Bölüm 17

179 9 3
                                    

Saate baktığımda geç kaldığımı fark ettim. Sanırım uyuyakalmıştım. Giyinmek için bile çok az zamanım vardı. Dün gece Bora'nın yanında olduğum için çantamı da hazırlayamamıştım. Okul formamı aceleyle üstüme geçirdim. Saçlarımı taradım, dişlerimi fırçaladım , çantama kitapları koydum ve koşarak aşağı indim. Ayakkabılarımı hızlıca giydim ve dışarı çıktım. Bora'nın köpeği Leo dışarıdaydı. Kapıya doğru ilerlerken Bora'yı gördüm. "Leo dışarıda" dedim. "Hayır. Yine mi? Bana yardım eder misin onu kulübesine götürmem için?" dedi. "Tabii" diye cevap verdim. Uzun uğraşlar sonucunda Sirius'u kulübesine geri göndermeyi başarabilmiştik. "Okula geç kaldık yine." dedim. "Hayır. Daha vaktimiz var." dedi saatini göstererek. "Ama benim saatim" dedim. "Sanırım senin saatin yanlış" dedi. "Beraber yürüyelim okula" diye devam etti. "Tamam" dedim. Kahvaltı yapmamıştım ve çok açtım. "Şuradan gevrek alalım mı?" dedim Bora'ya. "Gevrek?" dedi sorarcasına. "Ya gevrek işte. Ben kahvaltı yapmadım. Karnım çok aç." dedim. "Simit o. Gevrek değil." dedi Bora. "Ya bizim orada gevrek diyorlar. Siz simit deyin" dedim. "Tamam. Gel hadi. Alalım" dedi. Derin bir iç çektim. "Özlüyorsun galiba." dedi. "Evet. Hem de çok. Ama biliyor musun haftaya gideceğim." dedim. "Ne kadar kalacaksın? Uzun süre dönmeyecek misin?" dedi Bora. "Hafta sonu kalacağım sadece. Pazartesi geri gelirim." dedim. Bora kendi gevreğini bitirmişti. Ben ise daha yarısını yiyebilmiştim. Elimde kalan gevreği ortadan ikiye böldüm ve bir tanesini Bora'ya uzattım. Gevreği elimden aldı ve bir ısırık aldı. "Tatlı Bela'mın verdiği gevreğin tadı daha güzelmiş" dedi. Gülümsemekle yetindim. Yol nasıl bittiğini anlamamıştım. Sınıfa geldiğimizde sınıf bomboştu. "Açılışı biz yapıyoruz" dedi Bora. Cevap vermedim. Çünkü sıramın üzerine duran ve dün gelenin aynısı olan zarfa bakıyordum. "Yine mi şu X. Bir bulayım onu." dedi ama devamını getirmedi. "Neyse sen boş ver benim ona yapacaklarımı. Duyma zaten. Oku şu mektubu sen" diye tamamladı cümlesini. 

Dün yazdığımı okuduğunu gördüm. Artık kim olduğumu bilmesen de en azından seni sevdiğimden haberin var. Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Ama eğer bir şey yazmak istesen yazdıklarını sıranın üzerine bırak. Kim olduğumu öğrenmene de çok az kaldı. Birazcık sabret.

Yazılanları okuduktan sonra boş bakışlarla Bora'ya baktım. "Bugün bizim tarih dersi boş. Dolayısıyla sınıf da boş olacak. Bir şeyler yazmasan bile herhangi bir kağıdı masanın üzerine bırak. Nasılsa kağıdı almaya geldiğinde göreceğiz kim olduğunu. Bir yere saklanıp gözetleriz" dedi Bora. Parmağımı şıklatarak "İyi fikir" dedim. Biz Borayla beraber sıramızda oturmuş plan yaparken sınıf yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. En sonunda da dünyadaki tüm sinir bozucu şeylerin birleşimi gelmişti. Yine Bora'ya yapışarak "Bugün tarih dersi boş. Okuldan çıkıp bir yerlere gidelim mi?" dedi. Bora "Olmaz. Bizim Denizle bir işimiz var." diye cevap verdi. "Ben koridora çıkıyorum" dedim Bora'ya. Kapının önüne çıktığımda bizim sınıfa doğru gelen yakışıklı kuzenim Batuhan'ı gördüm. Bizim okul formalarıyla daha da yakışıklı olmuştu canım kuzenim. "Oooo. En sevdiğim kuzenim beni ziyarete gelmiş" deyip sarıldım Batuhan'a. Bir dakika. Bizim okulun üniformaları mı vardı onun üzerinde?  "Lan!" dedim Batuhan'a bakarak. "Bu ne oğlum. Bunu niye giydin sen?" diye sordum. "Artık ben de bu okuldayım. Okuldan atıldım. Annem de senin okuluna gelirsem daha iyi olacağını söyledi. Hem de sana göz kulak olacakmışım" dedi saçlarımı karıştırarak. "Ayrıca sizin sınıftayım" dedi. "Hadi canım." dedim. Beraber sınıfa girdik. "Kuzen senin yanın boş mu?" dedi Batu. "Hayır kuzen." dedim. "Burası boş sanırım." dedi Cansu'nun oturduğu yeri göstererek. "Boş gibi görünüyor ama boş değil kuzen. Arkadaş orada egosuyla ve iticiliğiyle beraber oturuyor. Bak sen şuraya otur. Hadi" dedim Ali'nin yanını işaret ederek. Çantasını Ali'nin yanındaki sıraya bıraktı ve tekrar yanıma geldi. "İyi anlaşamıyorsunuz galiba" dedi. "Evet. Mümkünse o kızdan uzak dur. Yoksa tüm gün yanında dizilerden bahsederim. Sıkıntıdan çatlarsın" dedim. "Tamam. Uzak duracağım da kız pek benden uzak duracak gibi gözükmüyor" dediğinde bakışlarımı Cansu'dan tarafa çevirdim. Gözlerini ayırmadan Batu'ya bakıyordu. "Bora'dan hoşlanıyor ama bizim kızların anlattığına göre biraz şeymiş. Yani aynı anda üç kişiye yürüyebiliyormuş" dedim. "Aaa. Bora buradaydı değil mi? Nerede o?" dedi. "Okula beraber gelmiştik. Buralardadır" dediğim sırada Bora içeri girdi. İkisi de birbirini görür görmez sarıldılar birbirlerine. "Batu hoş geldin kardeşim. Özlettin kendini" dedi Bora.  "Hoş bulduk kardeşim. Ben de seni özlemişim" dedi Batu. Araya girerek "Artık özlemezsiniz birbirinizi. Bizim sınıfta artık Batu" dedim. Yoksa bunların ayrılacağı yoktu. "Tatlı Bela'm sen nereden tanıyorsun Batu'yu?" diye sordu Bora. "Kuzenim olur kendisi" dedi Batu benim yerime cevap vererek. "Hem Tatlı Bela'm ne lan? Kuzenime mi yürüyorsun lan sen?" diye devam etti Batu. "Ya saçmalama kuzen. Ne alakası var? Bizim birbirimize taktığımız lakaplar var öyle" dedim Bora'nın yerine konuşarak. Çünkü Bora'nın takılıp kaldığının, verecek bir cevap bulamadığının farkındaydım. Bizimkiler hep beraber sınıfa girdiler. Onları Batu'yla tanıştırdım. Beste sıramda duran zarfı fark etmiş olacak ki "Deniz! Bebeğim bu ne?" diye bağırdı. "O X denen yavşak mı bırakmış yine?" dedi Arda. "Evet. İşi gücü yok pislik herifin" dedi Bora. "Ama bu X de gel benim belamı ver diyor resmen" dedi Yağız. "Çıkacaksa çıksın. Daha ne kadar devam edecek bu yavşaklıklara" dedi Ceren. "Aynen. Kabak tadı vermeye başladı artık." dedi Beste. "Kuzen ne bu X meselesi?" diye sordu Batu. Olanları ona anlattım. "Bana neden söylemedin?" dedi Batuhan. "Bizim zaten bir planımız var" dedi Bora ve planı bizimkilere anlattı. Bir kağıdın içine Bora bir şeyler karaladı ve kağıdı masanın üzerine bıraktı. Hepimiz dışarı çıktık. Bora "Siz aşağı inin. Biz Denizle beraber burada kalalım. Çok kalabalık olursak fark ediliriz" dedi ve bizimkiler aşağı inince ikimiz bir köşede yere oturarak saklanıp beklemeye başladık. Bir süre sonra "Biri geliyor galiba" dedi. İkimiz de saklandığımız yerden kafalarımızı uzatıp baktık. Siyah kapüşonlu ceket giymiş biri geliyordu. Kapüşonunu kafasına geçirmişti ve kapüşonu burnuna kadar örttüğü için yüzü görünmüyordu. Etrafı gözetledi ve bizim sınıfın kapısını açıp içeri girdi. Tam biz de arkasından gidecektik ki birisi kulaklarımızdan tutup bizi ayağa kaldırdı. Hakan Hoca olduğunu anlamamız uzun sürmedi. Bir eliyle Bora'nın bir eliyle de benim kulağımı tutuyordu. "Siz ikiniz ne yapıyorsunuz burada? Sınıfta olmanız gerekmiyor mu?" dedi Hakan Hoca. "Hocam ders boş." dedi Bora. "Dersiniz boşsa aşağı inin Bora. Hadi" dedi Hakan Hoca. Mecburen aşağı inmek zorunda kaldık. Merdivenleri inerken Bora "Hasiktir! Çok az kalmıştı öğrenmemize. Bok vardı zorla aşağı indirecek bir bildiğimiz var ki orada bekliyoruz" diye söyleniyordu. Aşağı indiğimizde bizimkiler başımıza toplanmıştı. Hep bir ağızdan "Buldunuz mu?" diye sordular. Borayla aynı anda "Bulamadık" diye cevap verdik. Boş dersin bitiminden sonra sınıfa çıktığımızda sıramın üzerinde aynı zarftan bir tane daha buldum. Zarfı bizimkilere gösterdim. Zarfta yazanları okumaya başladım. 

Benim kim olduğumu öğrenmek için bu kadar acele edeceğini bilmiyordum. Gizlenerek kim olduğumu öğrenmeye çalışıyorsun ha? Güzel fikirmiş. Madem sen bu kadar sabırsızsın ben de seni o kadar çok bekletmeyeceğim. Yarın kim olduğumu öğreneceksin. Yarına kadar sabredebilirsin bence :)

Yarına kadar ben bekleyemezdim ki. Çıkacaksan çık ortaya. Seni ben bir bulayım var ya. Ebenin nikahına göndereceğim seni. İnşallah senin kafana tuvalet düşer X. İnşallah yağmurlu havada kısa mesafe diye hiçbir taksi seni almaz. İnşallah en sevdiğin oyunu oynarken bilgisayar bozulur. İnşallah öbür tarafta bütün sevapların günaha dönüşür de öteki tarafta seni zebaniler karşılar. İnşallah senin ağzına çanak anten girer X.

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin