Sabah saat 08.00'da uyandım. Okulum saat 09.00'da başlayacaktı. Yeni okulumun nasıl bir yer olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece İzmir'deki okulumdan daha büyük olduğunu biliyordum. Bavulumun içinden bir hafta önce aldığımız okul formasını çıkardım. Okul formamız siyah etek, siyah kravat, siyah ceket ve beyaz gömlekten oluşuyordu. Annem kravat takmak ve okul ceketi giymek zorunda olmadığımı söylese de ilk gün "iyi öğrenci" olmam gerekirdi değil mi? Formamı giydikten sonra dün gece sol taraftan ördüğüm saçlarımı açtım. Dalgalar o kadar doğal ve güzel olmuştu ki. Boydan aynamın karşısına geçip kendime baktım. Okul formam siyah ağırlıklıydı. Siyah rengi severdim ve bu okul formamı da sevmemi sağlamıştı. Gömleğimi eteğin içine katmak gibi bir zorunluluğum olmadığını öğrenmiştim ve güzel bir haberdi. Bu yüzden gömleğimi eteğimin içine katmadım. Okul kravatını gevşek bir şekilde bağlamıştım. Okul ceketimi de giydikten sonra aynada son bir kez kendime baktım. Dalgalı saçlarım, açık renkli lipbalmım ve çok hafif yaptığım göz makyajımla bence gayet iyi görünüyordum. Siyah sırt çantamı aldım ve okul formamın altına siyah bir ayakkabı giydim. Merdivenleri hızlı bir şekilde indim. Annem ve babam kahvaltı masasında beni bekliyordu. Annem ve babama "Günaydın en sevdiklerim" dedim ve masaya oturdum saat 08.20'ydi. Okulun başlamasına 40 dakika vardı. Babam kahvaltı sofrasından erken kalktı ve işe gitmesi gerektiğini söyledi. Babamın yanağına bir öpücük kondurdum ve "Görüşürüz baba" dedim. Babam gittikten sonra annemle birlikte kahvaltı yapmaya devam ettik. Kahvaltımı bitirdikten sonra ellerimi yıkamak için banyoma çıktım. Ellerimi yıkadıktan sonra dişlerimi de fırçaladı. Sürdüğüm lipbalm akıp gitti tabii. Tekrar lipbalm sürdükten sonra lipbalmı çantama koydum. Dudaklarımın arada kuruduğu oluyordu ve nemlendirmek için yanıma almam gerekiyordu. Merdivenleri indikten sonra kızını bekleyen yarı sinirli bir anneyle karşı karşıya geldim. Onu bekletmemek için kapıya koşarak ilerledim. Okulumun yürüme mesafesinde olduğunu biliyordum. Yürüsem 10 dakikada varabilirdim ama ilk günüm olduğu için annem beni bırakmak istediğini söyledi. Annem kendi arabasının anahtarını aldı ve şoför koltuğuna oturdu. Ben de ön yolcu koltuğuna oturdum. Kemerlerimizi taktıktan sonra annem arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Beyaz solo kulaklığımı taktım ve dışarıyı seyretmeye başladım. Yaklaşık 4-5 dakika geçtikten sonra araba durdu. Kulaklığı çıkartıp anneme baktım. Suratımı asarak "Anne evladını buraya bırakacak kadar gaddar olamazsın" dedim. Annem gülerek "İnmek zorundasın Deniz" dedi. Dudaklarımı büzdüm ve arabanın kapısını açtım. Annem "Kendin halledebilir misin? Gelmeme gerek var mı?" diye sordu. Zaten yeni işine geç kalmıştı. Benim yüzümden daha fazla geciksin istemiyordum. Bu yüzden "Ben halledebilirim anne" dedim ve ona öpücük göndererek arabadan indim. Kapının önüne geldiğimde bir süre duraksadım. İşte bir haftadır gelmekten korktuğum, beni nelerin beklediğini bilmediğim okulun önüne gelmiştim sonunda. İşte, Güven Koleji tam karşımdaydı. Kendimden emin olmaya çalışarak okulun merdivenlerini çıkmaya başladım. Bu okul eski okulumdan birazcık daha büyüktü. 7 katlıydı. Merdivenlerin çıktıktan sonra kapıdan geçerek zemin kata girdim. Müdürün odasını bulduktan sonra kapıyı tıklattım. İçeriden "Gelebilirsiniz" diye bir ses duyduktan sonra kapıyı açtım ve içeri girdim. Biraz çekinerek"Merhaba" dedim. "Merhaba" diyerek karşılık verdi okul müdürümüz. "Ben Deniz Aydın" dedim. "Ah, evet hatırladım. Dün kaydın yapılmıştı"dedi müdürümüz. Çekinerek "Hangi sınıftayım acaba?" diye sordum. "Biraz bekle kızım" dedi ve o sırada kapının önünden geçen bir çocuğu yanında çağırarak alçak sesle bir şeyler söyledi. Çocuk yaklaşık 2-3 dakika sonra yanında başka bir çocukla geldi. Müdür bey çocuğa "Hoş geldin" dedi. Kafamı kaldırıp çocuğa baktım. Başıyla müdür beyi selamladı. Çocuk uzun boylu, koyu kahverengi saçlı, koyu kahverengi gözlü, yakışıklı bir çocuktu. "Bu kız okulumuza yeni geldi. Ona okulu gezdirir misin?" diye sordu müdür bey. Çocuk onaylarcasına başını salladı ve birlikte müdürün odasından çıktık. Bir süre sessiz bir şekilde yürüdükten sonra çocuk "Okulumuza hoş geldin Deniz Aydın" dedi. Adımı bilmesi beni şaşırtmıştı. "Adımı nereden biliyorsun?" diye sordum. Çocuk gülümseyerek "Bizim sınıf notları yüksek öğrencilerden oluşan bir sınıf. Öyle kolay kolay yeni öğrenci alınmaz bizim sınıfa. Müdür bey lisenin ilk yılından beri bizim sınıfa yeni öğrenci almadı. Sınıfa transfer olan ilk öğrencisin. Herkes listede farklı bir isim görünce merak etti. Herkesin dilinde sen varsın." Aman tanrım ünlü mü olmuştum ben? Çocuğa bakarak "Peki senin adın ne?" dedim. Kısa bir sessizlikten sonra"Bora" dedi. "Bora Özay." Gülümseyerek karşılık verdim. Borayla birlikte okul koridorunda yürürken birden yanımıza bir kız geldi ve Bora'nın koluna girdi. Kimdi bu kız? Bora'nın sevgilisi olabilir miydi? Kız gülümseyerek "N'aber Bora?" dedi. Bora oflayarak kolunu çektikten sonra sevgilisi olmadığına kanaat getirdim. Bora sıkılmış bir ses tonuyla konuşarak "Git başımdan Cansu. Biriyle ilgileniyorum görmüyor musun?" dedi. Bora'nın sesi etkileyiciydi doğrusu. Bunları düşünmeyi bırakıp bakışlarımı kıza çevirdim. Bana ters ters bakarak ayrıldı yanımızdan. Bora'ya dönerek "O kız kimdi?" diye sordum. Yine merakıma yenik düşmüştüm. Bora kafasını bana çevirerek "Çok fazla soru soruyorsun Tatlı Bela." dedi. Tatlı Bela mı? Bunu sevmiştim. Baş belası olduğum doğruydu. Bir de"Tatlı" sıfatı getirilmişti. Egom kasılmıştı doğrusu. Bana cevap vermediği için Bora'ya ters ters bakmıştım. Bora "O koca gözlerinle bana öyle bakma" dedi. "Tamam anlıyorum okulun popüler ve yakışıklı çocuğu Bora Özay hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsun ama her şeyi de bilmeyiver be Tatlı Bela" dedi ve yürümeye devam etti. Bense hareket etmeyerek biraz arkada kalmıştım. "Hah popüler ve yakışıklıymış. Egoist!" dedim. Bora yürümeye devam ederken bir yandan da bana"Seni duyuyorum" demişti. "Duy diye söyledim zaten" diyerek ona yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bora'ya cevap vermediği için kızgındım ve ona ters ters bakmaya devam ettim. Bora "Güzelim tamam sen de konuşmayı seviyorsun. Ben de konuşmayı severim ama sabahın köründe kalktım ve hiç havamda değilim"dedi. Bora bir asansörün önünde durunca ben de durdum. Umarım asansöre binmezdik. Bende klostrofobi vardı. Ayrıca kapalı alanlarda zor nefes alıyordum. Bora asansörün düğmesine bastı ve kapı açıldı. İçeri girdik. Bora'ya korktuğumu söyleyemedim çünkü dalga geçeceğini düşünüyordum. Bora en üst kata çıkmak için düğmeye bastı. Bense bir an önce çıkmak için dua ederken bir yandan da yanımdaki demiri tutuyordum. Bora"korkuyor musun?" dedi. Zar zor konuşarak "H-Hayır, Korkmuyorum" dedim. Bora alaycı bir gülümsemeyle "korkuyorsun" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bela
Novela Juvenil"Beni sakın bırakma Tatlı Bela'm" dedi. Güldüm. "Ölsem de seni bırakmam Egoist Prens"