Bölüm On Beş - Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric?

2.1K 69 10
                                    


Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız? Oğuz Atay

Eve vardığımda saat sekiz olmuştu. Yeterince şiş olan gözlerim daha fazla şişemiyordu ki bu lehimeydi. Ağladığım anlaşılmayacaktı. Nuran teyze ve Büşra ile birer çay içtikten sonra kalktılar. Çok geçmeden Betül'ü de uğurladık. Beylerimin ilaçlarını verip kremlerini sürdükten sonra odama geçtim. Yatağıma yatmış Emir'in bardağı kırdığı anı düşünüyordum. 'Eli çok acımış mıydı? Kanayan eliyle masaya yumruk atınca akan kanın hızı artmıştı, acaba iyi miydi?' bunları düşünmemin ne kadar saçma olduğunu biliyordum fakat düşüncelerimin beynimi istila etmesine engel olamıyordum. Kayıtlı olmayan numaradan mesaj geldiğinde o mafya kılıklı adam için endişelenmemin ne kadar yersiz olduğunu düşünüp kendimi suçladım.

'Kardeşini güzel hırpalamışlar, yanındaki arkadaşı da bonus olmuş. Dediklerimi ciddiye alsan senin için iyi olur. Kardeşine dikkat et!'

Emir ya psikopattı ya da psikopat! Bu mesajın başka açıklaması olamazdı. Buluştuğumuzda ısrarla Kerem'e zarar verdiğini kabul etmeyen adam, mesajlarında alenen itiraf ediyordu. Beni nasıl yoracağını çok iyi biliyordu, intikam almayı da başarıyordu. Çünkü ben tükeniyordum ki o da bunu isterdi.

'Emir ile karşılaştığımdan beri huzur kelimesinin anlamını unuttum. O bana acı, endişe, korku dışında bir şey hissettirmiyor. Hissettirmiyor mu? Neden onun içinde endişelenip, onun içinde üzülüyorum. Yoksa ben mazoşist miyim?'

Uyanmış bir şekilde tavanı izlerken düşündüğüm şeylerdi bunlar. Plan yapma konusunda başarılı değildim, Emir ile nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. 'Aynaya bakmaya korkuyorum. Belki de dışarıya çıkmamam, dışarıdaki insanların iyiliğine olur. Hayırlı cuma günü sevap işlemiş olurum.'

-Niye tavanla bakışıp sırıtıyorsun Aslı abla? diye sordu Levent.

-Tavanla düzeyli bir ilişkim var. Gel tanıştırayım seninle.

-Yok almayayım. Ama seni kahvaltı sofrasına alalım. Yoksa açlığımı seni ısırarak giderebilirim.

-Aman aman, geliyorum.

Kahvaltı hazırladık dediklerinde aklımdan geçen kahvaltı sofrası ile Levent'e haksızlık etmiştim. Güzel bir kahvaltı hazırlanmıştı ama ben bakışmaktan öteye geçemiyordum. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum, hemde öyle böyle değil. Kahvaltıdan sonra Kerem'in ısrarı ile yine kendimizi soğuk İstanbul sokaklarında bulduk. Bu sefer rotamız Üsküdar'dı. Çay içip, sahilde dolaşacaktık. Evden çıktığımızdan beri Levent ve Kerem'e fark ettirmeden sürekli arkamızı kolluyor, birinin bizi takip edip etmediğini kontrol ediyordum. Ne sohbetin ne de denizin keyfini çıkarabiliyordum. Her an tetikte bekliyor oluşum iyice paranoya oluşumun en büyük kanıtıydı. Koluma değen yabancı bir elle çığlığı bastım. Çiçek satan teyzede bende yerimizde zıpladık. Korkan ve sesini kontrol edemeyip çığlık atan bendim ama özür dileyen teyzeydi. Benimde özür dilememle birlikte Kerem araya girip teyzeden iki buket çiçek aldı.

-Abla, bugünlerde çok dalgınsın. Eğer beni ve Levent'i düşünüyorsan biz iyiyiz. Şu Levent'e baksana, iyileşti de hınzırlık peşinde.

Kerwm'in baktığı yöne, arkama baktım hemen. Beyefendinin elinde oyuncak bir örümcek, hani gerçek gibi olanlardan var ya, onlardan.

-Aşk olsun Levent, çığlıklarımı bu kadar sevdiğini bilmiyordum.

-Of Kerem ya, niye haber verdin? Aslı abla kötü bir niyetim yoktu sadece korkudan zıplayışını tekrar izlemek istedim, dedi. Sakin sakin konuşup, haince bakıyor oluşu arasındaki tezatlık tüylerimi ürpertti.

Aşk Bir İhtiyaçtır.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin