Bugün okula istekli bir şekilde gittim. Sebebini inanın ki bilmiyorum. Sırama oturdum. Sınıf neredeyse boştu. Ali, Yağız ve Bora vardı sınıfta. Kapıda bir varlık göründü. Cansu. Her zaman yaptığı gibi ters bakışlarla bana baktı ve sırasına doğru ilerledi. Ali ve Yağız dersin boş olup olmadığını öğrenmek için dışarıya çıktılar. Cansu da ilk defa Bora'ya yapışmayıp sessizce çıkıp gitti sınıftan. Bora'yla sınıfta tek kaldığımda tuhaf hissetmiştim. Sanırım hislerim yüzündendi. Sınıfta biraz daha böyle durursam ölebilirdim. Lavaboya gittim. Alnımı ve boynumu hafifçe ıslattım rahatlamak için. Telefonumu bulmak için ceplerimi yokladım. Siktir! Telefonum yok. Sınıfta bırakmış olmalıydım. Koşarak sınıfa gittim. Telefonum Bora'nın eline geçtiyse ne yapacaktım? Ya mesajları okursa? Gerçi şifre var. Telefonu kurcalamayı bırak açamaz bile. Ama korktuğum başıma gelmişti. Bora telefonumu eline almış kurcalıyordu. "Ya. Bırak telefonumu" diye bağırdım. "Sanki kimsenin bilmediği şeyler var içinde. Niye hazineyi koruyan ejderha gibi koruyorsun bu telefonu?" dedi. "Benim özelim olamaz mı?" dedim sinirle. "Telefonu kurcalamadım ki. Alarmı kapatmak yerine ertelemişsin. Alarm çalmaya başladı ve ben de alarmı kapatmak için elime aldım" dedi. "Herhangi bir şey gördün mü?" diye sordum. "Evet" dedi. Aha şimdi sıçtık. Mesajları mı gördü acaba? Şu an kendimi Dudu Peri'nin şatosunun tepesinden atmak istiyorum. "Ne gördün?" dedim korkarak. Telefonumu eline aldı ve "Tuhaf duvar kağıdını" dedi. Rahatlamıştım. Derin bir oh çektim içimden. "Nesi tuhaf?" diye sordum. "Kim duvar kağıdına gülen bir pizza koyar ki? Herkes gibi manzara resimleri falan koysan olmaz mı? Ya da yaşıtlarımız gibi sevdiğin bir ünlüyü falan koysan?" dedi Bora. "Pizzayı seviyorum" dedim. "Öyle olsun. Al bakalım" dedi ve telefonumu uzattı. Telefonumu elinden aldım. Sınıftan çıkmak için kapıya doğru ilerlerken "Bu arada o tuhaf duvar kağıtlarınla bile güzelsin" dedi ve kısa bir süre bana bakıp gülümseyerek çıktı sınıftan. Bu çocuk beni öldürmeye mi çalışıyordu? Az önce yanaklarımın kıpkırmızı olduğuna adım gibi emindim. Beste ve Ceren'e de hissetiklerimi anlatmayı düşünüyordum. Sonunda yalnız kaldığımız bir anda bunu kızlara anlattım. Teneffüste tek başıma aşağıya inerken birisi bileğimden tuttu. Arkamı döndüğümde bu kişinin Cansu olduğunu fark ettim. "Sen mi söyledin Bora'ya?" dedi. Yine neyden bahsediyordu bu? "Ne saçmalıyorsun?" dedim. "Bora'ya benim seni asansörde bıraktığımı mı anlattın?" dedi. "Öyle bir şey söylemedim. Ama bak şimdi düşününce gayet mantıklı geldi. Senin gibi başka bir psikopat yok ki okulda. Sen yaptın değil mi? Senden başka kim yapabilir ki? Bora doğru yapmış senin yaptığını düşünmekle" dedim. "Deniz bu sana son uyarım. Eğer bir daha Bora'ya yakın olursan kötü olur" dedi. "Gerçekten mi? Çok korktum ya(!) N'aparsın?" dedim. Cevap vermeden sadece yüzüme baktı. "Daha ne yapacağını düşünmemiş bile. Salak" dedim gülerek. Arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Tekrar bileğimden tuttu. Bu sefer daha da sıkıyordu. Kurtulmayı denediysem de beceremedim. O sırada Bora gelip beni Cansu'nun yanından aldı bir süre yürüdükten sonra durduk. Elini bana doğru tuttu. 'Ne yapacağım' anlamında salladım başımı. "Vur" dedi. "Mal mısın oğlum?" dedim. "Ya sen vur. Ben sinirlenince kum torbasına vuruyorum. Burada kum torbası falan da yok. Benimle idare et artık" dedi. "Acır ama" dedim. "Ya sen kızsın ne kadar acıtabilirsin ki" dedi. "İyi. Peki" dedim ve en sert şekilde yumruk attım. Tepki vermedi. "Acımadı mı?" diye sordum. "Yoo" dedi. "Hadi. Koluma falan çalış biraz" diye devam etti. O sırada bizimkiler geldi yanımıza. O sırada basketbol takımından bir kız yanıma geldi ve "Deniz. Müdür seni çağırıyor" dedi. "Şimdi hapı yuttuk millet. Ben gideyim de sayın müdür(!) daha fazla kızmasın" dedim ve ayrıldım yanlarından. Müdürün odasına gidip kapıyı çaldım. "Gel Deniz" dedi okul müdürümüz. İçeri girdim. Cansu da oradaydı. "Beni çağırmışsınız hocam" dedim. "Evet, gel kızım" dedi okul müdürümüz. "Cansu okuldaki bir çok kızla yapmaya çalıştığı gibi seninle de tartışmaya çalışmış sanırım" dedi. Başımı sallayarak onayladım. "Tamam Deniz. Sen çıkabilirsin" dedi okul müdürümüz. Okuldan çıktığımda bizimkiler dışarıda beni bekliyordu. "Ne oldu?" diye sordu Arda. "Hiçbir şey. Sadece soru sordu. Ama sanırım Cansu ceza alacak" dedim. "İyi olmuş o yelloza" dedi Ceren. "Ders beden eğitimi. Eşofmanları giysek iyi olur. Aylin Hoca raporluymuş. Cellat girecekmiş derse. Kesmesin bizi sonra" dedi Beste. Kızlarla beraber bodrum kata inip eşofmanlarımızı giydik. Beden dersinde Ceren'in ısrarı üzerine voleybol oynadık. Dersten sonra sınıfa çıktığımızda sıramın üzerinde bir zarf buldum. Zarfın arkasını çevirdim "Deniz'e" yazıyordu zarfın üstünde. Açıp açmama konusunda kararsızdım. Bora yanıma geldi ve "O elindeki ne?" diye sordu. "Bilmiyorum. Sıramın üzerinde buldum bu zarfı" diye cevap verdim. Açmalı mıydım? Ne vardı ki bu gizemli zarfın içinde?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bela
Teen Fiction"Beni sakın bırakma Tatlı Bela'm" dedi. Güldüm. "Ölsem de seni bırakmam Egoist Prens"