Okula giden sokakta yürürken ayaklarım bir ileri bir geri gidiyordu. Hem X'in kim olduğunu öğrenmek istiyor hem de henüz hazır hissetmiyordum. Adımlarımı hızlandırdım. Ne olursa olsun X'in kim olduğunu öğrenmeliydim. Bu oyun daha fazla devam etsin istemiyordum. Öncekine göre daha kararlı adımlarla ilerlemeye devam ettim ve sınıfa girdim. Bizimkiler çoktan gelmişti. Beste yanıma geldi ve kolunu omzuma atarak "Bugün büyük gün. Heyecanlı mısın bakalım?" diye sordu. "Nasıl heyecanlı olmasın acaba?" dedi Ceren. "Kanka biz sıraya falan baktık ama bir not falan bulamadık" dedi Arda. Ama ben sıranın altında bir kağıt buldum. Bizimkilere çaktırmadan kağıdı açtım ve okumaya başladım.
Söz verdiğim gibi bugün kim olduğumu öğreneceksin. Dün benim kim olduğumu öğrenmek için daracık yerlere saklanmaya bile katlanabileceğini gördüğümde sabırsız bir olduğunu anladım. Koridora çık. Kim olduğumu öğreneceksin.
Yazılanları okur okumaz elimde kağıtla koşar adım koridora çıktım. Sınıflarına giren örenciler dışında bir şey göremiyordum. Etrafa biraz daha dikkatli bakınca köşede gülümseyerek bana bakan bir çocuğun durduğunu gördüm. Çekinerek yanına gittim. "Iıım... Şey..." diye mırıldandım. "Evet." dedi çocuk. "X benim." "Oha" dedim şaşırarak. Boyu Bora kadar uzun olmasa da yine de uzundu. Sarı saçları ve ela gözleri vardı. Çocuk gülümsedi. "Adım Poyraz" dedi. "Poyraz Aras." Çocuğun ismini duyunca birden hatırladım. Bu çocuk Bora'nın sürekli kavga ettiği, iyi geçinemediği çocuktu. Bir süre sessiz kaldık. O sırada bizimkilerin kapının önüne doluştuğunu fark ettim. "Niye böyle bir şey yaptın?" diye sordum en sonunda. "Nasıl bir şey?" dedi. "Notlar bırakmalar falan. Gerçekten çok yorulmuştum ben bu oyundan. Neden yaptın?" dedim. "Seni sevdiğim için. Karşına çıkacak cesareti bir türlü bulamadım. Belki sana garip gelebilir ama seni görünce benim elim ayağım birbirine giriyor. İnan bana tüm bunlar seni sevdiğim için" dedi. "Bak sarı kafa. Bence sen ufacık bir hoşlanmayı kalbinde büyütüyor olabilirsin. Ben belki de doğru kız olmayabilirim. Boş ver sen bunları. Daha iyi bir kız bulacaksın. Bundan eminim" dedim. "Hayır Deniz. Ne kadar ararsam arayayım senden daha iyisini bulamam" dedi Poyraz. Sanırım benim çıkış yolum sessiz kalmak olacaktı. Çünkü ne söyleyeceğimi, ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Bora kurtarıcım oldu. Bileğimden tuttu ve "Hadi Deniz. Gel artık" dedi ve beni sürüklemeye başladı. Bora beni sınıfa götürmek yerine koridorun köşesine çekti. Ve lanet olsun ki yine çok yakın duruyordu. "Ne söyledi sana?" diye sordu. "Hiç" dedim ve gözlerine bakmaktan utandığım için başımı yere eğdim. "Deniz. Bir sorun mu var güzelim? Son zamanlarda benimle konuşurken neden yüzüme bakmıyorsun? Bir şey mi yaptım?" dedi. "Hayır. Bir şey yapmadın." dedim ve gitmeye çalıştım. Ama Bora gitmeme izin vermedi. Beni duvara yasladı ve tekrar gitmemem için ellerini iki yana koydu. "O zaman neden böylesin?" dedi. Ne cevap verecektim? Seni çok seviyorum ve utandığım için yüzüne bakamıyorum mu diyecektim. Ben ne cevap vereceğimi düşünürken Batuhan'ın sesi kurtarıcım oldu. "N'apıyorsunuz burada?" diye sordu. "Batuu. Gel, sana anlatacaklarım var." dedim ve kolundan tutup sınıfa doğru sürükledim Batu'yu. Olanları anlattım. Baş ağrısından ölecek gibiydim. Lavaboya gittim. Aynaya baktım üç ihlas bir fatiha okuyasım geldi. Gözlerim şişmiş ve kızarmıştı. Dün şerefsiz X'in kim olduğunu öğrenecek olmanın verdiği heyecan ile uyumamıştım. Sabaha kadar bir şekilde oyalanmış, sabah da okula gelmiştim. Sınıfa gittim. Ders kimyaydı. Üç dakika dersi dinledikten sonra göz kapaklarımın iyice ağırlaştığını hissettim. Başımı sıraya koydum ve gözlerimi kapattım. Birkaç saniye sonra kulağıma tanıdık bir melodinin gelmesiyle gözlerimi açtım. Bora da kafasını sıraya koymuş, kulaklığının bir tekini benim kulağıma diğer tekini de kendi kulağına takmış, gülümseyerek bana bakıyordu. "Uykucu Tatlı Bela'm benim" dedi. Sadece gülümsedim. "Yine çok ince giyinmişsin. Üşüyeceksin" dedi ve üzerindeki siyah deri ceketini çıkararak benim üstüme örttü. "Biliyor musun bu şarkıyı?" dedi. Şarkıya kulak verdim.
Sana yazıp, sana çizip, söylediğim bu cümleler. Gömer beni karanlığa, üstümü örter. Bilmiyorsun nasıl yanar kalbim, nasıl söner. Sevmek ne tuhaf eylemmiş bitmezken mesafeler.
En sevdiğim şarkılardan biriydi bu şarkı. 'Biliyorum' anlamında başımı salladım. "Yorgunsun biliyorum. Hadi. Uyu artık." dedi. Gözlerimi kapattım.
Ceren'in sesiyle açtım gözlerimi. Sınıftakiler yavaş yavaş dışarı çıkıyordu. Bir ders boyuncu uyumuştum sanırım. Ama hala uykum vardı. Benim gibi bir uykucuya kırk dakika uyku yetmiyordu çünkü. Bizimkileri gönderdim ve merdivenleri çıkmaya başladım. Bora'nın yaptığı gibi kimsenin girmediği dans odasında uyumaya çalışacaktım. En üst kata kadar çıkmayı başardığımda nefes nefese kalmıştım. Üçüncü kattan yedinci kata kadar merdiven kullanarak çıkmak kolay değildi. Dans odası boştu, şanslıydım. Kendimi dans odasındaki koltuğun üzerine bıraktım ve gözlerimi kapattım. Ama uyuyamıyordum. Bir süre geçtikten sonra koridora çıktım. Koridoru baştan sona dolaşmaya başladım. Müzik odasının önünden geçerken bir gitar sesi ve tanıdık bir ses işittim. Müzik odasının açık olan kapısının önünde durdum. İçeride gitar çalarak şarkı söyleyen Bora'yı gördüm. Durup biraz dinlemeye karar verdim. Bora o etkileyici sesiyle yine benim sevdiğim şarkılardan birini söylüyordu. Şarkı bittikten sonra Bora ayağa kalktı. Karşısında beni görünce bir an duraksadı. "Tatlı Bela'm sen burada mıydın?" dedi. "Uyuyabilmek için gelmiştim. Ama sesin uyutmadı Egoist Prens." dedim. "Çok güzel söylediğim için uyumayıp dinlemek istedin değil mi?" dedi Bora. "İlgisi yok. Kim bu şarkı söylediğini sanıp beni uyutmayan dingil diye bakmaya gelmiştim" dedim. "Ama iyi iş çıkardım bence." dedi. "Evet. Kabul ediyorum. Ben kadar güzel söyleyemesen de iyiydin" dedim. "Benim tahtıma mı göz diktin?" dedi Bora. "Neden?" diye sordum. "Egoistlik benim uzmanlık alanım. Sen öyle söylemiştin. Ben senin Egoist Prens'inim. Unuttun mu yoksa?" dedi. "Unutmadım" dedim. "Sen benim Egoist Prens'imsin"
Bugün cuma olduğu için okul çıkışı hiçbirimizin etüt saati, kulüp saati veya antrenmanı yoktu. Bu yüzden eve beraber gidiyorduk. Ceren Yağız'ın koluna vurdu ve "Yağız şu seninki değil mi?" dedi yanımızdan geçip giden sarışın kızı göstererek. Bu kız Yağız'ın iki gündür kafayı taktığı kızdı. Adı Açelya'ydı. Yağız bize yandan bir gülüş attı ve "Ben gidiyorum" deyip kıza yetişebilmek için adımlarını hızlandırdı. Bizse onun bu haline gülüp yürümeye devam ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bela
Jugendliteratur"Beni sakın bırakma Tatlı Bela'm" dedi. Güldüm. "Ölsem de seni bırakmam Egoist Prens"