Gözlerimi açtım ve bir süre beynimde yankılanan "Allah Allah" nidalarını susturmaya çalıştım. Bugün büyük gündü. En son basketbol takımının seçmelerine giderken bu kadar heyecanlıydım. Bugün maç günüydü. Ve okulumuzun en önemli maçı olabilirdi. Güven Koleji'nin basketbolda yenildiği tek okul ile maçımız vardı. Hızlıca yataktan kalktım ve giyinmeye başladım. Üzerime otobüste rahat edebileceğim bir şeyler giymeliydim. Siyah bir tayt giydim ve bana oldukça büyük gelen mor bir tişört giydim. Bazen bilerek bana çok büyük gelen tişörtler alıyordum. Neden diye sormayın çünkü o tişörtleri niye sevdiğimi bazen ben de bilmiyorum. Okulun diğer takımları da maçı izlemeye gelebileceği için Batu ve Açelya hariç tüm ekip orada olacaktı. Basketbol'un hem kız hem erkek takımı vardı. O yüzden basketbol takımları ayrı bir otobüse, futbolun sadece erkek ve voleybolun sadece kız takımı olduğu futbol ve voleybol takımı birlikte ayrı bir otobüse binecekti. İçinde formalarımın ve ihtiyacım olabilecek birkaç eşyanın olduğu spor çantamı yanıma aldım ve ayakkabılarımı giyip hızlıca aşağı indim. Annem "Seni bekliyoruz kızım. Acele etsene" dedi. "Geldim" dedim ve masaya oturdum. Ağzıma yiyecek bir şeyler tıkıştırırken annem "Dünyanın en güzel kaptanı, alıyor muyuz bugün maçı?" dedi. "Tabi alıyoruz Zeynep Sultan. Ne sandın?" dedim ve yine ağzıma bir şeyler tıkıştırdım. "Hadi bakalım. Elalem basketçi görsün" dedi babam. Güldüm. "Gitmem gerek" deyip hızlıca kalktım masadan. "Bekle. Ben de çıkacağım zaten şimdi. Ben bırakırım seni" dedi babam. "Ama Beste ve Ceren ile birlikte gidecektim. Onları da alsak olur mu?" diye sordum. "Olur tabii. Hadi sen onlara haber ver. Bekleyin geliyorum" dedi babam. "Tamam" dedim ve önce anneme sarıldım, ardından da kapıya yöneldim. Tam kapıdan çıkacakken "İyi şanslar beş numara" dedi annem. Beş numara forma numaramdı. Ona öpücük attım. Annemle vedalaştıktan sonra Beste ve Ceren'i çağırdım. Daha sonra da babam bizi okula bıraktı. Hepimiz okulun önünde toplanmış, hocaların ve otobüslerin gelmesini bekliyorduk. Telefonum çaldığında hızlıca çantamdan çıkarıp kimin aradığına baktım. İzel'in görüntülü aradığını görünce heyecanla açtım telefonu. Bizimkiler de İzel'in yanındaydı. "Günaydın" diye bağırdı hepsi birden. Gülerek "Günaydın beş maymun" dedim. "Ne o? Gezi falan mı var?" dedi Mert. "Hayır, maç var" diye yanıtladım. "Alacağız maçı değil mi?" dedi Sıla. "Tabi ki alacağız" dedim. Aylin Hoca'nın ve Egemen Hoca'nın geldiğini gördüğümde "Ballarım, bizim hocalar geldi kapatmam gerekiyor" dedim. "İyi şanslar" deyip kapattılar telefonu. Otobüslerin gelmesini beklerken Batu aradı. Onunla da konuşup kapattım telefonu. Kısa bir süre sonra Bora, Yağız ve Arda geldi. Ve otobüslere bindik. Tam Beste'nin yanındaki boş yere oturacakken Yağız hızlıca gelip benim oturacağım yere oturdu. Ceren'in yanındaki boş yere oturacağım sırada Arda çoktan benden önce oturmuştu bile. "Kanka sen Bora'nın yanına geç artık" dedi Arda. Mecburen Bora'nın yanına gittim. Bora oturduğu yerden kalkıp "Cam kenarına sen geç. Sen yolu izlemeyi seversin" dedi. Anlamaz bakışlarla ona bakıp yerime oturdum. Bora da yanıma oturdu. "O kadar çalıştırdım seni Tatlı Bela. Hakkını ver bakalım" dedi Bora. "Merak etme Egoist Prens. O maç bizde" dediğim sırada Yağız'ın bağırmasıyla irkildim. Bağırarak şarkı söylüyordu. Öncesinde garipsememize rağmen tüm otobüs şarkıya eşlik ettik. Otobüsten indiğimizde tüm kızlar olarak okulu biraz garip bulmuştuk. Okulun bahçesine girdiğimiz andan beri okulun erkeklerinin bakışları üstümüzdeydi. Ciddi anlamda çok rahatsız oluyorduk. "Bu ne lan? Yanlışlıkla meslek lisesine falan mı getirdiler acaba?" dedi Yağız. Arda "Aynen lan. Erkek lisesine falan getirmiş olmasınlar" dediğinde Bora beni kendine doğru çekip kolunu omzuma attı ve yürümeye öyle devam ettik. "Bora, ne yapıyorsun?" dedim şaşırarak. "Güvenliğin için güzelim" diye cevapladı. Böyle durumlarda zaten heyecanlı olan ben, Egemen hocanın arkasına dönmesiyle daha da heyecanlanmıştım. Ama Bora çok rahattı. "Çocuklar! Her ne kadar şu an okulda olmasak da burası da bir okul. Ayrıca yanınızda biz varken böyle şeyler yapamazsınız" dedi Egemen hoca. Bora elini omzumdan çekti ve "Hocam, ben arkadaşıma destek olduğumu göstermek için öyle yaptım. Hani şey..." dediğinde Egemen hocanın 'anlat anlat, sen seversin yalanı' gibi bir bakış atmasıyla "Olmadı. Tamam" dedi ve sustu. "Özür dileriz hocam" dedik Bora ile aynı anda. "Bir daha olmasın" dedi ve önüne döndü. Bir süre sonra maçın yapılacağı spor salonuna gelmiştik. Soyunma odasında formalarımızı giyip çıktığımızda Bora'nın bir kızla konuştuğunu gördüm. Kızı tanımıyordum. Bizim okuldan da değildi. Bora da sıkılmış gibi görünüyordu. Kız onunla konuşurken o kıza bakmıyordu bile. Kızla ilgilenmemesi her ne kadar beni mutlu etmiş olsa da ne konuştuklarını deli gibi merak ediyordum. Yanına gidip gitmeme konusunda kararsız kaldım. Omzumda bir el hissetmemle arkama döndüm. Omzuma dokunan Beste'ydi. "Gitmeyecek misin?" diye sordu. "Gitmeli miyim?" dedim ona bakıp. "Gitsen iyi olur. Hem Bora da sıkılmış görünüyor" diye cevapladı. Beste'ye baktım. 'Git' der gibi başını salladığında Bora'nın yanına doğru ilerlemeye başladım. Yanına ulaştığımda "Siz tanışıyor musunuz?" diye sordum. "Hayır" diyerek kesin bir dille cevapladı Bora. "Tanışmak için gelmiştim ben de. Sen de mi takımdasın? Ben Burcu." dedi gülümseyerek ve elini uzattı. Uzattığı elini sıktım ve "Deniz ben de" dedim. Bora araya girerek "Deniz aynı zamanda takım kaptanı" dedi Bora "Öyle mi? Geçen yıl bizim okula yenilmiştiniz" dedi adının Burcu olduğunu öğrendiğim kız. "Çünkü geçen yıl Deniz gibi iyi bir oyuncu yoktu takımda. İzmir'den gelir gelmez takıma seçildi ve seçildiği gün takım kaptanı oldu. Sana Deniz gelmeden önce de söyledim." diye cevapladı Bora benim yerime. "Evet ya. Geçen yıl öyle olmuş. Ama arkadaşımın da dediği gibi geçen yıl takım kaptanı ben değildim. Takımda da yoktum. Okula da zaten bu yıl geldim. Ayrıca şu anki oyuncularımızın çoğu geçen yıl takımda değildi. Geçen yıla göre daha iyi oyuncularımız var. Yani şu an yerinde olsam kendime o kadar çok güvenmezdim. Sonuçtan o kadar da emin olma bence. Ama yine de iyi olan kazansın." dedim ve yanlarından ayrıldım. Bora da peşimden geldi. "Kıza haddini iyi bildirdin. Sen gelmeden önce bayağı emindi kazanacaklarından." dedi. "Sen de bayağı konuşma fırsatı yakalamışsın herhalde" dedim. "Kız geldi yanıma. İşte bizim takım şöyle, bizim takım böyle diye saçmaladı. Ben de cevabını verdim. Ama kız bir türlü gitmek bilmedi diye açıklama yaptı. "Poyraz da buralardaymış. Ben farkında olmadan yanına gelip rahatsız ederse bana haber ver. Anlaştık mı?" diye ekledi. "Anlaştık" dedim ve bizimkilerin yanına gitmek için arkamı döndüm. "Deniz" diye seslendiğinde tekrar Bora'ya baktım. "Sana güveniyorum Tatlı Bela'm. Onların takımından üç kişinin yeteneğini birleştirsen bir sen etmez biliyorsun değil mi?" dediğinde 'Maçın başlamasına on dakika' diye bir anons yapıldı. "Gitmem gerek" diyerek koşmaya başladım. "İyi şanslar" diye bağırdı arkamdan. Takımın yanına ulaştığımda Aylin Hoca takımın tam olduğundan emin olunca takımı yanına topladı. "Bakın, size güveniyorum. Deniz, en çok da sana güveniyorum. Bu maçı kesinlikle biz alacağız. Tamam mı?" dedi Aylin Hoca. "Tamam" dedik hep bir ağızdan. "Hadi, göreyim benim kızlarımı. Deniz, sen de arkadaşlarınla son bir kez konuş. Hadi bakalım. Size güveniyorum. Siz benim yetenekli kızlarımsınız. Bu maç bizim" dedi ve ayrıldı yanımızdan. Ben de takımı yanıma topladım ve "Bakın, onlar mahalle takımıysa biz şampiyon takımız. Onlar Süper Mario'ysa biz Batman'iz. Oradaki kıza bir ton laf söyledim. Yüzümü kara çıkarmayın benim. Hem kendimiz hem de okulumuz için bu maçı kazanmamız gerek. Size güveniyorum. Güçlü olun. Anlaştık mı?" dedim. Takım hep birlikte "Anlaştık" diye bağırdı. Sahaya doğru yürüyeceğimiz sırada "Potanın perileri gibisiniz. Haydi bastırın" dedim ve sahaya çıktık.
Maç bitmişti. Tahmin ettiğimden daha yüksek bir skor elde etmiştik. Karşı takım bize çok büyük bir farkla yenilmişti. Adının Burcu olduğunu bildiğim kızın suratı da birazcık(!) morarmıştı. Üzerimizi değiştirmek için soyunma odasına doğru ilerlerken Bora yanıma geldi ve bana şişe uzattı. "Üzerini değiştir ve gel. Otobüsün orada bekliyorum seni" dedi ve ayrıldı yanımdan. Elimdeki şişeye baktım. Şişede su olduğunu sanıyordum fakat elindeki cam şişe muzlu süt doluydu. Muzlu sütü çok severdim. Şişenin üzerinde küçük yapışkanlı bir kâğıtta ufak bir not vardı. 'Tatlı Bela'm için minik bir ödül" yazıyordu. Gülümsedim ve şişenin kapağını açarak sütten bir yudum aldım. Üzerimi değiştirip Bora'nın beni beklediği yere gittim. "O kadar çalışmanın sonucunu gayet güzel bir şekilde aldık bence. Ben diyorum ki sana ufak bir hediye vereyim bunun için. Sen ne dersin?" dedi Bora. Elimdeki muzlu süt şişesini göstererek "Ben bugün çok güzel bir hediye aldım zaten" dedim. "Ondan daha güzel bir şey. Ya da daha güzel bir yer diyelim biz ona" dedi. "Bora saçmalama" dedim göz devirerek. "Bir kere olsun inatçılık yapmasan olmaz mı?" dedi. Oflayarak karşılık verdim. O sırada bir çocuk geldi yanımıza. Bizim okuldan değildi. "Selam. Sen şu beş numara olan kızsın değil mi? Adın da Deniz sanırım" dedi. "Evet" diye cevapladım. "Telefon numaranı alabilir miyim?" dedi. 'Hayır' diyeceğim sırada Bora araya girdi. "Gel biz şöyle yapalım. Sen Deniz'in değil benim telefon numaramı al. Canın dayak istedikçe beni ararsın. Ben de gelir seve seve seni döverim. Ama illa ben Deniz'i arayacağım dersen, o zaman gelir iki kat fazla döverim." dedi. "Erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum. Afedersin" dedi bana bakarak ve yanımızdan ayrıldı. Bora bana dönerek "Deniz, özür dilerim güzelim. Senin yerine cevap vermem yanlış biliyorum, kendin cevap verebilirdin bunu da biliyorum. Senin yerine cevap verip sana saygısızlık etmek istemezdim ama senin numaranı vermek istemediğin belli oluyordu ve bu arkadaş senin hayır demenle gidecek gibi durmuyordu. O yüzden araya ben girdim" dedi. "Sorun değil" dedim. İşte onu sevme sebeplerimden biri de buydu. "Hem onun gözünde senin erkek arkadaşın olmuş oldum" dedi. Anlamaz bakışlarla ona baktığımda ise gülümsedi ve omuz silkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bela
Ficção Adolescente"Beni sakın bırakma Tatlı Bela'm" dedi. Güldüm. "Ölsem de seni bırakmam Egoist Prens"