Bölüm 7

273 10 0
                                    

Güven Koleji'ne geleli bir aydan fazla  olmuştu. Zaman çok çabuk geçmişti. Daha ilk günden çok iyi dostlar edindiğim için hiç yabancılık çekmemiştim. Kahvaltımı yaptıktan sonra sitenin kapısında Beste ve Ceren'i beklemeye başladım. Bugün okula beraber gidecektik. Önce Beste sonra da Ceren geldi. Yolda yürürken okulun dedikodusunu yapıyorduk. Öldüğümde cehenneme gidersem bu sırf dedikodu yüzündendi. Allah affetsin. Birden Ceren Cansu'dan konu açtı. "Ya bir şey söyleyeyim mi? Ben bu Cansu denen kızı yolarım." dedi. Anlamadığımızı belli edercesine baktık ikimiz de. Ceren "O kankan Deniz'e söyle Bora'dan uzak dursun deyip duruyor. Sinirim bozuluyor ya elimde kalacak bir gün" dedi. Beste bana baktı. "Ya Allah aşkına benim Borayla ne alakam olabilir saçmalamayın" dedim. Okula gittiğimizde hemen sınıfa çıktık. Yağız "Selam kankalar" dedi. Kaşlarımızı çatarak Yağız'a baktık üçümüz de. "Neden öyle bakıyorsunuz kızım. Güven Koleji Barış Antlaşması imzalamadık mı biz?" dedi. Ceren "İmzaladık ama senin gibi bir varlık bize kanka deyince bir tuhaf oluyor. Yine de senin istediğin gibi olsun kanka" dedi. Kanka kelimesini vurgulayarak söylemişti. Cansu sınıfa girdiğinde her zamanki bakışlarıyla bize bakıyordu. Bizimkilere çaktırmadan ben de Cansu'ya delici bakışlar attım ve önüme döndüm. Dersten sonra kantine gittik. Arda, Bora ve Yağız altı sandalyeli büyük bir masaya oturmuşlardı. Arda bize eliyle 'buraya oturun' işareti yapıyordu. Onların oturduğu masaya oturduk. Yemeklerimizi yerken Bora "Size bir espri yapayım mı?" dedi. Onaylarcasına başımızı salladık hepimiz. Tostumdan bir ısırık aldıktan sonra Bora'yı dinlemeye başladım. "Adamın biri Şoka girmiş karısı da Bime" dedi. Espriyi duyar duymaz tost boğazımda kalmış olacak ki öksürmeye başladım. Arda sırtıma vuruyor Beste ise su uzatıyordu. Az kalsın ölüyordum(boğazıma takılan şeyden değil espriden). Kafamı kaldırıp Bora'ya 'ciddi misin' bakışı attım. "Espri anlayışın cidden bu mu? Gerçekten hep böyle mi espri yapıyorsun" dedim. Gülerek "Hayır. Sadece sen varken böyle espri yapıyorum. Çabucak öl diye" dedi. "Ben de inadına ölmeyeceğim. Senin öldüğünü görebileyim diye" dedim. Daha sonra Yağız "Millet bizim hoca kantine geliyor. Gülün lan. Mutluymuş gibi gözükün" dedi. Hepimiz Flash Tv oyunculuğuyla sahte kahkahalar atmaya başladık. Hoca gidince bir anda ciddileştik. İki ders sonra bizimkiler bahçeye çıkmayı önerdi. "Ben müzik odasına gideceğim" dedim ve merdivenleri çıkarak müzik odasına girdim. Elime bir gitar alıp akorunu yaptıktan sonra Yüksek Sadakat'in Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer ve Haydi Gel İçelim şarkılarını çaldıktan sonra bu kadar yeter diye düşünerek gitarı bıraktım. Tam ayağa kalktığım sırada zil çaldı. Saatime baktım. Öğretmenler zili çalmıştı. Birazdan ders başlayacaktı. Mecburen asansöre binecektim. Asansörün önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Korkunun ecele faydası yoktu.  Asansörün kapısı açıldı. İçeri girdim. Korkudan tir tir titremeye başlamıştım bile. Tam kapılar kapanacağı sırada birisi araya bir defter koydu ve kapılar tekrar açıldı. Bora içeri girdi. 3.kata bastı ve asansör hareket etmeye başladı. Bora "Sende klostrofobi yok muydu?" dedi. "Mecbur kaldım." dedim. Güldü. Tam o sırada ışıklar söndü ve 'çat' diye bir ses geldi. Asansör durmuştu. "Has..." dedi. Yanında benim olduğumu fark ederek küfürünü yarım bıraktı ve "Astroloji" diye çevirdi. Bense korkudan elim ayağım titrer bir şekilde Bora'ya bakıyordum. "Ne yapacağız şimdi" dedim. "Bilmiyorum" dedi. Yere oturdu ve "Otursana sen de. Çalışması uzun sürer" dediğinde ben de yanına oturdum. Elim ayağım titriyor, zar zor nefes alıyordum. Bora bana biraz daha yaklaştı ve elini omzuma koydu. "Sakin ol. Korkma. Ben yanındayım. Çıkacağız buradan" dedi. Zor da olsa konuşmayı başararak "Çok korkuyorum Bora" dedim. "Korkma Tatlı Bela'm." dedi. "Bak aklıma ne geldi. Hadi birbirimize bir şeyler anlatalım. O zaman az da olsa korkunu unutursun" dedi. "Tamam" dedim. "Mesela bana İzmir'i anlatsana" dedi. Ona bizimkileri, İzmir'i ne kadar özlediğimi falan anlattım. Daha sonra bana "Sana Tatlı Bela dememe kızıyor musun?" dedi. "Hayır. Baş belası olduğum doğrudur. Ayrıca tatlıyım da. Yani doğru bir lakap taktın bana. Doğru olan bir şeye neden kızayım ki?" dedim. Güldü. "Peki sen" dedim. "Sana Egoist Prens dememe neden kızıyorsun? Senin lakabın da sana uyuyor. İnsan doğru olan bir şeye neden kızsın?" dedim. "Kızmıyorum" dedi. "Sadece hoşuma gitmiyor. Ben sandığın kadar egoist biri değilim Tatlı Bela. Ayrıca insanın kendini sevmesi ne zamandan beri egoistlik oluyor" dedi. "Ama artık kızmıyorum. Hatta lakabımı artık seviyorum" dedi. Işıklar açıldı ve asansör hareket etmeye başladı. Kapı açılınca dışarı çıktık. Bora saatine baktı. "Dersin bitimine on dakika var" dedi. Koşarak sınıfa girdik. Fizik öğretmeni bize uzaylıymışız gibi bakarak "Hiç gelmeseyediniz evladım. Birazdan zil çalacak neden zahmet ettiniz. Umarım iyi bir bahaneniz vardır. Anlatın bakalım neden geç kaldınız?" dedi. "Hocam şimdi şöyle oldu. Teneffüste ben müzik odasındaydım." Bora sözümü keserek "Ben de resim odasındaydım." dedi. "Sonra zil çalınca aşağı inmek için Borayla aynı anda asansöre bindik. Hocam sonra bir anda asansör durdu. Biz de o yüzden geç kaldık" dedim. "Aynen" dedi Bora. "Peki. Yerinize geçebilirsiniz. Dua edin sizi yok yazmadım" dedi. Sıramıza doğru yürürken Bora kulağıma doğru eğildi ve "Evlilik programında şarkı söyleyen kadının sesi bile  bu kadının sesinden daha güzel" dedi. Gülmemi engellemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sonra ben de Boranın kulağına eğildim ve "Doa odon sozo yok yozmodom" dedim. Yerimize oturduk. Fizik hocası "Bugünlük bu kadar yeter. Çıkabilirsiniz" dedi. Hoca çıktıktan sonra Arda "Bugünlük bu kadar yetermiş. Lan zaten on saniye sonra zil çalacak. Sanki çok erken çıkardın da sevap işliyorsun" dedi. Okul çıkışında Arda, Yağız, Beste, Ceren ve Borayla beraber merdivenleri inerken birinin bana seslendiğini duydum ve kafamı kaldırdığımda Mert sağ elini havaya kaldırmış bana sesleniyordu. Sevinçten çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. "Siz devam edin millet. Ben arkadaşımla gideceğim" dedim elimle Mert'i göstererek. "Tamam" dediler. Koşarak basamakları indim ve Mert'e sımsıkı sarıldım. "Çok özlemişim lan seni" dedim. "Ben de seni çok özledim Derin Deniz" dedi. Daha sonra Mertle beraber eve doğru yürümeye başladık. Zili çaldığımızda Melike Teyze'nin açmasını beklerken İzel, Çağatay, Sıla ve Özgür açmıştı kapıyı. "Hoş geldin" dediler hep bir ağızdan. "Yüce Zeus aşkına" diye bağırdım ve toplu sarılma yaptık. Annem ve babam eve gelmişti. Hep beraber yemek yedikten sonra bodrum kattaki minderleri alıp bahçeye çıktık. Daha sonra yukarıdan siyah ve kahverengi gitarları aldım. Birini Özgür'e verdikten sonra hepimiz minderlere oturduk. "Gençler burası İzmir kadar sıcak değil. O yüzden burada vakit geçirip uyurken hep beraber bodrum katta uyuyacağız mecbur" dedim. İzmir'de Sıla, Özgür ve ben aynı sitede, İzel, Mert ve Çağatay da bizim yan sitede oturuyordu. Her hafta bir gün sitelerden birinin bahçesine çadır kurar hep beraber orada kalırdık. Özgür ve ben gitarların akorlarını yaptıktan sonra birkaç şarkı çaldık. Daha sonra bir ses işittik. "Selam arkadaşlar. Artık şu şarkıları kesebilir misiniz acaba? Şu arkadaşın sesine beynim katlanamıyor da" dedi Bora. Ben şaşkın bakışlarla Bora'ya bakarken bir yandan da konuşuyordum. "Senin ne işin var lan burada?" dedim. "Ben bu sitede oturuyorum şu yanınızdaki ev bizim Deniz Hanım" dedi. "Ben bu acıyla yaşayamam Bora Bey" dedim. "Sana bir şey daha söyleyeyim mi? Babalarımız iş arkadaşı" dedi. "Bu arada sesin berbat" dedi. Aslında sesimin gayet güzel olduğunu söylerlerdi. Beni sinirlendirmek için söylediğini anlamıştım ama yine de kendimi tutamadım. "Bana baksana sen patates beyinli. Önce kendini şarkı söylerken dinle eğer çıkan sesten ölmezsen o zaman gelir benim sesimle laf söylersin" dedim. Çağatay araya girip "Tamam arkadaşım. Adın Bora mıdır nedir her neyse. Bizim kızı sinirlendirme istersen" dedi. "Neyse ben gideyim" dedi Bora. "Bol zıkkımlı geceler" dedim. Arkasını dönüp bana doğru yürümeye başladı. Tam karşımda durdu ve "Sana da iyi geceler Tatlı Bela. Rüyanda beni gör" dedi. "Seni öldürürlerken seni rüyamda görmeyi çok isterim Egoist Prens" dedim. Gülümsedi ve hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp gitti. Tekrar bizimkilerin yanına oturdum. Sıla "Kimdi o?" dedi. "Manyak ve ruh hastası sıra arkadaşım. Ayrıca az önce de duyduğunuz gibi yan komşu ve babamın iş arkadaşının lanet olası oğlu" dedim.

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin