Asansörün çalışmasını beklemeye karar verdim. Muhtemelen kısa sürede çalışırdı. Yaklaşık 15-20 dakika kadar asansörün çalışmasını bekledim ama Allah'ın belası asansör hala çalışmamıştı. Korkum daha fazla artmış, nefes almakta iyice zorlanmaya başlamıştım. Telefonumu cebimden çıkardım. Telefonum çekiyordu. Bora'yı aradım. İlk çalışta açtı telefonu. "Söyle Tatlı Bela'm" dedi. "Şu lanet olasıca asansör yine durdu. Yarım saat oldu neredeyse. Hala çalışmıyor. Lütfen çıkar beni buradan" dedim. "Tamam. Çıkaracağım seni. Sen sakin olmaya çalış. Korkma sakın. Geliyorum ben." deyip kapattı telefonu. Yere oturdum ve bacaklarımı kendime doğru çekerek beklemeye başladım. Bora gelmeyince ayağa kalktım. Beklemeye devam ettim.
Bora Özay
Telefonu kapattım ve cebime koydum. Deniz'in durumunu bizimkilere haber verip vermemek konusunda kararsızdım. Eğer onlara haber verseydim Beste ve Ceren telaşlanır, tüm okulu ayağa kaldırırdı. Onlara haber vermeden yukarı çıktım. Asansörün kapısına vuruyor, bir yandan da bağırıyordum. İçeriden ses gelmiyordu. Deniz cevap vermeyince koşarak bodrum kata, elektrik düğmelerinin bulunduğu yere gittim. Biri elektrik düğmelerini kapatmış ve devre dışı bırakmıştı. Elektrik düğmelerini eski haline getirdim. Elektrikler gelmişti. Koşarak asansörün bulunduğu kata çıktım. Asansörün kapısının açılması için düğmeye art arda basıyordum. Sonunda kapı açıldı. Deniz içeride baygın bir halde yatıyordu. İçeri girip Deniz'i kucağıma aldım. Uyandırmaya çalıştım. Uyanmamıştı. Panik yapacakları biliyordum ama bizimkileri aramak zorundaydım. Yağız'ı aradım. "Efendim aşkım" diye açtı telefonu. Yine beynini evde unutmuştu salak. "Yağız kapa çeneni. Deniz kötü durumda. Bizimkilere haber ver. 7. kattayız. Çabuk gelin" deyip kapattım telefonu. Bir süre sonra koşarak geldiler. Hepsi nefes nefese kalmıştı. Olayı onlara anlattıktan sonra ambulans çağırdım. Deniz'i hastaneye götürdük. Ceren ve Beste panik olmuş bir halde acil servisin önünde oturmuş bekliyordu. Arda ve Emre aşağı yukarı gidip gelerek volta atıyor, ben ise yere oturmuş sırtımı duvara dayamış bekliyordum. Telaştan Murat Amca ve Zeynep Teyze'yi aramak hiçbirimizin aklına gelmemişti. Cep telefonumu çıkarıp Murat Amca'yı aradım ve durumu anlattım. Ayağa kalktım ve kolunda serum takılı, gözleri kapalı bir halde yatan Tatlı Bela'mı izlemeye başladım. Koca gözlü kızım ne hallerdeydi. Sınıf öğretmenimiz olan edebiyat öğretmeni Hakan Hoca'nın sesiyle döndüm arkama. "Ailesine haber verdiniz mi?" dedi Hakan Hoca. "Ben az önce aradım hocam. Gelirler birazdan" dedim. Bir süre sonra Murat Amca belirdi kapıda. Yanımıza geldi ve "Durumu nasıl çocuklar?" diye sordu. "Gayet iyi. Serum takıldı sadece" dedi Arda. Beste "Zeynep Teyze yok mu?" diye sordu. "Önemli bir şey olmadığı halde ona haber vermeyi düşünmüyordum. En ufak şeyde bile ortalığı inletir" diye cevap verdi. Murat Amca, Hakan Hocayla konuşmaya gitti. Hakan Hoca "Çocuklar ben gidiyorum. Siz de çok geç kalmayın. Yarın okul var" dedi. Ben de hemşirenin yanına gittim ve ne zaman çıkabileceğimizi sordum. Bizimkilerin ve Murat Amcanın yanına gidip "Uyandıktan sonra gidebilirmişiz" dedim. Bir süre sonra Deniz uyandı. Ayağa kalkmasına yardım ettik. Hastaneden çıktığımız sırada Ceren'in telefonu çaldı. "Zeynep Teyze arıyor" dedi. Telefonu açtı ve "Efendim Zeynep Teyze. Hastanedeyiz. Deniz asansörde bayılmış. Biz de hastaneye getirdik. Hayır, endişelenecek bir şey yok. Geliyoruz biz de şimdi" deyip kapattı. Murat Amca arabanın kapılarını açtı ve "Binin hadi çocuklar" dedi. "Murat Amca biz zaten altı kişiyiz. Sığamayız. Bunlar dört kişi arkaya sığar. Yağız da ön koltuğa otursun. Ben yürüyerek gelirim" dedim. Hava kararmıştı. Ellerimi ceketimin cebine sokarak yürümeye başladım. Epeyce yol gitmiştim. Bana doğru gelen birini gördüm. Karanlıkta yüzünü pek seçemiyordum. Biraz daha yaklaştıktan sonra üst sınıflardan futbol takımının kaptanı Poyraz Aras olduğunu anladım. Hiç de sevmezdim kendisini. O da beni sevmezdi tabii. Nedendir bilinmez nefret ederdik birbirimizden. "Bora Özay. Sizin gibi notları yüksek bir sınıfın öğrencisinin bu saate dışarıda ne işi var?" dedi sayın piç. İşi gücü bana bulaşmaktı. Hastanedeki dezenfektan kokusu beynimi uyuşturmuş ve yorgunluktan hiç halim kalmamıştı. Bu yüzden uğraşmak istemedim ve "Siktir git Poyraz" demekle yetindim. Yaklaşık beş dakika sonra eve varmıştım.
Deniz Aydın
Bir daha tek başıma asansöre binersem iki olsun. Böyle olacağını bile bile neden o asansöre binmiştim ki. Annemin bin bir türlü soru sorduğu bir akşam yemeğinden sonra odama çıktım. Telefonu elime aldım ve beş maymunumdan gelen soruları cevapladıktan sonra Bora'ya mesaj attım.
Deniz: Geldin mi?
Bora: Evet. Evdeyim şu an. Nasıl oldun?
Deniz: İyiyim. Bu lanet olası asansörün bakımı yeni yapılmamış mıydı? Nasıl oldu da bozuldu yine?
Bora: Asansör bozulmamış. Birisi elektrik düğmeleriyle oynamış ve elektriği kesmiş. O yüzden durmuş.
Deniz: İyi de böyle bir şeyi kim, niye yapsın ki?
Bora: Bilmiyorum ama her kimse bulduğumda hesabını soracağım.
Deniz: Hepsi senin yüzünden.
Bora: Hobaaa. Ben yaptım şimdi kızım?
Deniz: Daha erken gelseydin ben o asansörden bayılmamış bir halde çıkabilirdim.
Bora: Yanına en hızlı şekilde gelmeye çalıştım. Road Runner mıyım ben? Nasıl daha hızlı olayım? Ayrıca böyle olacağını bildiğin halde neden o asansöre biniyorsun? Aptal kız.
Deniz: Tamam. Sustum. Haklısın sanırım. Bindikçe korkum geçer sanmıştım. Aptallık ettim. Kabul ediyorum.
Bora: Bugünün tarihini not alsınlar. Deniz ilk defa birini laflarıyla alt edemedi.
Deniz: Evet. Bu seferlik alt edemedim. Ama bunun rövanşını alacağım. Neyse ya. Sen bugün hastanede yorulmuşsundur. Dinlen birazcık. Yarın görüşürüz Egoist Prens.
Bora: Görüşürüz Tatlı Bela'm.
Aşağı inip kendime ekinezya çayı yaptım ve odama çıkıp kitap okumaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bela
Roman pour Adolescents"Beni sakın bırakma Tatlı Bela'm" dedi. Güldüm. "Ölsem de seni bırakmam Egoist Prens"