yorgun ve gergin geçen haftanın ardından bu sefer rahat keyifli ve huzurlu bir şekilde giriyordum okulun kapısından. okulun kapanmasına çok az bir süre kaldığı için devamsızlık hakkı olanlar gelmemeye başlamıştı bile son sınavların yapılmasından sonra. o yüzden okuldaki kırmanci popilasyonunda ciddi bir düşüş ve benim yüzüm gülüşte ciddi bir artış vardı.
kimya sınavının sonucu bu hafta açıklanacaktı ama çok fazla düşünmemeye çalışıyordum. elimden geleni fazlasıyla yapmıştım. gerisi öğretmenin vicdanına kalacaktı. son sınavlarda yapıldığı için hocalar ders işlemiyordu. o yüzden ders saatleri sohbet muhabbet geçiyordu. burak bana küs değil ama kırgın gibiydi ersini sınavda yanıma aldığım için ama yapacak bir şey yoktu. bu çocuğun bu garip triplerini bazen anlamdıramıyordum
kapıdan aşağı sallanırken ''yok yhaaa '' diye aşılık olduğum ama hala acaba bu çocuk özürlü mü dedirten tanıdık sesi duymamla adımlarımı yavaşlattım. omzumun üstünde bir bakış attığımda bana doğru seken bir adet 1.85 lik ersin vardı. bu çok her geçen gün daha yakışıklı oluyordu. havaların ısınmasıyla gömleğinin kollarını dirsek hizasına kadar sıvamıştı. kolları meydana çıkınca üstündeki adelelerde gün yüzü görmüştü.
ona hayran hayran bakarken arasından gelen müridlerini görmem ile yüzümdeki gülümse solarken hayran bakışlarım bunlar nereden çıktı şimdi bakışlarıma yer verdi. ersin yanıma vardığında kafaları tokalaşırken yanağına dudağımı değdirmeyi ihmal etmedim. bu kısa anları biriktirmeyi çok seviyordum. ersin ile kafalarımız ayrılırken ''kız gibi öpme top'' diye hırladı oğuz.bazen bu çocuk ölsün istiyordum . benim onlar hiç bir konuşmam sohbetim yokken sürekli bana sataşmasından nefret ediyordum.
ersin yüzünü benden çevirip oğuza öldürücü bakışlarını attıktan sonra oğuz süngüsünü indirip binaya doğru yol aldı. ersin ''takma şu salağı '' diye sessizce tısladı erhan ve eylem yanımıza vardığında . ersine sahte bir gülümseme gönderdim olayın daha fazla dillenip budaklanmaması için. eylemin yüzünde güller açıyordu. ersinin sınavın geçemeyeceğinden o kadar emindi ki . okuldan atılmasını dört gözle bekliyordu adeta keyfine diyecek yoktu haspanın
erhan yine ağır abi edalarında elinde tespihi kendi halinde takılıyordu. erhan ile tuvalet maceramız aklıma gelmeden hadi içeri girelim dedim. mahşerin üç değil dört atlısı olarak sınıfa girdik. sınıfta yirmi kişi vardı yoktu. herkes yerlerine geçerken ersin ile göz kırpıştık. sırama ilerlediğimde beş karış suratıyla bir adet burak yerinde hazır bekliyordu. yanına yaklaşıp ''geçebilir miyim '' dedim umursamaz bir tavırla. burak hiç cevap vermeden kalkıp yer verdi. köşeme geçip duvara yaslandım. pencere kenarında oturmayı seviyordum. kışın peteklere dayanıp ısınıyordum. yazın pencereden serinliyordum. vazgeçilmez sotelerimden biriydi.
meslek lisesi olmasına rağmen edebiyat dersleri vardı. kredisi düşük ama sevdiğim bir dersti. edebiyat öğretmenimiz 1.90 boylarında kırklı yaşlarının başında karizmatik bir adamdı. adam sınıftan içeri girer girmez ortamın enerjisi değişiyordu yada bana öyle geliyordu. günaydın selamından sonra öğretmen masanına ilerleyip sandalyesini çekip oturdu. yoklama almaya başlarken sınıfı taradı gözlerim. erhan yine elinde tespihi ile takılırken ersin elinde telefonu büyük ihtimal eylem ile fingirdiyordu.
buna daha fazla dayanamayacağım için öğretmenin söylediklerine odaklanmaya başladım. yoklamayı bitirmiş olacak ki şiirlerle ilgili konulardan bahsediyordu. birden ''ateş'' sesiyle irkildim . edebiyat öğretmeni bana sesleniyordu. öyle bir dalmışım ki adamı dinliyorum ama söylediklerini anlamıyordum. ''hadi tahtaya gel bu şiiri sen oku '' demesiyle nefret saçan gözlerimle önce sınıfa sonra edebiyat öğretmenine baktım. artık bu adam gözüme hiç hoş falan gözükmüyordu. topluluk karşısında birş eyi konuşmayı geçtim birde şiir okumamı istiyordu.
oturduğum sıradan ayağa kalkıp sözlü notunu önceden almanın vermiş olduğu cesaretle '' hocam ben okumasam boğazlarım inik '' dedim aklıma ilk gelen yalanla. edebiyat öğretmeni gözlerini kısıp diliyle yanağını şişirirken kafasını yana eğdi. bu hayra alamet değil diye tısladı iç sesim. ''yaz gününde ne hastalığı çabuk tahtaya ''diye hırlarken .
bir an kulaklarımda duymaya alışık olduğum ama korktuğum bir ses çınladı.
''hoca istemiyor işte ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Seni Daha Çok (GAY)
JugendliteraturÖnemli olan birini değil birbirini bulmak. Artık biraz fark edin kimse mükemmel değildir. Sadece vücut resimlerine bakarak insanları seçip sonra niye böyle oldu demeyin. Herkesin hayalindeki kişinin gerçekte karşısına çıkacağını sanması da ayrıca sa...