Bölüm 6

267 9 0
                                    

İşte büyük gün. Bugün heyecandan alarmı beklememiş, alarmdan önce uyanmıştım. Formamı giydim. Eşofmanlarımı bir gün öncesinden okula götürüp soyunma odasındaki dolabıma koymuştum. Bu yüzden çantama eşofman koymama gerek kalmadı. Çantamı aldım ve aşağı indim. Annem ve babam çoktan gitmişti. Bodrum kata indim. Dün Aylin hocadan kendi basketbol topumu getirebilmek için izin istemiştim. Uğurlu topumdu o benim. İzmir'de o top sayesinde takıma girmiş, o top sayesinde kaptan seçilmiştim. Aylin Hoca da topu getirmeme izin vermişti. Topu aldım ve tekrar yukarı çıktım. "Melike Teyze ben okula gidiyorum" dedim. "Melike Teyze'den "Tamam. Güle güle" diye bir ses beklemiştim fakat ses yerine Melike Teyze kendi gelmişti. "Güle güle kuzum. İyi şanslar" dedi ve birkaç sure okuyarak üzerime doğru üfledi. "Melike Teyze okunmuş şeker de verseydin" dedim. Melike Teyze gülerek "O da olurdu kuzum da zamanım olmadı" dedi. Ona sarıldım ve teşekkür ettim. Yolda yürürken arkamdan ayak sesleri işittim. Okula veya işe giden biridir diye düşündüm korkmamaya çalışarak fakat arkamdaki her kimse beni takip ediyordu buna emindim. Ayak sesleri daha da yükseldi. Arkamdaki kişinin yaklaştığını hissedebiliyordum. Bana çok yakındı. Adımlarımı hızlandırmaya karar vermiştim ki arkadan bir el omzuma dokundu. Çığlık atmaya yeltenmiştim ki arkamdaki kişi eliyle ağzımı kapattı. Arkamı döndüğümde Bora bana bakıyordu. Şaşkınlıkla Bora'ya bakarken Bora elini ağzımdan çekti. Şaşkın bakışlarımın yerini kızgın bakışlar aldı ve Bora'ya bağırmaya başladım. "İnsan gibi gelsene." dedim. Bora "Sakin ol Tatlı Bela. Korkma benim" dedi. Sinirli sinirli ona bakmaya devam ederken "İnsanın asıl sen olduğu için korkması gerekiyor. Zombi virüsü" dedim. Güldü ve *Çok fazla film izleme bence. Zombi virüsü ne kızım" dedi. Cevap vermedim. Beraber yolda öylece yürümeye devam ettik. Bora sessizliği bozarak "Seçmelere giriyorsun ha? " diye sordu. "Evet " dedim. "Sen nereden biliyorsun". "Birincisi elinde basket topu var. İkincisi o topu öylesine getirmiş olabilirsin. Seni basket topuna göre yargılayamam. Üçüncüsü biliyorum çünkü ben her şeyi duyarım" dedi. "O kepçe kulaklar bende olsa ben de her şeyi duyardım" dedim. Aslında gayet normal kulakları vardı. Kepçe falan da değildi. Onu sinirlendirmek için söylemiştim. Bora kulaklarını işaret ederek "Şu mükemmel kulaklara kepçe mi dedin az önce sen?" dedi. Başımı evet anlamında salladım. "Çarpılırsın" dedi. Cevap vermedim. Okula gelmiştik. Okulun kapısından Borayla beraber girdik. Beste bahçede tek başına oturuyordu. "Ben Beste'nin yanına gideceğim. Topumu yukarı koyabilir misin?" dedim. Başını olumlu anlamda sallayınca topu ona verdim. "Görüşürüz Tatlı Bela" dedi. "Görüşürüz Egoist Prens" dedim. Kaşlarını çatarak bana baktı. Yapmacık bir şekilde sırıttım. Bora arkasını dönüp merdivenleri çıkmaya başladı. Beste'nin yanına doğru yürürken gözüm Cansu'ya ilişti. Bana yine ters ters bakıyordu. Bakışlarına aldırmadan yürümeye devam ettim. "Günaydın" dedim Beste'ye. Başka bir yere doğru bakıyordu. Bakışlarını baktığı yerden ayırmadan "Günaydın" dedi. Beste'nin nereye baktığını görebilmek için bakışlarımı onun baktığı yöne çevirdim. Cansu'ya bakıyordu. "Yılan" dedi. "pardon?" dedim. Beste "Cansu'yu diyorum. Tam bi yılan. O kim ki benim Deniz'ime ters ters bakıyor" dedi. Gülümsedim. Ne ara böylesine güzel dostlar edinmiştim bu kadar kısa zamanda. "Sen merak etme. Senin Deniz'in hepsini avize diye tavana asar" dedim. Ceren geldikten üç dakika sonra zil çaldı. Sınıfa girdik. Sırama doğru ilerledim. Bora'ya verdiğim topu sıramda göremeyince "Topum nerede" dedim. Bora sırasının altına doğru eğildi ve topu çıkardı. "Aha, burda" dedi. "Neden benim sıramın altına koymadın?" dedim. Arda ve Yağız'ı işaret ederek "Bu sığırlar sahipsiz top gördü mü topun canını çıkarana kadar oynuyor. Topa bir şey olmasın diye buraya koydum" dedi. Topu ondan aldım. "Bak sen. Bizim Egoist Prens iyilik de yapıyormuş" dedim. Ders ingilizceydi. İngilizce dersini ilk başlarda sevmiştim. Sonrası sarmadı. Teneffüs zili cankurtaran sesi gibiydi resmen. Kızlara döndüm ve "kantine gidelim ben kahvaltı yapmadım" dedim. "Ben de" dedi Ceren. Beste "Tamam evlatlarım. Gidelim" dedi. Kantine gidip yemeklerimizi aldık ve bir masaya oturduk. Biz yemek yerken Bora ve saz arkadaşları yanımıza geldi. Arda "Kızlar biz diyoruz ki gelin barışalım. Şu sınıf hocamız olacak edebiyatçının ekmeğine yağ sürmeyelim. Biz kavga ettikçe adam mutlu oluyor lan. Siz ne diyorsunuz?" dedi. Ceren önce Beste'ye sonra bana baktı. Beste'ye onaylayıp onaylamadığını sordu. "Peki, tamam" dedi Beste. Ceren sonra bana döndü ve benim de fikrimi sordu. Onaylarcasına salladım başımı. "Kabul edilmiştir" dedi Ceren. Birkaç ders işledikten sonra bodrum kata indik. Seçmeler vardı. Soyunma odasına girip eşofmanlarımızı giydik. Aylin Hoca gelince uğurlu topumu aldım. İlk adımda beş atışta potaya en az üç tane basket atmamız gerekiyordu. Uğurlu topumu aldım ve Beşte beş yaptım. O top uğurlu demiştim. İkinci adımsa basket takımı ve seçmelere katılanlar maç yapacaktı. Maçtan sonra hepimiz yan yana dizildik Aylin Hocanın karşısına. Aylin Hoca "Takıma alınanları açıklıyorum" dedi. Herkes heyecanlı bir şekilde Aylin Hocanın konuşmasını bekliyordu. "Deniz Aydın" dedi Aylin Hoca. Beste omzuma dokundu ve gülümsedi. Fısıltıyla "Aferin" dedi. Gülümsedim. "Sen de kazanacaksın" dedim. Beste elini kalbine götürdü. Tam o sırada Aylin Hoca "Beste Aksoy" dedi. Beste derin bir oh çektikten sonra bana sarıldı. "Aslı Gürpınar" dedi Aylin Hoca. Aslı da bizim sınıftaydı. "Tebrikler kızlar" dedi Aylin Hoca. "Beni takip edin de basketbol formalarınızı vereyim" dedi. Bodrum katın daha önce görmediğim bir odasına girdik. Aylin Hoca bedenlerimizi sordu. Bedenlerimizi söyledikten sonra bize uygun formalar verdi. "Bunları soyunma odanızdaki dolaplara koyun" dedi. Aylin Hocanın "Deniz" dediğini duyarak arkama döndüm. "Buyurun hocam." "Gerçekten çok iyi oynuyorsun. Takım kaptanı olmak ister misin?" dedi. "İsterim tabi hocam" dedim. Soyunma odasına gidince poşetten formayı çıkardım. Üstü bordo kolsuz, altı siyah şorttu. "Forma güzelmiş" dedim. "Aynen kaptan" dedi kızlar aynı anda. Formaları katlayıp dolaplara koyduk ve kilitledik. Çok terlediğimiz için duşa girdik. Daha sonra yukarı çıktık. Herkes teneffüsteydi. Eteğimin cebinden telefonu çıkarıp Ceren'i aradım. Bahçede olduğunu öğrendikten sonra Besteyle beraber bahçeye çıktık. Ceren bizi görünce gülümsedi ve "Eeee, girdiniz mi bakalım takıma?" dedi. İkimizde ağzımız kulaklarımızda bir şekilde kafamızı salladık. Sınıfa çıktığımızda Bora "Tebrikler" dedi "Kaptan seçilmişsin." "Evet" dedim. "Erkek basketbol takımının kaptanı da benim" dedi. "Taktiğe ihtiyacın olursa burdayım" dedi. Dersler bittikten sonra Ceren'in babası geldi babaanesini ziyarete gidecekmiş. Beste'nin de annesi geldi teyzesine gidecekmiş. Ben tek başıma yürürken Bora arkamdan yürüyordu. Birden yanımda bir motor durdu. "Gideceğin yere bırakabilirim" dedi. "İstemiyorum" dedim. "Gel bence" dedi motordaki çocuk. "Bana bak dangalakspor istemiyorum dedim ya. Şu basket topunu görüyor musun? Bununla münasip bi tarafına üçlük atarım, öldüğünde pamuk tıkayamazlar bas git" dedim. Çocuk motordan indi ve "İnat etme gel işte" dedi ve beni kolumdan çekmeye başladı. Kolumu kurtarmaya çalışsam da fayda etmiyordu. Herifte ayı gücü vardı sanki. Çocuk kaskını çıkartır çıkarmaz Bora çocuğun suratına sağlam bir yumruk indirdi ve çocuk yere düştü. Ardından Bora çocuğun karnına doğru bir tekme attı. "Bir daha seni bu kızın yanında görürsem o kaskını götüne sokarım" dedi. Hareket etmeden öylece duran bana baktı. "Deniz iyi misin, bir şey oldu mu?" dedi. "İyiyim, bir şey yok" dedim. "Teşekkürler". "Boş ver şimdi teşekkürü. Kim olsa aynısını yapardı" dedi. Beni eve götürmek için kolumdan tuttu ve sessizce yürümeye başladık." Sitenin önüne geldiğimizde "Ben bizimkilerle buluşacağım. Sonra görüşürüz" dedi. "Görüşürüz" dedim. Arkasını dönüp gidiyordu ki "Bora" diye seslenince durdu ve kafasını bana doğru çevirdi. "Teşekkür ederim. Bıraktığın için" dedim. Gülümsemekle yetindi. Ben de fazla oyalanmayıp yürüdüm. Evin önüne gelince basamakları çıkıp zile bastım. Kapıyı Melike Teyze açtı. "Hoş geldin kuzum. Nasıl geçti bakalım? Alındın mı takıma?" dedi her zamanki neşeli tavrıyla. Gülümseyerek "Alındım Melike Teyze. Hatta takım kaptanı seçildim" dedim. "Aferin kuzuma. Hadi bakalım şimdi duş al. Yorulmuşsundur. Ben de ödül olarak sana portakal suyu hazırlayayım. Sevdiğini biliyorum" dedi. Yukarı çıktım. Hızlıca duş aldım ve giyindim. Aşağı indiğimde Melike Teyze portakal suyunu büyük bir bardağın içine koymuş ve masaya bırakmıştı. Portakal suyunu aldım. "Melike Teyze ben yukarıdayım kitap okuyacağım" dedim. "Dur bakalım. Otur da azıcık sohbet edelim." dedi Melike Teyze. "Olur" dedim. Melike Teyze kendine bir bardak çay aldı ve yanıma oturdu. "Anlat bakalım" dedi. Önce İzmir'i, beş maymunumu, sonra da buradaki okulumu anlattım. Biz Melike Teyzeyle konuşurken annem geldi ve o da bir bardak çay alıp yanımıza oturdu. Beraber sohbet ettik. Melike Teyze evine gittikten yarım saat sonra babam geldi ve akşam yemeğine oturduk. Yemekten sonra dışarı çıkıp Buddy ile oyun oynadım biraz. Daha sonra odama çıkıp biraz kitap okuduktan sonra İzel'i aradım. Koskoca bir gün de böyle geçip gitmişti.

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin