Sabah oldu. İçimde huzursuzluk, aklımda onlarca senaryo. Kerem'e ne desem? Tanışma yemeğini mahvettim. Bunun için bana kırılmış mıdır acaba? Odamdan ayaklarımın ucuna basarak çıktım. Kerem'in odasına baktım. Kapısı kapalıydı. 'Hayret. Saat çoktan on olmuş, hala uyuyor mu acaba?' diye düşündüm. Önce banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktım uzun uzun. Emir'in dedesinin ölümünden bu yana beş gün geçmişti. Acıları çok taze olmalıydı. 'Neden acısını yaşamadan intikam almaya çalışıyor? Hiç mi düşünmüyor kendini? Aynı durumda ben olsaydım nasıl hareket ederdim acaba? Bende acımı yaşamadan intikam almaya kalkar mıydım? Ne hissettiğini, neler planladığını çok merak ediyorum. Suçlu olmadığımı her defasında açıklamaya çalışmakla bencillik etmiyorum değil mi? Suçlu değilim dedikçe gözüne batıyor muyumdur? Ya bilerek, isterek onu üzdüğümü düşünüyorsa? Ah, şu bir kaç hafta çabucak geçse, gerçekler gün yüzüne çıksa ne güzel olur.' diye düşünüyordum ki aynadan Kerem'i gördüm. Beni süzüyordu. Haklıydı tabii ki. O'na açıklama borçluydum. Betül ile yoldayken benim hakkımda konuştular mı acaba? Kaba, saygısız, düşüncesiz biri olarak tanıyacak beni. Muhteşem. Bozmak kolay, yapmak zordur. Emir kolayını yaptı, bozdu. Yapmak bana kaldı. İlk izlenimimi tamir etmeliydim. Hemde gerçekte olan bitenden bahsetmeden.-Günaydın abla.
-Günaydın Kerem.
Sustum. Yüzüne bakamıyordum. Yere bakarak konuşmamı sürdürdüm,
-Çok ama çok özür dilerim. Betül'ün beni böyle tanımasını istemezdim. Ayrıca seninde beni böyle görmeni, seni şaşırtmayı hiç istemezdim. Özür dilerim.
Kerem sadece dinliyordu. Sustum. Bir şeyler demesini bekledim. O sustukça daha çok üzülüyor, geriliyordum. Bana en azında kızsa, sorular sorsa, merak etse. Nasıl da rahatlardım. Ama o susmayı tercih etti. Gözlerimin dolduğunu hissettim. O bir şey demeyince odama doğru yöneldim. Odamın kapısını açacakken,
-Abla, ne saklıyorsun benden? Dün olanlar o kadar önemsiz ki, özür dilemene bile gerek yok. Sadece benden bir şeyler saklıyor oluşuna üzülüyorum. Hiç değişmeyeceksin değil mi? Tüm acıyı, derdi, tasayı kendine saklayacaksın, benimle paylaşmaktan kaçacaksın. Asıl ben özür dilerim abla. Derdini paylaşacağın biri olacak kadar değerli olamadım.
Değerli değilmiş. Öyle hissettirmişim ona. Sen bu hayattaki en değer verdiğim insansın, nasıl değer vermem sana.
-Bu söylediklerine gerçekten inanmıyorsun değil mi? Nasıl sana değer vermediğimi düşünürsün? Ben sadece, derdimle seni boğup, üzmek istemedim.
-Diyelim ki öyle, peki neden Emir abiye o şekilde davrandın? Aranızda kötü bir şey mi geçti? En azından bunu söyleyebilirsin değil mi?
Ne demeliydim? Ne kadarından bahsetmeliydim? Kin, düşmanlık o kadar kötü duygular ki, onlarla benim yüzümden tanışmasını istemiyordum.
-Kerem, biliyor musun? Emir Bey çalıştığım şirketin hissedarlarından.
-Zorbalık mı etti sana?
-Hayır öyle değil. Beni İngiltere'de ki şubeye atamak istedi.
-Süpermiş. Sen seversin Londra'da ki kasvetli, yağmurlu havayı. Hem en son beş sene önce gittik. Anıları tazelemiş olurduk.
-Anıları tazelemiş olurduk derken?
-Bende gelirdim seninle.
-Nasıl gelecektin acaba? Okulun ne olacaktı?
-Dondururdum, oradaki üniversitelere girmeye çalışırdım. Bilmiyorum bir yolunu bulurdum.
-Peki Betül?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bir İhtiyaçtır.
Ficción Generalİçinizi ısıtacak bir aşk hikayesi. Yaralı iki gönlün, birbirine derman olma hikayesi. Tam da ihtiyaçları olduğu anda Aslı ve Emir'i bulan aşkın hikayesi. Aslı, Kerem'in ablası. Onu korumak pahasına kendinden vazgeçmeye hazır. Çünkü Kerem, ailesinin...