Bölüm On Dört - Ağlamak; dudakların diyemediğini

2.1K 70 6
                                    

göz yaşlarına söyletmektir. K. Tazeoğlu


Hastanenin otoparkına arabayı park eder etmez koşmaya başladım. Nerede olduğunu danışmadan öğrendikten sonra deli gibi odasını aradım. Kapıya nasıl çullandıysam ardına kadar açılıp hızla duvara çarptı. Odada Levent, Büşra, Betül ve Kerem vardı. Betül ağlıyordu, Levent'in gözü morarmıştı, Büşra aşırı üzgün ve kızgın görünüyordu. Kerem, uyuyordu. Neden uyuyordu? Onu hiç bu şekilde görmemiştim. Büşra yanıma geldi,

-Aslı iyi misin?

Onu duyuyordum fakat cevap vermek niye bu kadar zordu?

-Aslı abla biz iyiyiz bak, bir problem yok, dedi Levent.

Betül usul usul ağlamaya devam ederken gözleriyle beni teselli etmeye çalışıyordu. Peki ben neden tepki veremiyordum. Derken Büşra'nın çığlıklarını duydum. Levent'in üstüme atladığını, Betül'ün acele ile ayağa kalktığını hatırlıyordum en son. Gerisi karanlık.

Karanlık bir odadayım. Hiçbir şey göremiyorum ve ben karanlıktan nefret ederim. Bu yaşımda bile gece lambası kullanan ben, neden bu denli bir karanlıkta yalnızım? Sonra Emir'in sesini duyuyorum. Çok yakından geliyor sesi. Sesin kaynağına doğru yöneliyorum. Ama ne tarafa dönersem döneyeyim ses hep arkamda kalıyor. Bir anda her yer beyaz bir ışıkla aydınlanıyor. Odada kimse yok. Odada hiçbir şey yok. Yerde kanlar içinde yatan Kerem dışında. Kıvranıyor ve acı çekiyor. Ona ulaşmaya çalıştıkta belimden tutan biri beni geri çekiyor. Kollarından kurtulup Kerem'e ulaşmak için kendimi paralasamda bir milim ileriye gidemiyorum. Belimi saran koca kolların sahibi kulağıma eğilerek fısıldıyor, 'Olacakları gör demiştim, bunu kendin istedin!'. Emir'di bu. Kerem kıvranmayı bırakıp hareketsiz kaldığında çıldırdım. Emir'i de kendimi de parçalamaya çalışıyordum. O ise sadece keyifli kahkahalar atıyordu. Çığlıklar atıyor Kerem'in yanına ulaşmaya çalışıyordum. Sonra derinden bir ses daha duydum. Bu Büşra'ydı.

Büşra ağlayarak beni uyandırmaya çalışıyordu. Levent omuzlarımdan tutmuş sertçe beni sallıyordu. Gözlerimi araladığımda dudaklarımdan çıkan tiz çığlığa engel olamadım. Levent'in tüm gücünü hiçe sayarak doğruldum. Sadece bir rüyaydı. Rüyaydı. Büşra boynuma sarıldı.

-Aslı, Kerem iyi. Ona hiçbir şey olmadı. O çok iyi. Korkma. Bitti hepsi. Geçti.

Kesik kesik konuşuyordu. Yanlış bir şey söylemekten korkuyordu. Sakinleşip kendime geldiğimde kolumdaki serumu ancak fark edebildim. Odada Kerem'in olmadığını görünce ayaklandım. Aşırı halsiz hissediyordum ama Kerem'i görmeden burada öylece yatamazdım. Levent koluma girerek Kerem'in odasına götürdü. Büşra kapıyı açıp içeri girdi. Ardından Levent ve ben. Uyanmıştı. Kaşında bandaj vardı. Kolu sargıydaydı. Dudağı da patlamıştı.

-Abla özür dilerim, böyle olsun istemezd-

-Nasılsın? Ağrın var mı? Vardır tabii.

-İyiyim abla, gerçekten ağrım yok.

Yatağının önünde öylece dikilmiş onu izliyordum.

-Bize biraz müsaade eder misiniz?

Sözümü ikiletmeden üçüde odadan çıktı. Kerem endişeli gözlerle bana bakıyordu.

-Aptal, bu denli endişeli bakan ben olmalıyım.

-Ayna getirmemi ister misin? Bana nasıl baktığından haberin yok abla.

-Ölüyorum sandım.

-Abla, bana sarılabilir misin?

Yanına oturdum, içimden geldiği kadar sıkıca sarılmaya korktuğum için hafifçe sarıldım. Atan kalbini hissettikçe huzur doldu içim. İyiydi. Hayattaydı. Gülümsüyordu. Yanımdaydı. Şiddetlenen gözyaşlarıma en yakın arkadaşı hıçkırıklarım eşlik etti. Sırtımı sıvazladı. 'Geçti geçti' diyerek beni teskin ediyordu. Kafamı gömdüğüm omzundan kaldırıp yüzüne baktım,

Aşk Bir İhtiyaçtır.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin