Bölüm Altı - Daha son sözü söylemedi hayat;

3.5K 118 6
                                    




belki yarınlar, mutlu sonlar var? Nazım Hikmet

Bugün cumartesi ve geç uyansam da sorun değil. Uyku. Çok değerli bir şey değil mi ya? İstediğin saatte uyanabilmek müthiş bir lüks. Ve ben bu lüksün tadını çıkarmak istiyorum. Derken içeriden Kerem seslendi,

-Ablaaa saatten haberin var mı? Hadi gel bir şeyler atıştıralım.

-Kaçmış ki saat?

-İkiyi biraz geçiyor.

-Neee? Vay be. İyi uyumuşum, dedim.

Daha fazla uyuyupta tadını kaçırmayayım uykunun. Geceye de kalsın biraz.

Yataktan ayağımı yere bir attım, nasıl bir sızı anlatamam. Baloncuk baloncuk olmuş ayağım. Zar zor yüzümü yıkayıp mutfağa attım kendimi. Kerem bir şeyler hazırlamıştı. Afiyetle yedik.

-Hadi bugün annemle babamı ziyarete gidelim, dedi Kerem.

-Senin dersin yok mu?

-Sabah sınava girdim de geldim. Yarın pazar sınavım yok. Müsaitim yani, özgürüm.

-İyi öyleyse, annemin sevdiği çiçektende alalım.

Çabucak mutfağı toplayıp çıktık dışarı.

Anne ve babamın ziyaretine giderken çok farklı bir duygunun içinde buluyoruz kendimizi. Hüzünlü bir tebessüm oluyor yüzümüzde. Değişik bir duygu. Birbirimizden saklıyoruz göz yaşlarımızı ama ikimizde biliyoruz diğerimizin sessizce ağladığını. Zaman için demiştim ya ilaç diye, sakinleştirici sadece. Acıyı azaltıyor ama bitirmiyor. Sessizliği Kerem bozdu.

-Abla, nasılsın? Nasıl gidiyor hayat?

Soruya bak ya. İyiyim tabii ki. Yanımda sen varsın çünkü.

-İyilik dostum, sen nasılsın? diye sordum. Gülümsedi, durur muyum, bende gülümsedim. Küçük bir konuşma ile tebessüm edip birbirimizi teselli ediyorduk.

-Hadi, dedim, kahve içmeye gidelim.

-Güzel olur. Ama sen ısmarlarsın.

Al işte, ikinci Büşra. Yine bana kaldı hesap.

Kahvelerimizi alıp, dışarı çıktık. Biraz deniz kenarında yürüyüp eve gidecektik. Sallana sallana yürürüm deniz görünce. Ağılaşır hareketlerim. Severim izlemeyi denizi. Arkamdan koşan biri öyle bir çarptı ki omzuma, dengemi zor topladım. Hemen Kerem'e baktım. Böyle durumlarda önce Kerem'i sakinleştirmem gerekiyor çünkü. Şaşkınlıkla bakıyordu o da. Sonra dönüp kimin çarptığına baktım. Adam o kadar mahçup olmuştu ki neredeyse ben özür dileyecektim.

-Çok özür dilerim, iyi misiniz?

-İyiyim, sadece biraz şaşırdım. Siz iyi misiniz? Bir problem yok değil mi? diye sordum. Kerem kızmıştı tabii, sert sert bakıyordu adama. Elini sıktım hafifçe, mesajı almıştı o.

-Hayır bir sorun yok, uçan balonu yakalamaya çalışıyordum, duramadım ve size çarptım, gerçekten üzgünüm, dedi.

Koca adam, neden uçan balonu vardı ki?

-Önemli değil gerçekten, iyi günler, dedim. Sözü uzatmanın anlamı yok, bilerek olmadı sonuçta.

Önümüze dönüp yürümeye devam ettik. Kerem bana bakıyor, omzumu sıvazlıyordu, bir yandan da mırıldanıyordu 'Kocaman adam uçan balonu niye yakalamaya çalışıyor ki, dikkatli olması gerekirdi'.

-Tamam sakin ol hadi, canım acımıyor, hem geçti bile, dedim. Dönüp bir daha bakmak istiyordum. Kerem'e çaktırmadan başımı çevirdim. Ne göreyim, adamcağız küçük bir kız çocuğunun balonunu yakalamaya çalışmış, yakalayamadığı için çocuktan özür diliyor. Ne kadar güzel diye düşündüm, başkasının mutluluğu için çabalamak. Sanırım sesli düşündüm,

Aşk Bir İhtiyaçtır.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin