AYRILIK

82 20 11
                                    

***bölümü şarkıyla beraber okumanızı öneriyorum :) bölümü okuduktan sonra şarkının anlamına bakarsanız daha iyi anlayabilirsiniz. iyi okumalar :)   (oy vermeyi unutmayın)

şarkının adı: Martin Garrix & David Guetta - So Far Away (feat. Jamie Scott & Romy Dya)


1 buçuk ay sonra:

''Je hadi artık ya! Kaç haftadır çıkmıyorsun evden; arıyoruz telefonun kapalı, evine geliyoruz kapıyı açmıyorsun. Senin için çok endişeleniyoruz.''  Yorganın altında Amy'nin söylenmelerinin bitmesini beklerken tekrar uykuya dalıyordum ki yorganın üzerimden aniden çekilmesiyle gözlerim ışıktan dolayı acımaya başladı. Ah pardon, zaten ağlamaktan şiştikleri için sürekli acıyorlardı. ''Şu haline bak! Kuş gibisin diyeceğim o kadar bile kalmamışsın. Gözlere bak! Ya Jessie bu halin ne senin?'' deyip yanıma oturduğunda ben de yerimde doğruldum ve endişeyle bakan gözlerine bakmamak için ellerimle oynamaya başladım; ''Kendimi aç hissetmiyorum. Aslında bakarsan, acı dışında hiçbir şey hissetmiyorum.''

''Ah be kuzum...'' tek elini ellerimin üzerine koyarken bir eliyle de yanağımı okşadı. ''Ne olduda bu hale geldin sen?'' dolan gözlerimi umursamadan başımı kaldırıp Amy'nin gözlerine baktım...

1 ay önce:

Çocuklarla yaptığımız kahvaltı sonrasında bir buçuk hafta boyunca sürekli Liam'la beraberdik; beni doğduğunu şehre, Wolverhampton'a götürdü, ailesiyle tanıştırdı, yurtdışına küçük kaçamaklar yaptık, her şey mükümmeldi. Tüm zamanımızı beraber, gözlerden uzak geçirmek o kadar güzeldi ki hayatımın sonuna kadar bunu sürdürebilirdim. Ancak Liam da diğer çocuklar gibi grup olarak verdiğimiz arayı solo kariyer yaparak geçirecekti; beraber çalıştığı yeni plak şirketinin onu geri Londra'ya çağırmasıyla da harika tatilimizi yarıda bırakmak zorunda kaldık. Liam yoğunluktan kendi evine bile gidemediği için Watson'ı yanıma almıştım. Akşamları da Liam gelip bende kalıyordu.

Bu yoğunluk arasında ben de diğerleri gibi bir şeyer yapmak istediğim için tam şu anda kendime bir dans stüdyosu bakıyorum. Dans etmeyi her zaman çok sevmiştim hatta lisede birçok kursa da gitmiştim; bu yüzden artık kendimi daha çok geliştirip bir dans stüdyosuna kareograf olarak başlamak istiyorum. Videoları izledikten sonra kendime olan güvenim gerçekten azalmıştı. İç çekip yerimden kalktım ve kahvemi tazelemek için mutfağa gittim. Kahvemi alıp salona döndüğümde telefonum çalmaya başladı. Bilgisayarın yanındaki telefonu aldığımda ekrandaki ismi görmemle yüzüm ekşidi: Evan.

Derin bir nefes alıp telefonu açtım ve camın kenarına gittim; ''Evet?''

''Selam Jessica.'' bu adam niye hep bu kadar neşeliydi? ''Selam.''

''Nasılsın demeden direkt konuya gireceğim.''

''İsabet olur.''

''Birkaç hafta önce seninle bir anlaşma yapacağımızı söylemiştim ve nihayet zamanı geldi. Bugün ofise gel, şu işi halledelim.''

''Gelmek zorunda mıyım? Telefonda söylesen?''

''Yüzümü görmek istemediğini biliyorum ama emin ol telefonda duymak istemezsin.'' Kaşlarım çatılırken içimde de anlam veremediğim bir huzursuzluk oluştu. ''Tamam. 1 saate ordayım.''

''Güzel. Hoşçakal.'' telefonu kapatır kapatmaz kafamda soru işaretleri belirmeye başlamıştı bile. Duymak istemeyeceğim ne gibi bir anlaşma olabilirdi ki? Tanrım, sen bana yardım et.

*   *   *

''Ne saçmalıyosun sen!''
''Beni duydun. Ortada saçmalık falan da yok.''
''Bunun neresi mantıklı?! Hem bu bir anlaşma bile değil! Karşılığında benim çıkarıma bir şey de olması gerekiyor ama bu beni öldürmekten başka bir işe yaramaz! Liam'dan ayrılmamı istiyorsun!'' oturduğu yerden bana bakarken tek elini kaldırdı; ''sadece ayrılmanı değil, onu hiç sevmediğine, her şeyin yalan olduğuna da inandıracaksın.'' gözlerime biriken yaşlar görüşümü bulanıklaştırırken sinirle ona bakmaya devam ettim. ''Hayır. Bunu yapmayacağım. Beni öldür daha iyi. Asla yapmayacağım böyle bir şey.
''Öyle mi?'' yerinde hafifçe doğrulup çekmecesini açtı ve bir dosya çıkardı. Dosyayı bana uzattığında bacaklarımın ve ellerimin titremesini umursamadan onu elinden aldım ve gözümden damlayan yaşı elimin tersiyle sildim. Dosyanın kapağını açtığımda gördüğüm isimle ve resimlerle kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. Yavaşça yerime otururken gözyaşlarım yavaş yavaş süzülmeye başladı yanaklarımdan. ''Bunu nerden buldun?''
''Beni hafife alma Jessi- pardon, Arya.'' gözlerimi kapatıp bütün bunların bir kabus olmasını diledim; çok, çok kötü bir kabus. Gözlerimi zorla açtığımda bir damla yaş önceki hayatıma ait olan kimliğe düştü ve yavaş yavaş aşağıya doğru süzüldü. ''Bunu benden başka bilen kimse yok. Şimdilik. Ama eğer sen anlaşmaya uyarsan bu minik sırrını o dosyayla beraber ateşe atar ve yok ederim.''
''Benden başka bir şey iste. Her şeyi yaparım ama bu olmaz,'' kafamı kaldırıp siyaha dönen o koyu kahve gözlere baktım ''lütfen.''
''Bu zarifliğin gözlerimi dolduruyor Jessica, ama üzgünüm seni kırmak zorundayım. Normalde bu kadar toleranslı değilimdir ama sen bizim için çok özel birisin. Sana bir ayrıcalığım dokunsun istedim.'' Gözlerimi tekrar kapatıp derin bir nefes almaya çalıştım ama boğulduğumu hissediyordum.
''Niye?''
''Kararlarımı sorgulama Jessica. Ve Justin Bieber'ın da dediği gibi; asla, asla deme.'' hiçbir şey söylemeden üzerimdeki yenilgiyle ve çaresizlikle yerimden kalktım ve dosyayı önüne koyup kapıya doğru ilerledim. Evan'ın sesini tekrar duymamla tam kapıdan çıkacakken ona döndüm; ''3 gün Jessica. 3 gün veriyorum sana. Beni bile kandırabildiysen bunu yapmak senin için zor olmayacaktır.'' hiç tepki vermeden odadan çıktım.

SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin