Aşka Zaman Yok

11.2K 600 3
                                    

Nisan sabahın ilk ışıklarının yüzüne vurması ile uyandı. İçi kıpır kıpırdı, zaten düz olan saçlarını tarayarak okul üniformasını giydi.
Mutfağa doğru ıslık çalarak ilerlemeye başladı.
Annesi her zamanki yerinde çayını yudumluyordu.
Yine erkenden kalkmıştı kızını okula uğurlamaya.
Nisan'ı ayakta tutan annesinin bu özverili haliydi belki de.
Omletine bir çatal atarak "ımm efsane olmuş annecim" dedi Nisan.
Annesi "afiyet olsun yavrucum" diyerek kızının güzel saçlarını okşamaya başladı.
Nisan söyleyip söylememekte çok kararsızdı. Acaba hayır der miydi? Ya da üzülür müydü kızıma yetemiyorum diye?
Şu anda da üzülüyordu ama.
Derin bir nefes aldı ve cesaretini topladı. Öksürerek boğazını temizledi ve söze başladı.
" Annecim, bizim okulun orada bir kafe var, geçen önünden geçerken bir ilan gördüm. Part time garson arıyorlarmış. Düşündüm de eğer sen de uygun görürsen akşamları orada çalışmak istiyorum. "diye direk konuya girdi.
Cafe değil de bar deseydi ret çıkardı çünkü, biliyordu.
Annesi çok şaşırmıştı, beklemiyordu böyle bir şeyi.
" Gerek yok annecim, senin bu konulara kafa yormanı istemiyorum. Ben bir kaç ev işi aldım bu ara, onları yapacağım.
Hallederim ben, geçiniriz. "dedi ve gözlerini yere dikti.
Nisan " Annem, canım, biliyorum sen kendinden bile geçersin benim için, ama günde sadece dört beş saat. Derslerimi aksatmayacağım söz veriyorum. " dedi ve annesinin gözlerinin içine baktı.

Annesinin gözleri dolu dolu bir haldeydi." Tamam kızım, ama derslerini aksatırsan bırakacaksın ve bu zaman zarfında ben de düzenli bir iş arayacağım. Sen de o zaman ayrılacaksın tamam mı?" diyerek söz istedi. Nisan kafası ile tamam anlamında işaret yaptı.
Sonra sevgi yumağı yaparcasına kucaklaştılar. Annesinin omuzundan bir miktar da olsa yük alıp, hafifletecek olmak içini rahatlatmıştı.

Nisan, dışarıda sağanak yağmura rağmen şemsiyesini yanına almak istemedi. Yağmur altında yürümek, ıslanmak her zaman ona huzur vermişti çünkü. Yavaş adımlarla sallana sallana okula doğru ilerlerken, yanından geçen son model spor arabanın azizliğine uğrayarak çamur içinde kalmıştı.

Nisan "Aahh, lanet seni.." diyerek bağırmaya başladı.
Bir yandan da üzerini temizlemeye çalışıyordu. Islanmak güzeldi ama çamurlu su ile değildi elbette.
O spor araba dediklerini duymuşçasına bir anda durdu, geri geri gelmeye başladı.
Arabadan esmer, uzun boylu, okul üniformalı bir öğrenci indi.
Nisan irkilerek "haydaa.." diye istemeden mırıldandı.

Kendisine doğru ilerleyen çocuk sınıflarına yeni gelen Savaş Uçer'den başkası değildi.
Hemen şaşkınlığını gizlemeye çalışarak toparlandı Nisan.

"Ne halt yiyorsun sen? Yayaya özen göstermek ve yol bu haldeyken yavaş gitmek çok mu zor? Nasıl gideceğim ben şimdi okula? " diye söylenmeye devam ediyordu. Savaş kendisine yaklaştıkça da sesi çatallaşmaya başlamıştı.
Korku muydu bu, heyecan mı?
Neden kalbi böyle çarpıyordu anlamamıştı.
Daha önce hiç böyle hissetmediğini biliyordu sadece.
Aslına bakarsan biraz korkmuştu, hadi terslerse, işte şimdi büyük bir kavga edeceğiz diye düşünürken Savaş'ın ağzından kelimeler dökülmeye başladı.

Nisan kendi iç sesinden onu duyamamıştı. "Anlayamadım. Ne dedin?" diyerek tekrar söylemesini istedi.
Savaş kelimeleri bastıra bastıra "ö zür di le rim" diyerek devam etti,
"Kafam çok dalgındı, farketmemişim." ve Nisan'ın kirli ve ıslak formasına baktı.
Gerçekten üzgün olduğu her halinden belli oluyordu.
Nisan'ın bütün sinir nidaları silinmişti. Yüzü yumuşamıştı. "Madem ki istemeden oldu, önemli değil. Ama bir dahakine daha dikkatli olmalısın." diyerek Savaş'tan bir kaç adım geriye gitti.
Kalbinin pat pat sesini o da duymamalıydı.
Bu duygu da neydi böyle?
Nisan önce kendisi anlayana kadar kimse anlamamalıydı. Yine iç sesi ile hesaplaşmakla meşgulken karşısındakini duymuyordu.
Koluna yapışan bir çift elle kendine geldi.
Tüyleri diken diken olmuştu.
Savaş "Nisan, hadi gel üzerini kurulayalım, ya da sana kuru bir şeyler alalım. Üşüteceksin " dedi.

Nisan kendi isminden sonrasını duymamıştı, idrak edemedi, Nisan mi demişti o. Bir an neler olduğunu anlayamamıştı.
"Nasıl yani, ismimi mi biliyorsun sen?" diye sordu.
Savaş hiç şaşırmadı ve sakince yanıtladı
" Neden, aynı sınıfta değil miyiz? Hem yoksa sen benim ismimi bilmiyor musun? " dedi.

Doğru ya, istemeden kaç kez bakışını yakalatmıştı geçen hafta. Umursamamıştır diye geçiştirmişti. Savaş'ın bu salak halinin farkında olmadığını düşünmesi ahmaklıktı.

Nisan kendi toparlamaya çalışarak
"Gerek yok beden eğitimi odasındaki dolabımda eşofmanlarım var.
Bir süre onlarla idare ederim." dedi ve cevabını bile beklemeden var hızıyla koşmaya başladı.
Savaş'tan kaçmıyordu aslında, hissetmemesi gereken duygularından kaçıyordu.
Annesini düşündü ve üniversite sınavını.
Hiçbirinin hayatı Nisan'ınki kadar zor değildi. Onlar anlayamazlardı.
Bir süre sonra yavaşladı.
" Hayatımda aşka yer ya da zaman yok " diye mırıldandı.

Nisanın Savaşı (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin