Arda arkasını döndüğünde "Siz ne zamandan beri oradasınız?" diye sordu. "Şimdi geldik" dedim. "Seni çağırmaya gelmiştik. Ders fizik" dedi Bora. Arda. "Yemin ediyorum kardeş gibi kardeşsiniz. Öbür hıyarlar beni bırakıp sınıfa çıktı değil mi?" dedi.
Fizik dersi her zamanki gibi tam bir işkenceydi. Başımı sıraya koyduğumda Bora da aynısını yaptı. "Durgunsun" dedi. "Arda'nın konuştuklarında kaldı aklım. Bahsettiği Deniz ben miyim?" dedim. "Deniz diye başka birini tanıdığını sanmıyorum" dedi Bora. Elini masada duran elimin üstüne koydu ve "Senin için onunla konuşmamı ister misin?" diye fısıldadı. "Hayır, zamanı gelince anlatır. Birkaç gün öncesine kadar biz de aynı durumdaydık" dedim. Bora gülümsedi. O sırada fizik öğretmeni "Uyumayın" diye bağırdı. İkimiz de aynı anda başımızı kaldırdık. Fizik öğretmeni arkasını döndükten sonra Bora'ya yaklaşıp "Bahsettiği Sıla'nın bizim Sıla olduğunu düşünüyorum" diye fısıldadım. "Doğru düşünüyorsun aslında. O olmasa senden bahsetmezler herhalde" dedi. Karşılık vermedim. Kolunu omzuma koyup beni kendine çekti ve "Sen kafanı böyle şeylere yorma" dedi. Başımı salladım.
Ders bitiminde herkes dışarı çıkarken Bora ve ben sınıfta kaldık. "İstersen önce Sıla'yı ara. Arda ile de yakın arkadaşsınız ama Sıla kardeşin gibi. Daha rahat konuşursunuz" dedi Bora. "Haklısın. Eve gittiğimde arayayım. Okuldayken aklı bunda olmasın" dedim. Bora beni öpüp geri çekildiğinde "Hadi gel. Biz de çıkalım dışarı" dedi. Bizimkilerin yanına ulaştığımızda Arda ve flörtü hakkında konuşuyorlardı. Onları dinlerken Arda bana baktı. Şüpheli bakışlarımı bir türlü gizleyememiştim ve bir şeyler bildiğimi anlamıştı.
Eve gidip üzerimi değiştirdiğimde ilk işim Sıla'yı aramak oldu. Telefonu açtıktan sonraki ufak bir selamlaşmanın ardından "Deniz, neden grup araması yapmadın?" diye sordu. Hiçbir zaman gruptan iki kişi konuşmazdı. Görüntülü aramalarda bütün arkadaşlarımız olurdu. "Çünkü bu biraz özel bir konu Sıla" diye cevapladım. "Birbirimizden bir şey saklamayız ama sanırım bu gerçekten önemli bir şey" dedi. "Ben değil ama sen saklıyorsun sanırım" dedim. "Arda bir şey mi anlattı?" diye sorduğunda artık aklımdaki düşüncemden emindim. "Hayır, ikiniz telefonda konuşurken duydum" diye cevapladım. "Size söyleyecektik. Doğru zamanı bekledik sadece" dedi. "Ne doğru zamanı Sıla? Boşanacaklarını çocuklarına anlatmaya çalışan ebeveyn misiniz siz? Böyle bir şeyi bize söylemek için doğru zamanı beklemenize gerek yoktu ki" dedim. Neden bu kadar sinirlendiğimi ben de anlamış değildim. Kardeş gibi olduğumuzu sanıyordum. Benden bir şey saklayacağını düşünmemiştim hiç. "Bizim hakkımızda ne düşüneceğini kestiremedik. Bak Deniz, sana karşı açık olacağım. Sen hastanedeyken oldu bu. Hepimiz orada kalamayacağımız için eve gitmek zorunda kaldık. Sonra Arda bir konuşma başlattı işte. Ama kesinlikle flört tarzı bir şey değildi. Sen hastaneden çıktıktan sonra değişti olaylar. Senin durumunu umursamadığımızı düşünürsün diye sakladık. Biraz zaman geçtikten sonra söyleyecektik" dedi. "Sıla... Özür dilerim seni zor durumda bıraktığım için" dedim. "Asıl ben özür dilerim. Biz dostuz. Ne olursa olsun senden bir şey saklamamalıydım" dedi Sıla. Gülümseyerek "Neyse. Çok mıymıy olduk birden. Ben böyle şeylere alışkın değilim" dediğimde Sıla da güldü. Bir süre daha konuştuk. Vedalaşıp telefonu kapattıktan bir süre sonra Bora aradı. Telefonu açtığımda "Naabıyon?" dedi şiveli bir şekilde. Sonunda normale dönmüştük. "Özümüze dönmüşüz" dedim gülerek. Bora da gülerek "Öyle oldu" dedi. "Sıla'yla konuştun mu?" diye sordu. "Evet" dedim. "Leo'yu yürüyüşe çıkaracağım. Sen de Venüs'ü al, beraber gidelim. Detayları anlatırsın hem" diye bir öneri sundu. Kabul ettim. Telefonu kapattıktan sonra üzerime kapüşonlu, bordo bir sweatshirt ve siyah bir tayt giydim. Siyah spor ayakkabılarımı da giydikten sonra dışarı çıktım. Venüs'ün tasmasını takarken siyah tüylerini okşadım. Dışarı çıkacağını anlamıştı ve çok heyecanlı görünüyordu. Hasta olduğum süre boyunca onu çok ihmal etmiştim. "Özür dilerim kızım. Seninle ilgilenemedim" dedim. Sitenin kapısına ilerlerken Bora çoktan evden çıkmıştı bile. Yanlarına ulaştığımızda Bora, Venüs'ün başını okşadı. "Hadi çıkalım" dedi hemen ardından. Yürürken "Sıla ne söyledi? Düşüncelerin doğru muymuş?" diye sordu. "Evet, doğruymuş" dedim. Bora "Yok artık daha neler" dedi şaşkınlıkla. "Ben hastanedeyken başlamış olaylar. Başlarda flört tarzı bir şey değilmiş ama zamanla işin rengi değişmiş" dedim. "Tartıştınız mı?" diye sordu. "Pek sayılmaz. Benden bir şey sakladığı için çok üzüldüm ve üzüntüm öfkeye dönüştü. Ona çok kızgındım. Birbirimizden hiçbir şey saklamayız" dedim. "Ama konuştuk, hallettik. Merak etme" diye ekledim. "Sevindim" dedi Bora. "Onlar senin için çok önemli. Onlara çok değer veriyorsun. Aranızda sorun kalmamasına sevindim" diye devam etti. "Ben de" dedim. Kısa süren bir sessizlikten sonra "Bora" diye söze girdim. "Söyle canım" dedi. "Sıla şimdilik bunun gizli kalmasını istiyor. Bizim çocukların haberi varmış ama buradakilerin bilmesi için erken olduğunu düşünüyor. Yani ağzından falan kaçırma" dedim. "Tamam, merak etme. Benden laf çıktığını gördün mü hiç?" dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. "Arda'ya bak sen. Bize kızıyordu ama kendisi arkamızdan iş çeviriyormuş. Rezil herif" dediğinde güldüm. "Eee, hafta sonu ne yapıyoruz?" diye sordu. "Bora, sınavlar başlıyor farkında mısın?" dedim. "Hem bu hafta çocuklarla ders çalışacağız. Unuttun mu?" diye ekledim. "Onlar bilmiyorken de başbaşa kalamıyorduk, şimdi biliyorlar ama yine kalamıyoruz. Bizim göbeğimiz onlara mı bağlı? Biz hiç birlikte bir şey yapamayacak mıyız?" dedi. "Yapıyoruz işte" diye karşılık verdim. "Biz çocuklarını parka götüren çift gibi olmadık mı böyle?" dedi gülümseyerek. Gülerek karşılık verdim. Bir süre yürüdükten sonra karşıdan Alara denen o kızın geldiğini fark ettim. Bora ile el ele olduğumuzu görmüştü sanırım. "Merhaba Bora" dedi yanımıza geldiğinde. Bora da aynı şekilde selam verdi. Daha sonra bana dönerek "Sana da merhaba Deniz" dedi. Sahte olduğu epey belli olan bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Nasılsın Bora?" diye sordu. "İyiyim, sevgilimle yürüyünce daha da iyi oldum" dedi ve bana bakarak gülümsedi. Alara konuyu değiştirmek için "Artık siteye gelmiyorsun?" dedi sorarcasına. "Haberin yok mu? Taşınıyorum. Artık hafta sonları da ailemle kalacağım. Belki üniversitede şehir değiştirirsem yalnız yaşamaya alışmak kolay olsun diye tutmuştum o evi. Ama beni İstanbul'da tutacak çok önemli bir şeyin olduğunu fark ettim" dedi Bora. Ona bakıp gülümsediğimde Alara çığlığı basmıştı. Neden böyle bir şey yaptığını öğrendiğimdeyse gülmekten kendimi alamadım. Leo, Alara'nın ayakkabısına ve pantolonuna tuvaletini yapmıştı. "Çok pardon ya. Neden böyle olduğunu anlamadım. Eğitimlidir aslında" dedi. Belli etmemeye çalışsa da o da gülüyordu. Alara "Önemli değil. Leo, çişin de tam gelecek zamanı buldu. Arkadaşlarımla buluşacaktım" dedi zoraki bir şekilde gülerek. "Sana şuradan yenisini alayım hemen. Böyle gitme buluşmaya" dedi Bora. "Çok teşekkür ederim. Gerek yok. Eve gidip değiştiririm şimdi" dedi. Bora tekrar tekrar özür diledi. Alara uzaklaşırken "Aferin oğluma" dedim Leo'ya. Yaptığından gurur duyar gibi başını kaldırıp kuyruğunu salladı. Eğilip onun kahverengi tüylerini okşadım. "Sen çok akıllısın" dedim gülerek. Venüs kıskanmış olacak ki bacaklarımın etrafında dolanmaya başladı. Başını okşayıp "Sen de çok akıllısın" dedim. Kalktığımda "Eve dönelim mi artık? Akşam oluyor" dedim. "Bakıyorum keyfin yerinde" dedi gülerek. "Çok " diye karşılık verdim. Gülerek yolumuza devam ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bela
Roman pour Adolescents"Beni sakın bırakma Tatlı Bela'm" dedi. Güldüm. "Ölsem de seni bırakmam Egoist Prens"