*Multide partide çalan şarkı ve Liam, Ruth, eşi ve Nicola var
Ertesi gün Calum'u ziyaret ettim. Boş günde olmalarına rağmen sadece 2-3 saat vakit bulabilmiş, bu süre zarfında da playstation oynamıştık. Luke, Mich ve Ash'le pizzasına iddiaya girmiştik ve ben oyunda pek profesyonel olmadığım için ilk elde kaybetmiş olsam da pizzayı onlar ısmarladı.
Akşama doğru Calum'la pek romantik sayamayacağımız -ki benim de öyle olmasını istemeyeceğim- bir yemek yedik. Havadan sudan, işlerden, müzikten konuştuk. O her yönden mutlu görünüyordu ama ben mutluymuşum gibi davranmaktan başka bir şey yapamıyordum. Aksine Liam'ı düşünmemek için sürekli bir şeylerle meşgul olmak, konuşmak en azından beni oyalıyordu.
Gece yarısına doğru eve vardığımda ılık bir duşa girdim; elimdeki yanığın sızısı azaldıkça kalbimdeki acı daha da belirginleşiyordu sanki. Her ne kadar kendimden, duygularımdan ve düşüncelerimden kaçmaya çalışsam da suyu vücudumda hissettiğim andan itibaren onu düşünmeye başladım; kalbini çok kırmıştım. Günahlarımın bedellerini tek başıma ödemek yerine sevdiklerime de bunları yaşatıyordum ve buna engel olamamak kendimi daha çok suçlu hissetmeme neden oluyordu. Öte yandan Calum bu hikayedeki en günahsız kişiyken nerdeyse bütün günahlarımı ondan çıkarmak, beni diri diri toprağa gömmekten başka bir işe yaramıyordu. Hiç biri; ne Liam ne de Calum, tek bir tane kötülüğü haketmediler. Bunların hepsinin sebebi benken onlara değer verdiğim için yarı yolda da bırakamıyordum. İşte bu da benim başka bir bencilliğimdi; sevdiğim insanları kaybetmektense onları daha çok kırıyordum. Bunun bir sonu olmalıydı.
Hızlıca duştan çıktım ve üzerimi giyindim. saçlarımı ıslak bırakıp sıkı bir topuz yaptım ve evden çıktım. Liam'ın evine yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanıyordu. Nihayet ev görüş alanıma girdiğinde ise istemsizce olduğum yerde durdum; ne söyleyecektim ona? Hiçbir şeyi itiraf edemezdim. Onu yeterince kırmışken şimdi tekrar gidip kafasını karıştırmam doğru olur muydu?
Ayaklarım beni geri geri götürse de ilerledim. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum ama yine de gidecektim. Belki doğaçlama yapmak, bir kez olsun içimden geldiği gibi davranmak iyi gelecekti.
Düşünceler arasında kapıya vardım. İçimde anlam veremediğim bir duygu belirirken silkelendim ve kapıyı çaldım. Işıkların yanıyor olması uyumadığını gösterse de benim geldiğimi görüp kapıyı açmama olasılığı içimi kemiriyordu.
Düşüncelerim karşılıksız kalırken arkamı dönüp geri gitmek için yeltendiğimde kapı açıldı; gri eşofmanları içinde gözlerime bakan güzellik karşısında elim ayağım boşalsa da elimden geldiğince belli etmemeye çalıştım; "selam." bir şey demeden içeri geçmem için kenara çekildiğinde sessiz kalıp içeriye geçtim.
Salonun ortasında dikilip anıların beni ele geçirmesine izin verdim. Ruhumun titrediğini hissederken Liam'ın içeri girmesiyle ona döndüm; hala tek bir kelime etmemişti. Ama bu beni yok saymasından iyiydi, değil mi?
"Nasılsın?" yine cevap vermedi. "Saat geç oldu. Bu saate kadar pek ayakta kalmazdın sen."
"Ne istiyorsun?" sonunda cevap verdiğinde az önceki suskunluğuna geri dönmesini istedim. Ses tonu içimi delip geçmişti. "Ben, bir şey istemiyorum. Sadece seni görmek istedim."
"Neden? Calum'la olman gerekmiyor mu?"
"Ben buraya gelmek istedim Liam." bütün moralim yerini hüzüne bırakırken dik durmaya çalışmak çok zor gelmeye başlamıştı. Sessizlik hüküm sürerken Liam derin bir nefes aldı; "kusura bakma. Seni kırmak istememiştim. Bu aralar pek kontrol altında olduğum söylenemez." vicdanım kendini hatırlattığında onu bir anlığına unutmaya çalıştım. "Anlıyorum. Sorun değil. Hem, bu halinin sorumlusu benken bilerek kırsan bile sana hak verirdim."
"Seni asla bilerek kırmayacağımı söylediğimi sanıyorum."
"Evet, söylemiştin." kısa bir sessizlikten sonra tekrar söze girdim "Ama ben söylememiştim. Yani, aslında uzun zamandır söylemek istediğim hiçbir şeyi söyleyemiyorum ama," Liam'ın kaşları çatılırken derin bir nefes aldım. Devamını getirmek istiyordum ama o kadar zordu ki. "Ama?"
"Ben gitsem iyi olacak." yanında geçerken kolumu kavradı "Ama, ne?"
"Liam geç oldu. Gitmem lazım. Sen de dinlen."
kolumu daha sıkı kavradı; "başladığın lafı bitir Jess." gözlerinin içine bakmak acı verirken burnumun sızladığını hissettim. "Ben sadece, şey diyecektim,"
"Evet?"
"Aslında, ben de hiçbir zaman seni kıracağını bildiğim bir şeyi bilerek yapmadım. Yapmam da. Yani, isteyerek yapmam." eli gevşerken kolumu yavaşça bıraktı. Mizacı yumuşarken daha fazla bir şey demeden evden çıktım.
Mutluydum. İçimden geldiği gibi davrandığımdan olsa gerek, uzun zaman sonra Liam'la olan bir konuşmamızın sonunda kendimi kötü hissetmiyordum.
Eve varır varmaz pijamalarımı giyindim ve kendimi yorganın altına attım. Yatağın soğukluğu anlık titrememe sebep olsa da kalbimden yayılan sıcaklık ısınmama yetmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR
Fanfiction"Sen hayatımda gördüğüm en yalancı insansın. Sana aşık olduğum için kendimden tiksiniyorum." sakin ses tonu söylediklerini yumuşatmak yerine daha küçük parçalara ayırıyordu kalbimi. Gözlerimdeki damlalar görüş alanımı yavaş yavaş kapatırken duydukla...