YENİDEN

78 18 13
                                    

Liam'dan:

Gözlerim kapımın tıklatılmasıyla istemsizce açıldı. gözlerimi açmamla güneş ışığının gözüme girmesiyle kafamı yastığın altına gömdüm. kapının tekrar tıklatıldığını duyup yavaşça yerimden kalktım ve yatağın ucunda duran tişörtümü üzerime geçirdim
kapıyı açmamla orta yaşlı esmer bir otel görevlisiyle karşılaştım. "Günaydın efendim" diye enerjik bir ses tonuyla söylediğinde şaşkınlıkla "günaydın" diyebildim sadece.
"doğum gününüz kutlu olsun. size özel kahvaltı tabağı istetmişler. isterseniz ben içeri girip-"
"ah hayır ben hallederim çok teşekkür ederim." görevlinin elinden tepsiyi alıp tebessüm ettim ve kadının son kez "afiyet olsun" demesine izin verdikten sonra kapıyı kapatıp içeriye geçtim.
tepsiyi yatağın üzerine koyarken tabağın altındaki minik kırmızı bir kağıt gözüme çarptı. kağıdı alıp yavaşça açarken kalp atışlarım da hızlanmıştı.

"Doğum günün kutlu olsun. umarım kahvaltıyı beğenirsin. Bugün konserden sonra otele vardığımızda saat tam 10.30 da seni otelin terasında bekliyor olacağım.
Seni seviyorum"

kağıtta yazanları birer birer tekrardan okurken içimde kozalarından çıkmaya çalışan kelebekler belirdi bir anda.
kağıtta isim yazmıyordu ama bu aklıma direkt Jess'i getirmişti. gerçekten Jess olabilir miydi? ama hayır olamazdı. Jess'le uzun zamandır konuşmuyoruz bile. Ayrıca beni unuttuğuna da eminim. Böyle bir şey yapmaz. ya Sophia? hayır, Sophia da burada değil eminim. Tanrım... kimdi bu?

Kahvaltıyı yaptığım, duş aldığım ve üzerimi giyindiğim zaman dilimi boyunca notu ve Jess'i düşündüm. bir yanım onun olduğunu söylese de başka bir yanım aksini söylüyordu ve sanırım benim umudum iyice tükenmişti.
notu cüzdanımla beraber arka cebime koyarken telefonumu ve oda kartımı da alıp odadan çıktım.
Lobiye indiğimde çocukları bekleme koltuklarında gördüm ve onlara doğru ilerledim. hepsi ayağa kalkıp bana sarılırken doğum günü mesajlarını da eksik etmemişlerdi. birkaç dakika sonra kızlarda geldikten sonra lokantaya doğru geçtik. Joe dahil doğum günümü kutlarken sadece Jess bir şey söylememişti. yüzüme dahi bakmamıştı.

yokluğu herkesin varlığından fazla olan kadın. gözlerime bakmanı istiyorum...

hepsi kahvaltılarını sipariş ederken sipariş sırası bana geldiğinde "ben bir kahve alayım. sade, Türk Kahvesi." siparişimi vermemle Jess şaşkın gözlerle bana döndüğünde göz göze gelmemizle tekrar önüne döndü ve bu durum çok hoşuma gitmişti.
Hepsi şaşkınlıkla bakarken "sadece canım istedi, merak ettim" dedim.
"kahvaltı yapmayacak mısın peki?"
"hayır ben kahvaltımı yaptım. sabah odama getirmişler" dediğimde Niall ayağıma gelen yemeği kıskanan bir bakış atıp önüne döndü.
herkesin yemeği geldikten sonra sohbet eşliğinde herkes yemeğini yerken bende Türk Kahvemi yavaş yavaş yudumluyordum. aslına bakılırsa tadı çok hoştu ve acı bir tadı olduğu için suya ihtiyaç duymuştum.

içimden "ben bir fincan Türk Kahvesi, sen ise bir bardak su" geçirirken Jess'e baktığımda koyu renkli bir sıvı içtiğini gördüm ama ne olduğunu çözemedim. çaya benziyordu. Louis "o içtiğin ne Jessica?" diye sorduğunda "Türk çayı" demesi bir açıklık getirmişti. bu kızın çoklu kültüre ait davranmasına bayılıyorum.

Kahvaltıyı bitirdikten sonra biraz zaman geçmesi için biz çocuklarla etrafa dolanırken kızlarda lokantanın terasında kahvelerini içiyorlardı. gitme vakti geldiğinde araçlara binip stada doğru yola koyulduk.

konserden önce hazırlıklarda görevliler dahil neredeyse herkes doğum günümü kutladılar. Jess'ten hâlâ bir tepki beklesemde hiç umurunda değildi. demek beni o kadar bile önemsemiyor artık...

Konser esnasında hayranlarla beraber doğum günümü kutladığında birazcık olsun sevinmiştim ama bunu da yapmak zorunda olduğu için yapmıştı. istediği için değil.
her şeye rağmen güzel bir konser geçirdik. susmayan telefonlar eşliğinde kulise doğru ilerledik. herkes doğum günümü kutlamak için ya mesaj atıyor ya da arıyordu. sevildiğini bilmek güzel bir duyguydu.

SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin