Pazartesi günlerini neden sevmezler? Benim cuma ve pazardan sonra sevdiğim üçüncü gün. İş günü. Uyandığımda Kerem çoktan çıkmıştı. Saat sekiz buçuğa final konulur mu ya? Biraz insaf be hocalar. El mecbur tekrar için erken çıktı. Birde not yapıştırmış kapıma, 'Bana dua etmeyi unutma. Finallerimden geçer not alırsam yemek ısmarlayacağım ^^' Oo yemek mi? Hemde senden, tabii ki dua ederim. Hazırlandım, çıktım dışarı. Çok çabuk hazırlandığımdan bahsetmiş miydim? En fazla yirmi dakikaya hazır olurum. Sadece Kerem'in hazırlanmasını beklerkenki zaman dilimi için kitap ayırdığımı ve şimdiye kadar o vakitte onlarca kitap okuduğumu biliyor musunuz? Bizde işler tersine. Arabaya doğru yürüdüm. Önümde iki küçük kedi oyun oynuyordu. Onları izlemeden nasıl gidebilirim ki? Oyunlarını bozmadan izledim, uzaktan uzaktan sevdim. Sanmayın ki kedilerden korkarım, aksine hayvanlara bayılırım. Eski bir komşumuz sık sık öğütlerdi bize, 'İki ayaklılar daha korkunçtur,onlardan uzak durun. Dört ayaklılardan korkmayın, onlar her zaman dost olur, düşmanlığı bilmezler'. Haklı bence de. Onlar düşmanlığı bilmezler. İşe geç kalmamam için hemen yola çıkmam gerekiyordu, el mecbur seyir keyfime son vermeliydim. Güne güzel başladığımı düşünüyordum. Hava güzel, uykumu aldım, karnım tok, sırtım pek... Ben bunları düşünürken acı bir fren sesi düşüncelerimi böldü, arabam büyük bir sarsıntı ile beni savurdu. Hoppala! Noluyoruz şimdi? Hani güzeldi günler? Sinirlenmeye sinirlendim tabii ki, şimdi tamir ettir, iştekilere durumu açıkla, o kadar kişiyle gereksiz yere muhattap ol. Al başına belayı. İndim arabadan. Bana çarpan sürücününde aracından inmesini bekledim. Ne ses vardı ne seda. Sabredip bekleyeyim de, sakinleşsin dedim, belki panik olmuştur, korkmuştur dedim. Hala daha inmeyince artık camına tıklamanın zamanı geldi diye düşündüm. Hafiften sinir kat sayım da artmıyor değildi hani. Çevredekilerde sağolsunlar yardıma ihtiyacımız var mı diye kontrol etmeye gelmiş olacaklar ki etrafımızı sardılar. Hiç meraktan değil, kesinlikle değil. Yine de günahlarını almayayım. Neyse. Baktım aracın sahibi inmiyor kapısını açsam mı diye düşünmeye başladım. Ya bir şey olduysa? Felaket haberlerini sunuyor gibi hissettim kendimi şuan. Hissettiğim gibi de çıktı. Adamcağız kalp krizi geçiriyormuş meğerse. Hemen hastaneye kaldırdılar beyefendiyi. Arabalar içinde polisler tutanak tuttu. Tahmin edersiniz ki tüm moralim alt üst oldu. Hem o adamı yalnız bırakmak istemiyordum hemde işe gitmem gerekiyordu. Şirketi aradım, kaza geçirdiğimi, hastaneye gideceğimi söyledim. Çok endişelendiler, yaralandığımı düşündüler bende bozmadım. Sonuç olarak yalan söylemeden izin alabildim.
Amcayı bir görseniz, yetmiş yaşlarında, ton ton bir İstanbul beyefendisi. Yakınları gelene kadar kalayım, yanında olayım diye düşündüm ama hastaneye geldiğimden beri iki saat geçmesine rağmen ne gelen vardı ne de giden. Neyse ki amca kendine geldi, beni görünce şaşırdı. Açıkçası bende şaşkındım, ne diyeyim ki şimdi, nasıl tanıtayım kendimi?
-Merhaba amcacım, nasıl hissediyorsunuz?
-Merhaba kızım, merhaba da sen kimsin? Hemşire misin?
Amcaya bak ya. Uyandı, hastanede olduğunu anladı da beni tanıyamadı, kimliğimi sorguluyor. Gerçi haklı da sayılır, adamın başının ucunda bekliyorken uyandı adamcağız.
-Yok amcacım, ben ... ben. En son neler yaşadığınızı hatırlıyor musunuz?
-En son arabadaydım kızım, torunlarımı ziyarete gidiyordum, derken göğsümde şiddetli bir ağrı hissetmeye başladım. Sonrasını hatırlamıyorum.
Çok ilginç değil mi? Fren sesi duyduğumu hatırlıyorum. Eğer kaza anında kendinde değilse nasıl frene bastı bu amca? Yoksa çarptıktan sonra mı bilincini kaybetti? O zaman çarpma anını neden hatırlamıyor? Aklımda deli sorular. Doktor çağırmalı mıyım diye düşünürken amca fenalaşmaya başladı, yataktan doğrulduğu gibi kustu. Dona kaldım. Aynı annem, ayakkabı almaya gittiğimiz mağazada bayıldığında dona kaldığım gibi. Kendime gelmem ve yardım istemem gerekiyordu. Avaz avaz bağırmaya başladım, 'Yardım edin, yardım edin!' Hemen odaya bir kaç doktor ve hemşire geldi. Beni odadan çıkardılar. Dışarıda korkudan ne yapacağımı bilemiyor, bir sağa bir sola yürüyordum. Çok geçmeden bir doktor dışarı çıktı. O kadar hızlı koşuyordu ki durduramadım. Onun bu halini görmek beni daha da korkuttu. Amcanın ailesini düşünüyordum. Ya amcaya bir şey olursa? Bundan bir kaç saat önce torunlarını görmeye gidecekmiş, gidemedi. Ya hiç gidemezse. Derken odanın kapısı açıldı. Doktorlardan birinin yakasına yapıştım,

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bir İhtiyaçtır.
Fiksi Umumİçinizi ısıtacak bir aşk hikayesi. Yaralı iki gönlün, birbirine derman olma hikayesi. Tam da ihtiyaçları olduğu anda Aslı ve Emir'i bulan aşkın hikayesi. Aslı, Kerem'in ablası. Onu korumak pahasına kendinden vazgeçmeye hazır. Çünkü Kerem, ailesinin...