Deniz Aydın
Bugün hastanede son günümdü. Birkaç saat sonra taburcu olacaktım. Yaklaşık bir ay kadar da evde yatacaktım. Bir ay boyunca yatmak kulağa mükemmel geliyordu. Özellikle de benim gibi bir üşengeç için. Ama okulu özleyecek gibiydim. En azından bizimkiler yanımdaydı. Her gün görüntülü konuşmamıza rağmen onları özlemiştim. Şimdi yanımdaydılar. Onlar da beni özlemiş olacak ki on dakikada bir sarılıyorduk. "Hadi yine iyisin Allah'ın üşengeci. Bir ay boyunca devir kıçını yat. Senin için mükemmel bir aktivite" dedi Çağatay. "Öyle. Ama sanırım okulu özleyeceğim" diye karşılık verdim. Bunu der demez bacağıma büyük bir ağrı girdi. Çok acıyordu. "Ah!" diye bağırdım. Bizimilerin hepsi benim bağırmamla ayaklandı. "Ne oldu?" diye sordu Mert panikle. "Sanırım çarpıldım" diye karşılık verdim. İzel ve Sıla doktor çağırmaya gitmişti. "Bacağım çok acıyor" diye bağırdım. "Okulu özleyeceğim dersen böyle olur işte. Kesin çarpıldın bunun başka açıklaması olamaz" dedi Özgür. O sırada annemler de panikle odaya daldı. "Deniz! Kızlar koşarak çıktı. Ne oldu?" dedi annem telaşlı bir şekilde. "Ani bir hareket mi yaptın?" diye sordu babam endişeyle. "Hayır. Birden oldu. Bacağım çok acıyor" dedim kıvranarak. O sırada doktorum geldi. "Denizciğim ne oldu?" diye sordu. "Birdenbire bacağım acımaya başladı" diye cevapladım. "Acıyan yeri tam olarak gösterir misin?" diye sorduğunda ona acıyan yeri işaret ettim. "Önemli bir şey mi?" diye sordu annem. "Hayır. Ara sıra bunun gibi şeyler olabilir. Gayet normal. Ama çok sık olursa tekrar hastaneye getirin" dedi doktorum. "Bak şimdi Denizciğim. Ara sıra böyle ağrıların olacak. Ama kendin halledebilirsin. Baş parmaklarını acıyan yere bastırarak aşağı yukarı hareket ettireceksin" dedi. Bir yandan da anlattığı şeyi uyguluyordu. "Aynı bu şekilde üç beş dakika kadar masaj yaparsan geçer" diye ekledi. Başımı 'tamam' dercesine salladım. Daha sonra bizimkilere dönerek "Zeynep Hanım, Murat Bey dediğim gibi arada bu tarz ağrıları olabilir. Gösterdiğim gibi masaj yapılırsa en fazla beş dakika içinde geçer. Ama eğer geçmezse veya çok sık ağrı olursa lütfen hemen hastaneye getirin. Onun dışında da belirli aralıklarla kontrolleri olacak. Kontrol tarihleri yaklaştığı zaman biz size haber vereceğiz. Geçmiş olsun" dedi doktorum. "Teşekkürler Doktor Hanım" dedi annem. Babam ve ben de sırayla teşekkür ettikten sonra doktor odadan çıktı. Annem yatağımın ayak ucuna yavaşça oturdu. Canımı yakmamaya özen gösteriyordu. Babam da başucuma geldi. Annem elimi tutarken babam da saçlarımı okşuyordu. "Nasıl yapman gerektiğini öğrendin değil mi kızım?" diye sordu annem. "Öğrendim anneciğim merak etme" diye yanıtladım. "Biz hep yanında olacağız. Biz yaparız. Fakat olur da biz yokken bir şey olursa aynen doktorunun gösterdiği şekilde yap" dedi annem bu sefer. "Bir şey olursa hemen bize seslen. Anlaştık mı?" dedi babam. Başımı olumlu anlamda salladım. "Biz hemen kapının yanındayız. Bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka seslen kızım. Birazdan evimize gideceğiz zaten. Biz hemen kapının yanındayız" dedi babam. "Tamam" dedim. İkisi de beni öptükten sonra odadan çıktı. Özgür onlar çıktıktan kısa bir süre sonra yatağımın ayak ucuna oturdu. "Deniz'im, işleri ilerletmişsiniz yavrum" dedi sırıtarak. Ne demek istediğini anlamamıştım. "Anlamadım çokomel suratlı danam. Ne demek istiyorsun?" diye sordum. "Bora ile diyorum. Artık enişte demeye başlayabiliriz herhalde" diye açıkladı Özgür. Bizimkilere baktım. Gülümsüyorlardı. Çünkü böyle bir şey başlarına ilk defa geliyordu. Benim aşık olduğum günleri de görmüşlerdi sonunda. "Maalesef. Sanırım bu gidişle asla diyemeyeceksiniz. Beni okeye dördüncü kişi olarak görüyor. Yani tertip falan da der yakında" diye cevapladım. "Tertip diyecek olsa çoktan derdi. Neden sana güzelim veya Tatlı Bela'm diyor?" diye sordu Sıla. "Hiç düşünmedim. Okulun ilk gününden beri öyle diyor" diye karşılık verdim. "Biz buraya geldiğimizde Bora bir dakika bile ayrılmadan başında bekledi. Gözleri kıpkırmızıydı ve göz altları mosmordu. Hiç uyumadığını ve durmadan ağladığını anlamak hiç de zor değildi" dedi Özgür. "Kazanın nasıl olduğunu sormuştuk. Onu anlatırken bile ağladı. Dışarıdan bakıldığında sert bir yapısı var gibi duruyor. Ama bu insan senin için çocuklar gibi ağladı Deniz" dedi İzel. "Bizim çocuklar da öyle. Onlar da ağlamış. Yani Bora'nın ağlaması benden hoşlandığı anlamına gelmiyor" diye karşı çıktım onların düşüncelerine. "Biz çocukluğumuzdan beri arkadaşız Deniz. Ama Bora öyle değil. Onunla birkaç ay önce tanıştınız. Ona rağmen sana bu kadar yakın olması bana pek de normal gelmiyor. Bora da en az bizim kadar ağladı. Daha birkaç ay önce tanıştığın birinin sana senin için kendini uykusuz ve aç bırakacak, halsiz düşürecek sabahlara kadar başında bekleyecek kadar değer vermesinin sebebi ne olabilir sence?" dedi Mert. O sırada Bora gözümde canlandı. Ağladığını hayal etmeye çalıştım. O sırada aklıma bir şey. Dikkatsizliğim yüzünden bunca zaman aklıma gelmeyen bir şey geldi. "Hayır" dedim. "Neye hayır?" diye sordu Çağatay. "Biz Bora'yla birkaç aydır tanışmıyoruz" dedim sorusunu cevaplayarak. "Ne diyorsun kızım sen? Serum falan mı etki etti acaba? Yan etki falan yapmıştır. Bizim kız alışkın değil böyle şeylere" dedi Mert. "Hiçbir şey etki etmedi. Biz Bora'yla önceden de tanışıyoruz" dedim bu sefer. Durumu onlara nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Çünkü henüz ben de hatırladığım şeyin etkisinden çıkamamıştım. "Ne kadar önceden?" diye sordu İzel. Bizimkilere baktım. Hepsi meraklı gözlerle bana bakıyor, birazdan dudaklarımdan dökülecek olan kelimeleri bekliyorlardı. "12 yıl önce tanıştık" dedim onları daha fazla merakta bırakmayarak. "Nasıl ya? Ben hala anlamadım" dedi Çağatay. "Utan utan! Bir de zeki olacaksın. Neyini anlamadın?" dedi Mert, Çağatay'ı kınarcasına. "Sen anladın mı?" diye sordu Özgür. "Hayır" diye cevapladı Mert. "Ya bir susun da kız anlatsın. Bizim karşı sitedeki teyzeler gibisiniz. Durmuyor çeneniz" diye azarladı Sıla. "Anlat sen koalam" diye ekledi bana dönerek. "Ben beş yaşındayken buraya tatile gelmiştik. Parka gitmiştim. Birkaç çocuk top oynuyordu. Yanlarına gidip oynamak istediğimi söyledim. 'Kızlar erkeklerle oynamaz' diyerek beni oyuna almadılar. Daha sonra benim yaşlarımda bir çocuk yanıma gelip 'Ben seninle oynarım' dedi. Biz İzmir'e dönene kadar sürekli birlikte o parkta oynadık. Ben giderken de veda ederken bana küçük bir oyuncak araba vermişti. En sevdiği arabası oydu. Ben de ona tokamı vermiştim. Siz bana ilk aşkımın kim olduğunu sorduğunuzda anlattığım Bora oydu işte. Yani sanırım. Çok benziyor" diye anlattım olayları. Bir süre kısılmış gözlerle bana baktı hepsi. Anlattığım şeyleri idrak etmeye çalışır gibi bir halleri vardı. "Eve gidince daha iyi anlarsınız" dedim. O sırada çalan telefonumun sesi bu heyecanlı konuşmayı böldü. Çağatay telefonu bana uzatırken "Bora arıyor" dedi. Ailelerinin ve benim zorlamamla okula gitmişlerdi. Ben eve gidene kadar beklemek istiyorlardı. Onları okula gitmeye zar zor ikna etmiştim. Büyük ihtimalle beni merak ettikleri için arıyordu. Bora görüntülü arıyordu. Saçlarımı düzeltip ekranda kendime baktıktan sonra açtım telefonu. "Ne yapıyorsun Tatlı Bela'm?" diye sordu. "Sakat bacağımla herhangi bir yere gidemeyeceğim için üç gündür yaptığım şeyi yapıyorum. Yatıyorum" diye cevapladım. "Nasılsın?" diye sordu. "İyiyim. Az önce Sıla ve Mert ile birlikte yürüdük. Birazcık yorgunum sadece. O kadar. Sen nasılsın?" diye sordum. "İyiyim. Bizimkilerle senin eve gelişini bekliyoruz. O yüzden biraz heyecanlıyız" dediği sırada ekrana sığmaya çalışan Batu, Beste, Ceren, Yağız, Açelya ve Arda gözüktü ekranda. "Deniiiz! Seni çok özledik" dedi Beste. "Ben de sizi çok özledim" diye karşılık verdim. "Kanka, hemen iyileş de gel okula. Ekip eksik olunca tadı çıkmıyor okulun" dedi Arda. "Tamam kanka. Merak etme" dedim gülerek. Bir süre bizimkilerle konuştuktan sonra kapattık telefonu. Aradan biraz zaman geçtikten sonra annem, babam ve doktorum içeri girdi. "Geçmiş olsun Deniz. Eve gidiyorsun artık" dedi doktorum. Teşekkür ettim. Annem çantamı aldı. "Lütfen kucağınızda taşımaya çalışmayın. Yürümesi onun için daha iyi olacaktır. Henüz merdiven inecek durumda olmadığı için asansörü kullanabilirsiniz" diye ekledi. "Ama Deniz'de klostrofobi var. Asansöre binemez. Aşağıya kadar ben taşısam olmaz mı?" diye sordu babam. "Babacığım sorun değil. Bir seferliğine binebilirim sanırım" dedim. Babam 43 yaşındaydı ve artık yaşlanmaya başlıyordu. Bu yüzden yorulmasını istemiyordum. Bu sebeple o asansöre binecektim. "Emin misin kızım?" diye sordu annem. Başımı olumlu anlamda salladım. "Deniz, biz de taşıyabiliriz. Asansöre binmek istediğinden emin misin?" diye sordu Çağatay. Dünden beri bizim çocuklar bana çok fazla yardımcı olmuşlardı. Bunun onlar için hiç sorun olmayacağını biliyor olsam da kendimi huzursuz hissediyordum. "Yok ya. Asansöre binerim ben. Hem biraz heyecan olur. Durmadan yatıyorum burada. Azıcık adrenalin olsun" dediğimde güldüler. Babam ve annemle odadan çıkıp asansöre bindik. Hastaneden çıkıp arabaların olduğu yere ilerlerken bizim arabanın önünde Bora'nın beklediğini gördüm. Ona aşırı derecede yakışan okul forması, kahverengi mükemmel gözleri, kahverengi yumuşak saçları ve 1.90 sırık boyuyla her zamanki gibi çok yakışıklı görünüyordu. Onu görmek heyecanlanmama sebep olmuştu. Aynı zamanda şaşırmıştım da. Çünkü bu saatte okulda olması gerekiyordu. Heyecanımı belli etmemeye çalışarak bizimkilere baktım. İzel ve Sıla gülerek bana bakıyordu. Nihayet Bora'nın yanında ulaştığımızda "Bora, gelmişsin oğlum. Babanlar okuldan izin aldı mı? Almadılarsa ben okulu arayıp haber verebilirim" dedi babam. Sanki Bora'nın geleceğini biliyor gibiydi. O an aklımdan geçenleri okurmuşçasına "Bora gelmek istediğini söyledi. Ben de gelebileceğini söyledim" diye açıkladı babam. "Haberleri var Murat amca. Okulu da aradılar" diye karşılık verdi Bora. "Grubun geri kalanı nerede?" diye sordu Mert. Böyle bir soru sormasını beklemiyordum. Bora'yla da pek fazla konuşmazlardı. O yüzden Mert'in bu davranışına şaşırmıştım. Ben uyanmadan önce kanka olmuş gibiydiler. "Okuldan hepimiz çıkamayacağımız için birimiz gitsin dedik" diye yanıtladı Bora. Mert gülerek bana baktı. Gülmeyi kesmesi için gözlerimi belerterek baktım ona. Yüz ifadesini normale çevirdi ve önüne döndü. Herkes arabalarına bindi. Babam ve Bora da benim arabaya binmeme yardım ettiler. Daha sonra onlar da arabadaki yerlerini aldılar. Bora benim yanımda oturuyordu. O sırada titreyen telefonuma çevirdim bakışlarımı. Sanırım bildirim gelmişti. Telefonu açtım. Bora'dan mesaj gelmişti. "Seni çok özledim Tatlı Bela'm" yazıyordu mesajda. "Ben de seni çok özledim Egoist Prens'im" diye cevap yazdım ben de. Annem ve babamın yanında bu şekilde konuşmayacağımız için mesajlaşıyorduk. Nihayet eve geldiğimizde Beste, Batu, Yağız, Ceren ve Arda bizi kapının önünde bekliyorlardı. Kısa bir dönüş kutlamasının ve özlemi gidermek için yapılan uzun sarılmaların ardından herkes evlere dağıldı. Bora ile olan sarılmamız hepsinden uzun sürmüştü. Bu beni her ne kadar mutlu etse de sadece arkadaş olarak sarılmamız biraz üzüyordu. Annem büyükleri misafir odalarına yerleştirirken biz de bodrum kattaki odalarda yerlerimizi almıştık. Ben, Sıla ve İzel birlikte bir odada, Özgür, Mert ve Çağatay da yan odada birlikte kalacaktı. Hepimizin evi böyleydi. Birbirimizin evlerinde kaldığımız için herkesin evinde altı tane yatak vardı. Birlikte kaldığımız zamanlarda kim nerede yatacak derdi de olmuyordu aynı zamanda. Biz, bizim odamızda hep birlikte otururken aileler de üst kattaki salondaydı. Özlemiş olduğumuz saçma sapan muhabettlerimizi yaparken Özgür sanki önemli bir şey söyleyecekmiş gibi öksürerek boğazını temizledi. "Ben size bir şey söyleyeceğim. Hepimiz yüzyüzeyken konuşursak daha iyi olur diye düşündüm" dedi. Ardından derin bir nefes verdi. "Ben... Melis'den hoşlanıyorum sanırım" dedi. Şaşırmıştım. Bizimkilere baktım. Onların da yüzlerinde şaşkınlıklarını belli eden ifadeler vardı. Özgür'ün Melis gibi bir kızdan hoşlanacağını beklemiyorduk. Özgür hoşlanacağı kızın kendi gibi olmasını isterdi. Ve Özgür'ün şimdiye kadarki bütün sevgililerini göz önünde bulundurursak hepsi de Özgür gibiydi. Ama Melis ile Özgür çok zıttı. Özgür ne kadar hareketliyse Melis bir o kadar sakindi. Özgür bizimle birlikte takılmayı severken Melis genelde tek başınaydı. Özgür eğlenmeyi severken Melis kulaklığını takıp ders çalışırdı. Ama yine de Melis çok iyi bir kızdı. Kibar, sessiz, kendi halinde, herkese karşı iyi davranan biriydi. Bir süre Özgür ve Melis hakkında konuştuk. Daha sonra tekrar her zamanki sohbet konularımıza döndük. Saat çok geç olmasına rağmen birlikte olduğumuz için bize yine uyku yoktu.
★★★★
Yeni bölümü düşündüğümden daha erken bitirdim. Oy veya yorum atın da sınav öncesi sevineyim ben de hduenjcjduskgsysejdhsh
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tatlı Bela
Teen Fiction"Beni sakın bırakma Tatlı Bela'm" dedi. Güldüm. "Ölsem de seni bırakmam Egoist Prens"