Bölüm 23

176 5 5
                                    

Bu sabah oldukça geç uyanmıştım. Uzun zaman sonra 17 yılımın geçtiği eve geri gelmiştim. Bu evde doya doya uyumak benim hakkımdı. Yatakta doğruldum ve özlemiş olduğum odamı baştan aşağı incelemeye başladım. Peluş oyuncaklarım, duvarlarımı kaplayan posterlerim, masamın üzerinde duran siyah kaskım, duvarıma dayalı kaykayım... Gideceğim zaman yanıma burada kalan eşyalarımı da alacaktım. O sırada masamın üzerinde duran büyük, mor bir kutu dikkatimi çekti. Yataktan kalkıp kutuyu aldım ve halının üzerine oturdum. Kutu tozlanmıştı. Elimle kutuyu temizledim. Kutunun kapağını açtığımda içinde fotoğrafların olduğunu gördüm. Bizimkilerle olan çocukluk fotoğraflarımızdı bunlar. Beraber yüzmeye gittiğimizde, beraber kutladığımız doğum günlerinde olan birçok fotoğraf vardı. Annem odanın kapısında belirdi. Önce bana sonra da önümde duran kutuya ve elimdeki fotoğraflara baktı. Yanıma oturdu. "Bunu unutmuşuz" dedi. "Evet. Ama giderken götürebilirim değil mi?" diye sordum kısık çıkan sesimle. "Tabii" dedi annem ve sımsıcak gülümsedi. Biraz daha sokuldum yanına ve "Buraya tekrar yerleşme imkanımız yok mu?" diye sordu. "Yok ne yazık ki" diye cevap verdi. Yüzümün düştüğünü fark etmiş olacak ki çenemden tutup yere eğdiğim başımı yukarı kaldırdı ve "Babanın işi orada daha iyi kızım. Biliyorum burayı, arkadaşlarını, okulunu çok özlüyorsun ama bizim için orada kalmak daha iyi olabilir. Ben de burayı özlüyorum. Baban da özlüyor. Hepimiz evimizi, çocukları, Handan Teyzeni, Ayla Teyzeni, Şeyma Teyzeni, Yelda Teyzeni, Bade Teyzeni, Ahmet Amcanı, Ömer Amcanı, Taner Amcanı, Gökhan Amcanı, Hasan Amcanı özlüyoruz. Onlar da bizim ailemizden. Ama İstanbul hem senin için hem de bizim için daha iyi" dedi. O sırada babam girdi odaya. "Ne oldu?" diye sordu ve o da yanıma oturdu. Annem babama durumu anlattı. Daha sonra annem ayağa kalkarak "Çok geç kalmayın kahvaltıya. Bahçede yapacağız. Sülale kahvaltısı" dedi gülümseyerek. Sülale diyorduk çünkü hepimiz kan bağı olmamasına rağmen akraba sayılırdık. Biz hepimiz kardeştik. Büyükler ise hepimizin annesi ve babasıydı. Babam annemi başıyla onayladı. Annem odadan çıkınca "Bir daha buraya yerleşemeyecekmişiz" dedim. "Evet" dedi babam. "Yerleşemeyiz." Sevimli gözükmeye çalışarak "En azından ben burada kalsam olmaz mı?" diye sordum. "Kalamazsın Deniz" dedi babam kesin bir şekilde. "Evet, bizimkiler sana çok iyi bakabilir. Adım gibi eminim ki seni yanlarına alır ve çok iyi bakarlar. Hepsi seni öz kızı gibi görüyor. Ama bizi hiç özlemeyecek misin o zaman?" dedi. "O yüzden hep beraber buraya yerleşelim diyorum ya. Ne vardı ki buradaki işinde?! Neden İstanbul'a gittik ki?!" dedim. "Orada daha iyi bir iş buldum. Bizim için daha iyi olacaktı. Ki oldu da. Buradakinden daha iyi bir işe sahibim, annen de daha iyi bir işe sahip. Sen daha iyi bir okula gidiyorsun. Buradakinden daha iyi bir evimiz var." dedi. "Ama benim kardeşlerim burada. Ben buraya alışığım. Belki ben buradaki okulumu daha çok seviyorum. Benim ait olduğum yer burası." dedim. Sesim düşündüğümden daha yüksek çıkmıştı. "Buraya istediğin zaman gelip onları görebilirsin" dedi babam. Cevap vermedim. "Hazırlanıp aşağı gel" dedi babam ve odadan çıktı. Altıma açık renk bir kot pantolon, üzerime de siyah beyaz bir sweatshirt geçirdim. Beyaz ayakkabılarımı giyip aşağı indim. Dışarı çıktığımda anneler masayı hazırlıyor, bizim kızlar yardım ediyor, babalar bahçedeki çardakta sandalyelere oturmuş sohbet ediyorlardı. Çağatay ve Özgür ise top oynuyordu. Annemlere yardım ettikten sonra onları çağırmak gibi kutsal bir görev de bize verilmişti. "Ya hadi gelin. Herkes sizi bekliyor" dedim. "Evet. Hem daha hastaneye gideceğiz" dedi İzel. "Bugün gevşek Mert'in doğum günüydü değil mi? Bakın yol yakınken vazgeçelim. Bu herif doğdu diye kutlama yapmak dünyanın en saçma olayı" dedi Çağatay top oynamaya devam ederken. Acele etmelerini söylememize rağmen hâlâ gelmiyorlardı. Meşhur sinir krizlerimden birini geçirmek üzereydim. Özellikle de sabahları bu krizlerim çekilmez oluyordu. "Ya çabuk olsanıza. Sabah sabah nasıl bu kadar enerjik olabiliyorsunuz?" diye çemkirdim. "Peki sen? Sabah sabah nasıl bu kadar asabi olabiliyorsun?" diye karşılık verdi Özgür. Gözlerimi kısarak ona baktım sinirli bir şekilde. Ona karşılık vermek için ağzımı açmıştım ki Özgür konuşmama izin vermeyerek "Tamam. Çok haklısın. Sabah sabah seninle tartışırsam başıma gelecekleri biliyorum" dedi. 

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin