Bölüm 8

247 8 2
                                    

Sabah uyandığımda beş maymunum o kadar şirin uyuyordu ki. Onları bırakıp okula gitmek istemedim ama gitmek zorundaydım. Ne de olsa yarın hafta sonuydu. Yarın istediğimiz kadar  gezer eğlenirdik. Yukarı çıkıp hazırlandım. Okul çantamı da alıp aşağı indim. Okul çantamı bir köşeye bıraktım ve sessizce bizimkilere kahvaltı hazırlamaya başladım. Benim yaptığım krepleri çok severlerdi. Krepleri bir tabağa koydum. Daha sonra kahvaltılıkları çıkardım. Her şeyi masaya yerleştirdikten sonra yukarı çıkıp odamdan bir not kağıdı ve kalem alıp üzerine 'Özür dilerim çocuklar. Sizi bırakmak istemiyorum ama okula gitmek zorundayım. Nasılsa yarın cumartesi. İstediğimiz her şeyi yaparız. Altı gün daha buradasınız. Deli gibi eğleneceğimize söz veriyorum. Bu arada krepler umarım güzel olmuştur. Aceleye geldi bugün' yazdım ve masanın üzerine görebilecekleri bir yere bıraktım. Tam o sırada zil çaldı. Kapıyı açtım. Melike Teyze gelmişti. İçeri girer girmez "Bugün geç kaldım kuzum. Özür dilerim. Kahvaltını yaptın mı?" dedi. "Sorun değil Melike Teyze. Eğer açsan kahvaltı hazırladım bizim çocuklarla beraber yaparsınız. Ben okulda yerim bir şeyler merak etme" dedim ve evden çıktım. Okula doğru yürürken Ceren arkamdan seslendi. Durdum ve onu bekledim. Beraber okula girdik. Uzun bir süre Beste'yi bekledik ama gelmedi. Merak edip aradım. Hastalandığını söyledi. Ceren'e Beste'nin neden gelmediğini anlattım ve beraber derse girdik. Teneffüste yine Bora, Arda ve Emreyle beraberdik.  Matematik dersinden sonra aşırı doz matematik işlemlerinden hepimiz ölecek durumdaydık. Cerenle beraber hava almaya bahçeye çıktık. Beyin hücrelerimiz yerine yerleşince sınıfa çıkmaya karar verdik. Ceren beni durdurdu ve "N'oluyo orada ya?" dedi. Anlamayarak "Nerede?" diye sordum. Başıyla bir yeri işaret etti. Kafamı çevirip işaret ettiği yere baktım. Bora ve Cansu bir şeyler konuşuyorlardı. Cansu ciddi görünüyordu. Bora ise Cansu'nun anlattıklarına gülümsüyordu. Sebebini anlamamıştım ama sanki o an karnımda onlarca fil dans ediyor gibi hissediyordum. Kalbim çok hızlı çarpıyordu 'Çıkarın beni bu kızın içinden' der gibi hızlı atıyordu. Tüm bunların sebebini anlamamıştım. Sanırım Cansu'yu sevmememden kaynaklanıyordu ve arkadaşlarımdan birini onunla paylaşmak istemiyordum. Ceren sesini duyunca düşündüklerimi bıraktım. "Kim bilir neler saçmalıyor yine Bora'ya" dedi. Bora bir anlığına kafasını bizden tarafa çevirince sanki onları hiç görmemiş gibi yürümeye devam ettik. Yukarı çıkıp sıralarımıza oturduk. Birkaç dakika sonra Bora sınıfa girdi. Yağız "Hayırdır kardeşim yüzün asık gibi" dedi. Bora da "Cansu ya" dedi. Cansu ismini duyduktan sonra Cerenle beraber çok az kulak misafiri olduk. "Ne konuştunuz" dedi Arda. "Yine aynı şey. Yok onunla konuşma, yok bununla konuşma. Sanki bana karışabilecekmiş gibi. Yok senden bir buçuk yıldır hoşlanıyorum falan. O bir buçuk yıl içinde Anıl, Furkan ve Emir'e yürüdüğünü unuttu galiba. Ben sinirden gülmeye başlayınca morali bozuldu herhalde. Gitti sonra" dedi. Benim içimdeki fillerse dans etmeyi bırakmıştı. Ceren ise çok şaşırmamıştı. Dersler bittikten sonra eve gitme vakti gelmişti. Yine hep beraber aşağı iniyorduk. Bu sefer ben almaya Çağatay gelmişti. Okul bahçesinde siyah motoruna yaslanmış havalı bir şekilde bekliyordu. "Özür dilerim millet ama bugün de arkadaşımla gideceğim. Bensiz devam edin" deyip tatlı tatlı gülümsedim. Arda ve Yağız sorun olmadığını söyledi. Ceren ise "Ben şimdi yalnız mı gideceğim?" dedi. "Özür dilerim." dedim. Bora da "Aynı sitede oturuyoruz Ceren. Arda ve Yağız da yan sitede oturuyor. Yalnız gitmeyeceksin. Bırak da Deniz asırlardır görmediği arkadaşıyla gitsin" dedi. Söylediklerine kırılmıştım. Onlar benim kardeşim gibiydi. Biz birbirimize çok bağlıydık. Asırlardır görmediğiymiş. Sinirlenmiştim. "Görüşürüz" deyip ayrıldım yanlarından. Çağatay'a sarıldım. "Hadi gidelim üşengeç kız" dedi. "Ben süreyim mi?" dedim sevimli görünmeye çalışarak. "Senin motorun yok mu kızım?" dedi. "Yok" dedim. "İzmir'de kaldı." Bir süre yüzüme baktı sonra da"Belki sonra" dedi. Başımı 'peki' anlamında salladım. Kendi kaskını taktıktan sonra bana da bir kask verdi. Kaskımı taktım ve yola çıktık. Bir pastanenin önünde durdurdum Çağatay'ı. Rengarenk makaronlardan aldım ve cüzdanımı çıkarttım. Çağatay kendi cüzdanını çıkardı ve "Erkek varken kız  ödemez" dedi. Bu söz benim hep sinirimi bozuyordu. Ödemeyi kendim yaptım ve dil çıkardım. Eve vardığımızda yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Mutfağa koyduğum makaronları aldım ve bizimkilere "ben yan taraftayım. Hemen dönerim" dedim. Bestelerin evinin zilini çaldım ve kapıyı Beste'nin annesi Nuray Teyze açtı. "Merhaba Nuray Teyze. Beste'ye geçmiş olsun demeye geldim" dedim ve makaronların olduğu paketi uzattım. "Beste odasında Denizciğim" dedi ve mutfağa yöneldi. Ben de Beste'nin üst kattaki odasına çıktım. Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Beste kitap okuyordu. Beni görünce kitabı bıraktı ve doğruldu. "Hoş geldin" dedi. "Hoş buldum" dedim. Birbirimize bu tarz garip cümlelerle hitap ederdik. Yatağının karşısındaki puf koltuğa oturdum. Yatağına eliyle vurdu ve "Yanıma otur. Özledim" dedi. Ben de yatağının ayak ucuna oturdum. "Neyin var?" dedim. "Grip olmuşum ama ne grip. Ölecek gibiydim sabah. Şimdi daha iyiyim" dedi. "Geçmiş olsun" dedim. "Sağ ol gülüm. Ben yokken bir şey oldu mu okulda?" dedi. "En zekimiz Arda yine test çözdü. Yağız tüm gün boyunca gözüne kestirdiği bir kıza asıldı. Yani her şey her  zamanki gibiydi." dedim. "Bora da Cansuyla konuştu." dedim. "Ne konuştular" dedi. "Her zamanki şeyleri anlatmış Bora öyle söyledi" dedim. "Neyse ben kalkayım artık. Malum bizimkiler var. Bekliyorlardır şimdi" dedim. "Tamam, görüşürüz" dedi ve öpücük yolladı. Ben de ona öpücük yolladıktan sonra ayağa kalktım. Tam o sırada Nuray Teyze elinde bir tabakla içeri girdi ve "Denizciğim makaronlardan getirmiştim. Gidiyor musun hemen?" dedi. "Evet Nuray Teyze. Dün İzmir'den arkadaşlarım geldi de. Şimdi beni bekliyorlar" dedim. "Bir tane al bari" dedi. Tabaktan bir makaron aldım ve "Hoşçakalın" dedim. "Güle güle canım. Annenlere selam söyle" dedi Nuray Teyze. "Olur, söylerim" deyip ayrıldım evden. Makaronumu yerken eve doğru yürüyordum. Birden telefonum çaldı. Elif arıyordu. Elif Çağatay'ın kız arkadaşıydı. Telefonu açtım. "Elif?" dedim. "Merhaba Deniz. Çağatay nasıl olduğunu sormak için aramıştım. Günlerdir telefonlarıma cevap vermiyor da." dedi. Şaşırmıştım. "İyi görünüyor ama nasıl hissettiğini bilmiyorum." dedim. "Peki. Görüşürüz" dedikten sonra telefonu kapattı. Koşarak eve gittim. Neler olduğunu sordum. Özgür "Çağatay bunu eski sevgilisi Burakla beraber görmüş. Konuşmuyorlar" dedi. Çağatay'dan motorunu kullanmak için izin istedim. Motora bindim ve bir marketin önünde durup bir sürü çikolatalı süt aldım. Eve geldiğimde Arda, Yağız ve Bora'yı gördüm. Arda ve Yağız'a selam verip içeri girdim. Üzgün olduğumuzda hep çikolatalı süt içerdik. "Sarhoş olana kadar içelim" dedim çikolatalı sütlerin olduğu poşeti ortaya bırakarak. Çikolatalı sütlerimizi içerken Mert "Ya kızlar biz sizin yüzünüzden yaşıtımız diğer erkekler gibi değiliz. Hangi erkeği çikolatalı süt içerken gördünüz be" dedi. "İçme sen de. Zorlayan mı var" dedi Sıla. Mert "Bağımlılık yapıyor" diye karşılık verdi. "Aynen. Bağımlı oluyorsun" diye onayladı diğerleri de. İzel "Sanki biz yaşıtımız kızlar gibiyiz. Sizin yanınızda dura dura dövüşmeyi öğrendik. Boksör olduk lan" dedi. Bu sefer biz de "Aynen" diyerek onayladık. Gece yarısına kadar anime izleyip playstation oynadık. Karnımız acıkınca gecenin bir yarısı pizza sipariş ettik. Pizzaları gömdükten sonra enerji çubuğu doldu ve bu sefer şarkı söyleyip birbirimize korku hikayeleri anlatmaya başladık. Bunlar olmasa ne yapardım ben?

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin