YILBAŞI PARTİSİ

45 17 6
                                    

Multide kızların parti elbiseleri

''...Geçmişini, ve belki de geleceğini, her şeyini biliyorum .'' o Evan denen adamın sesi yol boyunca kulaklarımda çınladı. Sinirden direksiyonu o kadar çok sıkmıştım ki tırnaklarım neredeyse direksiyonun derisini delecekti. Gözyaşlarım sessizce yanaklarımdan süzülürken ben de bütün olanları sindirmeye çalışıyordum. Bugünün bir gün geleceğini biliyordum ama bu şekilde değil! Tanrım aklımı yitireceğim.

Evin önüne geldiğimde hızlı bir şekilde arabayı durdurdum. Derin nefesler arasında gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Liam'ın beni bu halde görmemesi gerekiyordu; ona hiçbir şey anlatamazdım.
Evan'ın sözleri kulaklarımda çınlarken gözlerimdeki yaşları sildim ve çantaları alıp arabadan indim.
Hava çoktan kararmıştı.

Nefeslerimin havada oluşturduğu küçük bulutlar gözümün önünde belirip anında kaybolurken kapıya varmıştım. Derin bir nefes alıp yüzümdeki dehşeti saklamaya çalışarak çantamdan evin anahtarlını çıkardım ve yerine yerleştirip anahtarı döndürdüm. Kapıyı açıp içeri girer girmez Watson koşarak yanıma geldi. Elimdekileri yere koyarken eğildim ve Watson'ı sevmeye başladım. Biraz olsun üstümdeki negatif enerji gitmişti, rahatlamıştım.
Watson'ı bırakıp montumu çıkardım ve askıya astım. Salona doğru ilerlerken Watson da peşimden geliyordu. Salona geldiğimde gözüm önce camın yanında duran Noel ağacı ve kutudaki açılmamış süslere, ardından yanan şöminenin karşısındaki koltukta uyuyan Liam'a takıldı. Beni beklerken uyuya kalmış olmalıydı. Ahh lanet olası adam telefonumu kapattırdığı için Liam'la konuşamamıştım.
Yavaş adımlarla Liam'ın önüne, yere oturdum ve ellerimle beraber çenemi de koltuğa yaslayıp onu izlemeye başladım; göğsü yavaşça inip kalkıyordu. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Sadece uyuyordu. Şu hali o kadar güzel ve huzur vericiydi ki... İçimde ki onu kaybetme korkusuyla beraber bütün korkular yerini huzura bırakıyordu. Onu incelerken elinin altında ki telefonu fark ettim ve yavaşça elinin altındaki telefonu alıp sehpanın üzerine koydum. Ardından elimi onun eline kenetledim ve eline bir öpücük kondurdum. Bunu yaptıktan sonra ''Liam...'' dedim ''...hadi uyan sevgilim. Ben geldim.'' Yavaşça gözlerini açtığında gözlerimiz buluştu. Anında yerinde doğrulduğunda irkilmiştim. ''Nerdesin sen?!'' ses tonu sert çıkmıştı. Uykudan yeni uyandığından dolayı tepkilerini henüz kontrol edemiyordu. Ama haklıydı. ''İşim biraz uzun sürdü.'' Dedim yerimde doğrulup sehpaya otururken. ''Seni aradım sürekli, ulaşamadım, telefonun kapalıydı. Seni çok merak ettim, başına bir şey geldi sandım Jess!'' bu sefer ayağa kalkmıştı ve uykulu hali üzerinden tamamen gitmişti ama siniri hala aynıydı. ''Telefonumun şarjı bitmişti şarj aletim de yanımda değildi. Özür dilerim.''
''Şu an özür dilemen bir şeyi değiştirmiyor! Amy'yi, kızları aradım yanlarından ayrıldığını söylediler. Sen, sen nerdeydin Jess?'' ayağa kalkıp ellerimi yanaklarına koydum; ''Liam. Haklısın, özür dilerim. Sana haber vermeliydim ama dedim ya şarjım bitti.'' Gözleri dolmuştu ama bunun sinirden olduğunu biliyordum. Sinirlenince gözleri hep buğulu buğulu olurdu.
İnatla gözlerinin içine bakarken onun da gözlerimin içine bakmasını bekliyordum. Nihayet gözlerimiz buluştuğunda dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum ve boynuna sarıldım.
''Seni çok merak ettim.''
''Biliyorum. Özür dilerim.''
''Bir daha böyle bir şey yapma.''
''Tamam.'' Saatler gibi süren 1-2 dakikadan sonra benden ayrıldı ama elleri hala belimdeydi; ''Ağaç için bir sürü süs almıştım. Erken gelirsen beraber süsleyelim diye düşünmüştüm.''
''E hadi gel süsleyelim o zaman.'' Elinden tutup onun ağacın yanına getirdim ve kutunun içinden süs paketlerini çıkardım. Beraber ağacı süslerken gözümün önünde bugün yaşadıklarım belirdi. Anında yüzümde ki gülümseme düşerken bunu Liam'a belli etmemeye çalıştım ama sessizliğimden bir şey olduğunu sezmişti. ''Bir şey mi oldu?'' dediğinde elimde duran kar tanesi şeklindeki süsü ağaca asıyordum; ''Hayır, nerden çıkardın?''
''Durgunlaştın bir anda. Bugün bir şey mi oldu?'' ''bu benim oyunum Jessica...'' kulaklarımda aklıma kazınan sözler çınlarken yüzüme yalan bir gülümseme yerleştirdim. ''Hayır hayatım, hiçbir şey olmadı. Biraz trafik vardı sadece ondan biraz başım ağrıdı.'' Dediğimde elindekini bırakıp yüzümü incelmeye başladı. Yalan söylediğimden şüphelenmişti ve bundan emin olmaya çalışıyordu. ''Hayatım...'' dedim ve ellerimi boynuna doladım. ''...üzerimde biraz kırgınlık var sadece. Hava çok soğuktu bugün muhtemelen ondan sana öyle gelmiştir.'' Birkaç saniye yüzümü incelemeye devam ettikten sonra ellerini belime sardı ve beni kendine yaklaştırıp dudaklarını alnıma değdirdi ve ardından uzaklaştı ama hala birbirimize çok yakındık. ''İyi, ateşin yok. Gelirken arabanın camlarını yine açtın değil mi?'' dediğinde istemsizce gülümsedim. Beni çok iyi tanıyordu.
Muzurca alt dudağımı ısırdım ve başımı yukarı aşağı salladım. O da gülmeye başlarken eğilip burnumu ısırdığında küçük bir çığlık atıp ondan uzaklaşmaya çalıştım ama beni kendine daha da yaklaştırdı. Ondan kaçmaya çalışırken beni arkaya doğru sürüklüyordu. Koltuğun yanına geldiğimizi ayağımın koltuğun kenarına çarptığımda anladım. O anda dengemi kaybettim ve koltuğa sırt üstü düşerken Liam'ı da beraberimde sürüklemiştim. Kahkalarımız evin içinde yankılanırken Watson da yanımıza gelmiş sanki neşemize eşlik ediyormuş gibi havlıyordu.
Liam beni gıdıklamaya başladığında kahkahalarım arttı. Vücudumun neredeyse her yerinden huylanıyordum ve Liam bunu bildiği için bunu çok iyi kullanıyordu.
O kadar gıdıklanıyordum ki her an patlayacakmış gibi hissediyordum. ''Liam...'' dedim zorla ''...yeter, lütfen YETEER.'' Beni gıdıklamayı bırakmıştı ama kahkahalarımızı zor durdurabilmiştik. İkimizde nefes nefeseydik ve bana o kadar yakındı ki nefesi yüzüme çarpıyordu; bu hissi çok seviyordum...
Nihayet gülüşlerimiz de bittiğinde evi sessizlik sarmıştı ama bütün sessizliklerden daha anlamlı olan bakışlarımız, seslerin yerini almıştı. O kadar derin bakıyordu ki gözlerimin içine...
Kalp atışlarımı duyabiliyordum fakat elimi onun göğsüne koyduğumda duyduğum kalp atışlarının sahibinin o olduğunu anladım. Ancak sonradan fark ettim ki kalplerimiz aynı ritimde, aynı hızda atıyordu; işte 'iki kalbin birlikte atması' sözünün vücut bulmuş haliydi bu.
Gözlerime baktı, baktı... ardından bakışları dudaklarıma kayınca istemsizce dudağımı dişledim. Evet onu öpmeye, onun beni öpmesine alışmıştım ama şu anda bulunduğumuz durumda sadece bakışlarından bile utanabilirdim.
Henüz Liam'la beraber olmamıştık çünkü buna cesaret edemiyordum. Ve onun buna anlayışla karşılık vermesi içimi rahatlatıyordu ama onun da içten içe istediğini ve benimde istememi istediğini biliyordum. O günün gelmesini ben de istiyordum fakat içimdeki o cesaretsiz, masum kızı ezip geçemiyordum.
''Jees?'' dedi Liam imalı bir sesle ve gözlerini dudaklarımdan ayırmadan; ''Hım?'' dedim gözlerimi kapatarak. Onun bana öyle bakması içimdeki ateşleri körüklüyor ve yanaklarımı yakıyordu. ''Odamıza mı çıksak?'' dediğinde gözlerimi açtım. Nihayet gözlerini dudaklarımdan çekmiş, gözlerime bakıyordu; ''niye ki?'' dedim anlamamış gibi yaparak. ''Hiiç. Uyuruz biraz.''
''Uyuruz?''
''Hı hı.'' Derin bir nefes alıp sesli bir şekilde aldığım nefesi verdiğimde Liam gülümsedi ama ben kaçacak delik arıyordum; ''Şey...'' dedim ''...ağacı süslemedik daha. Hem saat daha erken ne yapacağız ki uyuyup?'' ahh Jessica bunu demeyecektin. ''Tamaam...'' dedi aynı imalı sesle ''...uyumayız bizde.''
''Ne yapacağız uyumayıp??'' iyice saçmalamıştım. Bu Liam'ı iyice güldürürken yanaklarımdaki ateş vücudumun her yerine yayılmıştı. Bir şey demeden üzerimden kalktığında benim de kalkmama yardım etti ve beni ağaca yönlendirdi. Paketin içinde duran geyik boynuzlu saç tacını çıkarıp kafama taktı. İkimizde kıkırdarken ben de başımı sallayıp boynuzların sallanmasını sağlıyordum. Çocuk gibiydik. Aslında ikimizde olgun kişilerdik bu yüzden gruptaki takma adlarımız 'Mommy' ve 'Daddy'ydi. Ama beraberken ruhumuzdaki çocuklar uykularından uyanıp zıplamaya başlıyordu. Onun yanındayken sadece sıkıntılarımdan arınmıyordum; aynı zamanda kendimi buluyordum, yaşama sebebimi anlıyordum ve anın tadını çıkarıyordum. Mutlu oluyordum. Bütün olumsuzluklara rağmen bana gülmeyi öğretiyordu. Fark etmeden olsa da bunu yapıyordu. Ağaçtaki ışıkların yüzüne vurduğunu görünce durup onu izlemeye başladım. İşte o anda çok iyi bildiğim bir gerçek kapının arkasından çıkıp kendini hatırlatmıştı; o benim diğer eşimdi. Hayatımı paylaşmak istediğim adamın ta kendisiydi.

SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin