Kulaklarım yanlış duymuyordu değil mi?
Bana "Ona aşık mısın?" diye sormuştu.
Benim Damla'ya aşık olduğumu mu zannediyordu?
Acaba "Evet" dersem, onu bırakır mıydı? Onu bana ver dersem, arkadaşlığımızın hatırına onu bana bırakır mıydı?
Ya bir kalemde arkadaşlığımızı silerse! Ya gözü yine dönerse! Hamza'nın dengesiz hallerini çözmeden bu soruya cevap vermeyecektim!
Zamanı gelince gerekirse "Evet aşığım" diyerek yalan söyler ve onu buradan kurtarırdım.
Kamera olayını kabullenmesini beklemiyordum ama kabul etmesi beni heyecanlandırmıştı. Sonunda o şerefsizin neler çevirdiğini öğrenecektik!
"Zamanı gelince, soruna cevap vereceğim."
Yutkunmasını yoksayarak Damla'ya döndürdüm bakışlarımı. Yanağından öptükten sonra, Hamza'nın sinirli gözlerini görmezden geldim ve yanından geçip gittim.
Doktor kesinlikle Hastane'ye götürülmesini söylemişti. Hamza'yı ikna edebilmesi için güzel bir konuşma yapmasını istemiştim. Umarım ikna olurdu.
Acaba gidip Selin'i görsem. Ona bunları anlatsam? Bana tepkisi ne olurdu? Bütün bunları şimdi anlatamazdım. Ama onu görmek bana iyi gelecekti.
Arabaya atladığım gibi rotayı Damla ve Selin'in kaldığı eve çevirdim.
###
Selin;
"Sude, birtanem. Lütfen dışarı çıkar mısın? O dolabın içine nasıl girdin sen?"
"Gelmem işte, babam gelmeden çıkmam!"
"Sude, neden böyle yapıyorsun kuzum? Ben sana yetmiyor muyum?"
Sude kollarıyla gözyaşlarını silerek yaşlı gözlerini gözlerime dikti.
"Babamı çok özlüyorum, neden onu bana göstermiyorsun? Niye gelmiyor? Hani gelirdi ben uslu bir kız olursam?"
Gözlerim dolmaya başladığında, ellerimi Sude'ye doğru uzattım. Onu kollarımın arasına aldım. Yanağını öptükten sonra "Uslu bir kız olursan gelecek, sana söz veriyorum. Hem anneler hiç yalan söz verir mi?" dedim.
Kafasını iki yana sallayarak "Ama sen benim..." dedikten sonra sustu. Sanırım ne söyleyeceğini anlamıştım. Küçüklüğünden beri sürekli "Uslu bir kız olursan baban gelecek." diyordum ama artık büyüyordu. Zamanı geldiğinde ona nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Gülümseyerek Sude'ye baktım.
"Kek yapalım mı birlikte?" diye sorduğumda, kafasını hızla aşağı yukarı salladı. "Yapalımmm." dedi.
Adımlarımızı mutfağa yönlendirdiğimizde kapı çalınca rotayı değiştirdik. Sudeyi kucağımdan indirip elini tuttum. Kapıyı açtığımızda karşımda yine o adam vardı. Neydi acaba adı? Kalbim aniden hızlanmaya başlamıştı. Ne oluyordu ki aniden? Hele böyle gülümseyince yok mu? İçimdeki Selin'in yağları eriyordu. Kendimi toparlamam lazımdı! Neden dibim düşsündü ki bu adama! Kaba herif nolacak! O elini kapıya öyle yaslama zalımın oğlu! Bana öyle bakıp gülümsemeyi de kessene! İç sesimle olan savaşıma son verip kaşlarımı çattım.
"Hayırdır, bu defa ne almaya geldin?"
"Seni demek isterdim ama malesef öyle değil, küçük hanıma verdiğim sözü tutmaya geldim." dedikten sonra Sude'ye eğilip öptü. Elinde getirdiği oyuncağı ona uzatırken Sude'de onu öpmüştü. O sözüne karşı utanıp, yutkunmuştum. Kafasını yukarı kaldırıp "Kovuyorsan gideyim." diye sorunca tam ağzımı açıp "Git" diyecektim ki, Sude hemen lafa atlayıp "Gitme amca, bizimle yemek ye. Hem kek yapacağız." cevabını verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüsran! [Tamamlandı]
Romance"Yanlış yapıyorsun." "Ben o yanlışı seni tanımakla yaptım zaten." "Büyük hata yapıyorsun ve bunu anladığında her şey için geç kalmış olacaksın!" Suratımın ortasına tokat patlattı, üzerime eğilip "Seninle hesabımız bitmedi henüz, Ecrin!" dediğinde...