuna bak" dedi. "Kes lan sesini. Millet eline bakıyor sanki sokakta." diyerek çemkirdi. Kahvaltıdan sonra kapı çaldı. Melike Teyze gelmişti. Kahvaltıdan sonra Melike Teyze'ye toplaması için yardım ettik. Özgür valizini toplamaya indi. Yukarı çıkarken bir yandan da Mert'e "Lan her yerde senin eşyan var. Donlarını falan dağıtmışsın her yere. Kalk git topla orayı." diye söyleniyordu. "Ben dağınık değilim. Sadece düzenli olmayı sevmiyorum" diye savundu kendini Mert. Çağatay da Özgür'ü koruyarak "Mert siktir git o odayı topla" dedi. Merve araya girerek "Kavga etmeden dövüşün" dedi. Hepsi birden valizlerini kapının önüne koydu. Birazcık çocukluğumuzdan konuştuk. "Bir keresinde Özgür'ü bir çocuk kovalıyordu. Bu da korkusundan ağaca çıkmıştı. Geri inememişti salak. Ahmet amcanın merdivenini almıştık da öyle indirmiştik." dedi İzel. "Neden kaçıyordun sen o çocuktan" dedi Sıla. "Ben o çocuğu Mert sanmıştım. El şakası yaptım çocuğa. O da sinirlendi, kovalamaya başladı" diye cevap verdi Özgür. Bilmem kaç yıllık anılarmızı anlatıp tekrar tekrar güldük. Gitme vakti gelmişti. Onları yolcu ederken hepsine sanki bir daha göremeyecekmişim gibi sarılmış, en sonunda da kendimi tutamayıp ağlamıştım. Eve dönerken yolda Bora ile karşılaştım. Tam yanından geçip gidecekken "Küs müyüz?" dedi. Kafamı kaldırıp ona baktım "Hayır, sadece biraz kızgınım" diyerek ağlamaktan kızarmış gözlerimi görmemesi için tekrar başımı yere eğdim. Çenemden tutup başımı yukarı kaldırarak "Ağladın mı sen?" diye sordu. "Hayır" diyebildim sadece. Her ne kadar inanmasa da üstelemedi. "Neden kızgınsın bana?" diye sordu. "Soruyor musun?" dedim. "Tamam haklısın. Arkadaşına söylediklerim için kızgınsın. Ama abartmadın mı?". "Sana göre abartmış olabilirim Egoist Prens ama onların hepsi benim kardeşim. Ben onları iki gün görmesem o kadar çok özlüyorum ki. Ne demek asırlardır görmediği ya?!  Bugün İzmir'e geri döndüler ve şimdiden özledim onları biliyor musun? Onları bırakmak o kadar zor geldi ki. Bana istediğin her şeyi söyleyebilirsin, umrumda olmaz ama arkadaşlarım hakkında yok 'asırlardır görmediği',  yok bilmem ne gibi basit cümleler bile kursan seni öldürecek dereceye bile gelebilirim. Onlar benim için dünyanın en özel insanları. Aynı şey sizin için de geçerli. Lütfen birazcık anla beni." derken çoktan gözlerim dolmuştu. Nedenini bilmiyordum. Bora bileğimden tutup beni kendine doğru çekerek sarıldı bana ve "Haklısın. Özür dilerim. Affet beni Tatlı Bela'm" dedi. Kollarından ayrıldım ve "Affedildiniz Egoist Prens" dedim. Beraber eve doğru yürümeye başladık. Eve varana kadar hiç konuşmamıştık. Tam kapıdan gireceğim sırada bir kadın yanımıza geldi ve "Merhaba. Sanırım sen Deniz'sin. Ben Filiz. Bora'nın annesiyim" dedi. Bora'nın babası Mehmet Amcayı tanıyordum ama annesiyle tanışmaya bir türlü fırsat olmamıştı. "Merhaba efendim" dedim. "Filiz Teyze de lütfen" diye karşılık verdi. "Peki Filiz Teyze." dedim. "Bora senden çok bahsediyor. Yakın arkadaşsınız sanırım. Bir türlü tanışmaya fırsatımız olmadı. Çok merak ediyordum seni. Düşündüğümden daha tatlıymışsın sen" diyerek yanaklarımı sıktı. "Teşekkürler" dedim zar zor konuşarak. Filiz Teyze yanaklarımı sıkmayı bıraktığı anda telefonum çaldı. Arayan annemdi. Telefonu açtım "Efendim anakuş" dedim sevimli bir sesle. "Kızım az önce eve geldim. Evde yoksun. Neredesin? Sofra hazır acele etsen iyi olur" dedi annem. "Kapının önündeyim annecik geliyorum şimdi" dedim ve telefonu kapattım. Filiz Teyze'ye dönerek "Tanıştığımıza memnun oldum. Annem çağırıyor. Eve gitmem lazım" dedim. "Peki tatlım. Annene selam söyle" dedi Filiz Teyze. "Peki Filiz Teyze söylerim" diyerek yanlarından ayrıldım ve eve girdim.

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin