Nisan okulda olduğu tüm zaman zarfında hiç göz göze gelmedi Savaş'la.
Zaten Savaş'ın da bu olayı pek taktığını düşünmüyordu.
Kimseyi umursamadan derslerine girip aynı şekilde konuşmadan çıkıp gidiyordu zaten.
Islattığı için özür diledi diye ona karşı bir şeyler hissediyor olamazdı elbette. Kendi kendine kurduğu hüsnükuruntularından kurtulması gerekiyordu.
O dalgın bir haldeyken dile gelen düşünceleri çalan zilin sesiyle susuverdi.
Çantasını toparlarken Sinan hoca ön sıraya usulca yaklaştı ve
"Nisan sen biraz kal, konuşacaklarımız var" dedi.Nisan kafasıyla tamam işareti yaptı ve Merve'ye kendisini beklememesi gerektiğini söyleyerek sırasına tekrar kuruldu.
Sınıf boşaldıktan sonra Sinan hoca Nisan'ın yanına oturdu ve
" Benimle tüm sıkıntılarını paylaşabilirsin biliyorsun değil mi Nisan? Bu aralar pek bir dalgın görüyorsun. Sanki mutsuzsun. Anlatmak ister misin?" diye sordu.Nisan karşısındakinin hocası olduğunun farkında olmasına rağmen onu hocadan çok yakın bir arkadaşı gibi görüyordu. Onun güvenebileceği çok az insan vardı.
Bunlardan birisi de Sinan hocaydı.
Nisan çevresinden bile farkedebilecek kadar durgun olduğunun farkında bile değildi. Sanki bardak dolmuştu ve taşmak üzereydi. O son bir damlayı da hocası koymuştu, Nisan'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
"Hocam belki saçmalayacağım, belki lüzumsuz görüneceğim sana ama hayatımda yolunda giden birşey yok.
Lakin bunu gösteremem, etrafıma mutluluk saçmak zorundayım. Annem birazcık mutlu olsun, hayatım düzene girsin diye, kendimi dahi kandırmak zorundayım.. Babam ve kardeşim o lanet kazada öldüğünden beri hiç bir şey iyi değil. Kendim için değil annem için ayaktayım ama yoruldum, gerçekten yoruldum." diyerek yüzünü kapadı.
Kazadan bu yana 3 yıl geçmişti ve geçen yıllarda ona en büyük desteği ve özeni gösteren insanlardan biri Sinan hocaydı.
"Anlıyorum Nisan. Emin ol hepsinin farkındayım. Elini hiç bir zaman bırakmayacağım. Zor biliyorum ama lütfen pes etme, sen herşeyi yapabilirsin." diyerek sırtını sıvazladı öğrencisinin.
Beraber sustular.
O gün dershane olmadığı için eve geçtikten sonra ılık bir duş aldı Nisan. Saçlarını tepeden at kuyruğu yaparak hafif bir makyaj yaptı.
Siyah bir Jean ve gri salaş bir bluz geçirdi üzerine.
Evet part time işine uygun giyinmişti. Siyah çizmelerini ve deri ceketini giydikten sonra aynadaki yansımasına gülümsedi.
Çok güzel olmuştu.
Savaş'ın kendisini böyle görmesini istedi birden, sonra kendisine hafif bir tokat atarak kendine geldi. "Saçmalama Nisan" diye mırıldandı.Bardan içeri girdiğinde Tarık 'la selamlaştı ve işi öğrenmeye koyuldu. Alkollü içeceklerin adını öğrenmek zordu elbette lakin mevzu bahis Nisan ise zor diye bir şey yoktu, imkansız ise zaman alırdı.
Nisan Tarık' ı çok sevmişti. Diğer çalışanlar da çok iyiydi.
Gelen kızlar alkolün de etkisiyle Tarık'ın dibine giriyorlardı ama hiç birine pas vermiyordu.
Gerçek olduğunu düşündü Nisan, sahte insanlara ayıracak vakti yoktu. Kendisine de asılan insanlar oluyordu tabi, "eyvallahın olmasın, koy yumruğu suratına" demişti Tarık.
O da aynen öyle yapıyordu zorbalık edenlere.
Saatin ve günlerin nasıl geçtiğini anlayamadı Nisan.Diğer hafta başında sabah masasında uyandı Nisan.
Kaybettiği zamanı telafi etmek için sabaha kadar ders çalışıyordu. Rüyasında Savaş denen çocuğu görmüştü ve mutlu uyanmıştı nedense.
Aradan geçen bir haftada bir kez dahi konuşmamışlardı ama Nisan'ın gözleri hep onu arıyordu.
Aynada yansıyan şiş gözlerine baktı ve gülümsedi.
Her halini sevmeyi öğrenmişti.
Okula doğru ilerken yağmurlu gündeki halini düşündü.
O gözlerle buluşmak için bir kez daha ıslanmaya hazırdı.
Bu kez düşüncelerini durdurmadı, onu düşündüğü için onunla birlikte olması gerekmiyordu.
Kimse bilemezdi.
Bu hoşlantının tadına varmasının kimseye zararı yoktu.
O bunları düşünürken yanından son sürat geçip okulun önüne park eden arabalardan birini tanıdı Nisan.
Onun arabasıydı, Savaş'ın. Arabasından süzülerek inen çocuğun kahverengi gözlerine dikkat kesildi. Sanki Nisan'ın ona baktığını farketmişçesine hızlıca kayboldu gözden.
"Ahh, hislerim gerçekten platonik" diye mırıldandı istemsizce.
"Ne platonik, kim? "diyerek çığlık atan Merve'nin dibine girdiğini farketmemişti tabi.
Yanlarından geçen mini etekli, boya küpüne dalmış Pelin'in konuşmaya tanıklık etmesi talihsizlikti.
Kendi kendime hoşlanırım dedi, gene beceremedi.
Merve'yi sakinleştirmek kolay olmadı elbette.
Evet bazen salağa yatıyor olabilirdi ama asla salak değildi.
Gözlerinden bile anlayabilirdi arkadaşının bazı hisler beslediğini. Kaçış yoktu, üstünkörü bahsetmeye karar verdi.
Nisan "belki biraz hoşlanmış olabilirim" dedi ve daha da kızarmaya başladı.
Merve dudaklarını kıvırarak "Savaş değil mi?" diye sordu. "Anlaşılmıyor mu sandın kızım?"
Nisan daha da kırmızı bir hal almıştı "Aklından farklı birşey geçmesin Merve, benim hayatımda aşka zaman yok. Bu hisler benim, kabul ediyorum ama daha ilerisi olamaz. İçimde yaşayıp hayatıma devam edeceğim." dedikten sonra gözlerini yere devirerek devam etti "Hem ben istesem de beni farketmez ama neyse"Bu ona bir ders olmuştu, madem Merve farketmişti o zaman başkaları da farkedebilirdi. O nedenle kimse anlamasın diye kafasını başka şeylerle meşgul etmeye başlamalıydı.
Sınıfa girdiğinde ilk olarak Onur'a yaklaşarak, soğuk sabah esprisini duymayı bekledi. Buz kesmişti her yer ama kafasını dağıtmak adına gülmekten alamadı kendisini.
"Evet şimdi tamamım." diyerek sırasına yerleşip kitaplarını çıkardı ve çözemediği sorular için işaretleme yapmaya koyuldu.
Kendisine bakan bir çift kahverengi gözden habersiz hayatına devam ediyordu.Okul çıkışı dershaneye giderek derslerini pür dikkat dinledi ve ardından part-time işi için bara gitti.
Tarık'la selamlaşıp, müşteriler gelmeden etrafı temizlemeye başladı.
Yine vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştı. Zorlanmıyordu artık, aksine kafası dağılıyordu.
Gece otobüsünü kaçırmamak adına hızlı bir şekilde dışarı çıktı.
Köşede içen bir grup gördü, umursamadan yanlarından geçerken koluna yapışan elle olduğu yere mıhlandı.
Nisan kendisini kurtarmak için ne kadar hamle yapsa da beceremedi.
Etraftan "Hadi yavrum nazlanma işte" gibi konuşmalar duyuyordu.
Yalvarsa da, ayaklarına kapansa da bırakacağa benzemiyorlardı. Ömrünün sonunun böyle olacağını tahmin bile edemezdi.
Onu daha tenha bir yere sürüklüyorlardı.
Ağlamaktan ve çığlık atmaktan harap olmuştu lakin duyacak kimse kalmamıştı çevrede.
Suratına atılan bir tokatla yere yığıldıktan sonra kendisini karanlığa teslim etti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nisanın Savaşı (Tamamlandı)
RomanceUsulca yaklaştı sevdiğine... Dudaklarını onun dudaklarına değdirdi... İkisi de titriyordu.. Bir süre öyle hareketsiz kaldılar... Nefesleri birbirine karıştı... Seni seviyorum" dedi Nisan... Yeşil gözlerini Savaş'ın kahverengilerine teslim ederce...