Bölüm 37

68 2 0
                                    

Eve girer girmez odama çıktım. Etrafa bakıp çiçeği koyacak güzel bir yer aradım. Odamın en güzel köşesine çiçeği koyduktan sonra telefonumu elime aldım. Bu çiçeğin anlamını hemen öğrenmem gerekiyordu. Ve öğrenmiştim. Beyaz orkide "Benim için özelsin" anlamı taşıyordu. İçimi bir heyecan, bir mutluluk kapladı. Bora için özel biriydim. Bunu bana davranışlarıyla hissettirse de daha önce hiç bu kadar net olmamıştı. Artık kesinlikle emindim. Bora da beni seviyordu. Bunu birbirimize söyleyecek miydik yoksa sözde gizlice birbirimizi sevmeye devam mı edecektik?
Bir Hafta Sonra
Günlerdir Bora'ya açılmayı düşünüyordum ama bunu yapacak cesareti kendimde bir türlü bulamıyordum. Birdenbire cesaret edip söylesem ne olacaktı ki? Karşısında elim ayağım birbirine dolanacak, konuşamayacaktım. Tüm kelimeler birbirine girecekti, kafamda çok iyi bir şekilde kurduğum cümleleri o an bir türlü toparlayamayacak ve yine saçmalamaya başlayacaktım. Her zamanki Deniz işte. Tüm bunları düşünürken televizyonun karşısındaki koltukta uzanmış, gündüz kuşağı programları izliyordum. Can sıkıntısı insana her şeyi yaptırıyordu. Bora'yla geçirdiğim hafta sonu geldi aklıma. Pizza yaparken her tarafı una bulamıştık, birbirimizin üzerine kola dökmüştük, ertesi gün ikimiz için tam anlamıyla mükemmel bir yere gitmiştik. Keşke bu hafta sonu da onun gibi olsaydı. Bunu düşündüğüm sırada telefonum çaldı. Biri arasa da sohbet etsem diye pusuya yatmış olduğum için telefonu ışık hızında elime aldım. Bora arıyordu. İyi insan işte. Telefonu açar açmaz "Selam, nasılsın?" dedi. "İyiyim, sen nasılsın Bay Egoist?" diye karşılık verdim. "İyiyim" dedi. Bir süre ses etmedi. "Bir şey mi oldu?" diye sordum. "Evde çok sıkıldım da. Seni aramak geldi içimden. Dışarı çıkabilir misin?" diye karşılık verdi. "Çıkabilirim ama nereye gideceğiz?" diye sordum. "Sürpriz olsun" diye cevapladı. "Bir saate hazır ol Tatlı Bela. Bugün kendi evimde değilim. O yüzden beraber gideriz diye düşündüm" dedi. "Tamam, olur" dedim ve sonra telefonu kapattık. İzel, Sıla, Beste ve Ceren ile kurmuş olduğumuz kız grubuna mesaj attım.

Deniz: Bora beni dışarı davet etti. Bir saatimiz var. Bana rehberlik edeceksiniz.
İzel: Önce çiçek, sonra buluşma. Dur bakalım daha neler olacak.
Ceren: Bence bu öylesine bir buluşma olmayacak. Kendini hazırla Deniz. Bora sana olan hislerini açıkladığında donar kalırsın sen.
Sıla: Çok heyecanlı! Keşke yanında olabilsek. Defile yapıp karar verirdik.
Beste: Biz ne güne duruyoruz? Biz Deniz'e gideriz, sonra da sizi görüntülü ararız. Sana uyar mı Deniz?
Deniz: Tabiki uyar. Zaten sizden bunu isteyecektim. Gelirken yüksek sesle konuşarak gelmeyin ama. Bora burada. Siz bağıra çağıra gelirsiniz. Hiç belli olmaz size.
Beste: Anlaşıldı kaptan.

Çok geçmeden kapı çaldı. Beste ve Ceren gelmişti. İçeri girer girmez İzel ve Sıla'yı arayıp odama çıktık. Kıyafet dolabımın önündeki koltuğa oturmuş, uygun bir şeyler bulmak için konuşuyorduk. Sıla "Ortam çok önemli. Nereye gideceksiniz?" diye sordu. Beste ve Ceren de aynı soruyu sorarcasına bana baktı. "Söylemedi. Sürpriz olacakmış" dedim. Beste koltuktan kalkıp dolabın kapağını açtı. "O zaman fazla göze batmayacak ama yine de şık duracak bir şeyler seçmemiz lazım" dedi ve lacivert bir elbise çıkardı. Başımı olumsuz anlamda salladım. "Neden?" diye sordu Beste. "Çünkü biraz abartılı olur" dedi Ceren. Aklımı okumuştu. "Aynen" dedim. İzel'den de bizi onaylayan bir cevap aldığımızda Beste elbiseyi yerine astı. "Bence iki parça halinde seçmeliyiz" dedi Sıla. "Bu şekilde hem şık hem sade durur" diye ekledi. Bu fikri hepimiz beğenmiştik. Bu sefer de Ceren geçti dolabın önüne. Açık pembe bir gömlek seçti. "Olmaz" dedim. "Ama neden?" dedi. "Çünkü çok ince" dedim. "Deniz, kış bitmek üzere ve hava bugün o kadar da soğuk değil" diye karşılık verdi. "Buranın kışını ilk defa gördüm ve hâlâ alışamadım. Sizin soğuk değil dediğiniz hava bizim orada kış ortası oluyor" dedim. "Haklı" dedi İzel. Ceren gömleği yerine bıraktı. Beste ve Ceren dolabı incelemeye devam ettiler. Bir süre sonra Beste siyah bir kot etek çıkardı dolaptan. "Kesinlikle bunu giymelisin" dedi. Diğerleri de onayladı. İtiraz etmeden eteği giydim. Çünkü bu eteği ben de çok seviyordum. "Harika" dedi Ceren. "Bunun üzerine sade bir kazak da bulduk mu tamamdır" diye ekledi ve aramaya devam ettiler. Bu sırada ben de altımda etek, üstümde pijamamla oturmuş bekliyordum. Aslanların arasına düşmüş bir antilop gibiydim adeta. O an gözleri benden başkasını görmüyordu. Buna bir yandan da seviniyordum aslında. Benim için uğraştıkları ve çaba sarf ettikleri için onlara minnettardım. Bizim arkadaşlığımız da böyleydi işte. Kimin bir derdi varsa o an bütün işler bırakılır ve sadece o kişiye odaklanılırdı. "Buldum" diye bağırdı Ceren. Beyaz bir kazak vardı elinde. "Dene hadi" deyip kazağı elime tutuşturdu. Kazağı da giyip karşılarına çıktığımda küçük alkışlarla kutladılar birbirlerini. "İyi iş çıkardık" dedi Beste. İzel "Aynen öyle" diye karşılık verdi. Ceren kollarını göğsünde bağlayarak "Siyah ve beyaz her zaman hayat kurtarır" dedi. "Deniz'de siyah, düz bir choker var. Onu da taksın" dedi Sıla. Ceren takılarımın arasından bulup bana verdi. "Güzel oldu" dedi Beste. "Bu muhteşem kombini tamamlamaktan onur duyarım" dedi Sıla. "Hadi otur da biraz makyaj yap" dedi İzel. "Evet, hadi. Biz yapacağız, otur" dedi Ceren. "Saçlarını yapalım önce" dedi Beste. İzel "Biriniz makyajını biriniz saçını yapsın" dedi. Ceren makyajımı yapmak için bir sandalye çekip önüme oturdu. Beste ise saçlarıma fön çekerek hacimli bir görüntü oluşturmaya çalışıyordu. Ceren açık tonlarda, kahverengi bir göz farı ve açık renkli bir ruj sürdü. Beste de çoktan saçlarımı yapmayı bitirmişti. "Çok güzel görünüyorsun" dedi İzel. "Bence de. Mükemmel oldun" diye onayladı Ceren. Sıla "O hep mükemmeldi. Sadece artık daha mükemmel" dedi. Elimle kalp işareti yapıp gülümsedim. "Benim için çok uğraştınız kızlar. Hepinize çok teşekkür ederim" dedim. Bora'nın karşısına tavşanlı, mor pijamalarla çıktığımı bilseler bu kadar uğraşırlar mıydı acaba? Beste "Lafı bile olmaz. Aynısı bize olsa sen de çok uğraşırdın" dedi elindeki siyah ceketi bana uzatırken. "Bunu giy" dedi. Başımı sallayıp ceketi koltuğun üzerine koydum. Ceren de bir çift siyah bot seçmişti benim için. Hemen ardından siyah bir çantayı da alıp bana uzatırken "Bunlarla birlikte bitirmiş olduk. Görev tamamlandı" dedi. "Biz gidelim artık. Sen de çık bir an önce" dedi Beste. Onları uğurladıktan sonra İzel ve Sıla'yla konuşmaya devam ettim. Ceketi giyip çantayı yanıma aldım. Botlarımı giyerken "Ben çıkıyorum. Tekrardan çok teşekkür ederim" dedim. "Rica ederiz. Bol şans" dedi İzel. Vedalaşıp telefonu kapattık. Çantayı da alıp çıkacağım sırada kapı çaldı. Bora gelmiş olmalıydı. Kapıyı açtım. Beni görür görmez gülümseyerek "Yine çok güzel görünüyorsun" dedi. "Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. "Seni almaya gelmiştim. Hazır mısın? Çıkalım mı?" diye sordu. "Evet, hazırım. Çıkalım" dedim. Bahçe kapısına doğru yürürken "Sen de yine çok yakışıklı görünüyorsun" dedim. "Öyle mi gerçekten?" dedi. Başımı salladım. O da bugün her zamankinden biraz farklı giyinmişti. Bir süre yürüdükten sonra "Nereye gittiğimizi hâlâ söylemeyecek misin?" diye sordum. "Beklemeyi hâlâ öğrenmeyecek misin?" diye karşılık verdi. Gözlerimi devirdiğimde güldü. "Sabırlı ol" dedi. Kısa bir süre sonra "Çiçeğin anlamını öğrendim" dedim. Bora durdu. Gülerek kafasını kaşıyıp "Hadi ya. Eee, sen ne düşünüyorsun?" dedi. Omuz silkip yürümeye devam ettim. O da arkamdan gelip bana yetişerek "Bu omuz silkme iyi anlamda mıydı yoksa kötü anlamda mıydı?" diye sordu. "Bunu sana şimdilik söylemeyeceğim" dedim. "Ne zaman söyleyeceksin?" diye sordu. "Sabırlı ol" dedim onun repliğini çalarak. Güldü ve "Burada o lafı ben söylerim" dedi. Bir süre daha yürüdükten sonra bir çocuk parkında durup uzun uzun o parka baktı. "Bir şey mi oldu?" diye sordum. Bu parkı hayal meyal hatırlıyor gibiydim. "Yoo. Sadece biraz duygulandım. İlk kez bu parkta aşık oldum biliyor musun? Beş ya da altı yaşındaydım. Bir kız vardı, İzmir'den buraya tatile gelmişlerdi. Çocuklarla futbol oynamak istedi. Çocuklar da 'Sen kızsın' dediler. Ben de uzaktan onları izliyordum. Suratını asıp salıncaklara doğru yürürken yanına gidip 'Ben seninle oynarım" dedim. O günden sonra onlar gidinceye kadar her akşamüstü bu parkta beraber oynadık. Aşık olmuştum. Çok sevimli, çok eğlenceli, çok güzel bir kızdı. Yine bir akşamüstü parka geldiğinde ben o gün de birlikte oynayacağımızı sanırken o bana veda etmeye gelmişti. Giderken birbirimize sevdiğimiz eşyalarımızı verirsek bize şans getirir ve tekrar görüşürüz diye düşünmüştük. O bana bunu verdi" dedi ve cebinden küçük, kırmızı kurdeleli bir toka çıkardı. "En sevdiği tokasıymış. Ben de ona o gün oynamak için yanımda getirdiğim arabamı verdim. Küçük bir arabaydı belki ama araba koleksiyonumun en nadide parçasıydı. O günden sonra hoşlandığım kızlar da oldu ama hiçbiri o masum çocukluk aşkımın yerini tutmadı. Onun yeri apayrıydı" dedi. "Sonra tekrar karşılaştınız mı?" diye sordum. Bu hikayenin devamını tabiki biliyordum. Ama sormuştum işte. Başını sallayarak "Evet" dedi. "On iki yıl sonra Deniz geri geldi. Ve ben ona tekrar aşık oldum. On iki yıl öncesinde olduğu gibi" dedi. "Güzel hikayeymiş. Benim de vardı böyle bir çocukluk aşkım" dedim ve çantamdan küçük bir oyuncak araba çıkararak "Bunu bana o vermişti" dedim. Gülerek karşılık verdi. Çok kısa bir süre sonra "Deniz" dedi. "Efendim" diye cevapladım. "Deniz ben sana çok aşığım. Tam burada, her şeyin başladığı bu yerde, hayatıma daha çok neşe katmaya ne dersin? Yani "sen ve ben" değil de "biz" olsak? Bak, ben öyle çok süslü cümleler kuramam. Sayısalcıyım sonuçta. Bu kadar oluyor işte. Belki kitaplardaki gibi güzel cümleler söyleyemem ama seni gerçekten çok sevdiğimi söyleyebilirim" dedi. "Ben de seni çok seviyorum" dediğimde yüzüne bir gülümseme yayıldı. Bana sıkıca sarıldı. İşte her şey bitmişti. Tüm o heyecan, tüm o kalp sıkışması, tüm o korku... Hepsi geçip gitmişti. Artık gizlice birbirimizi sevmemize gerek yoktu. Her şeyi söyleyip kurtulmuştuk işte. Üzerimizdeki tüm yük kalkmıştı. Ve artık birbirimize "Seni seviyorum" diyebiliyorduk.

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin