Bölüm Yirmi İki - Ömrünüzü sustuklarınızı duyan biriyle geçirin.

1.6K 66 3
                                    

Konuşmalarınızı duymayan biriyle değil. Atakan Gülgar

Boş konuşan Büşra'yı arkamda bırakarak salona geçtim. Salondan ben çıktıktan sonra gerilen hava dağılmış, Emir-Kerem-Levent üçlüsü sohbet ediyorlardı. Bu kadar koyu bir sohbette ne konuşabildiklerini merak ettim. Göz ucuyla onları izlerken kapının çalışı beni ele verdi. Ne yani, kendi evime gelen misafirleri de mi gözetleyemeyeceğim?

-Hoşgeldin Betül!

Neşeli sesin sahibi tabii ki Büşra'ydı. Sanırım Betül'ü sevmeyen yoktu. Kardeşimi elimden alana kadar bende seveceğim. Şaka yapıyorum, takılmayın.

-Hoşbuldum Büşra abla.

Elindeki poşeti bana doğru uzattı,

-Trileçe sevdiğini duymuştum Kerem'den. Senin için aldım Aslı abla.

-Niye zahmet ettin Betül ya. Teşekkür ederim.

Kızın elinden poşeti, içinde elmas doluymuş gibi alışım salondaki beylerin kıkırdamasına sebep olmuştu. Sizin hiç aşık olduğunuz bir tatlı yok mu?

Çaylar içildi, tatlılar yendi. Büşra kalkmak için ayaklanınca Levent'te ayaklandı.

-Sen nereye Levent?

-Büşra'yı bırakayım Aslı abla. Saat geç oldu.

-İyi de kızın arabası var. Hemde evi bir iki sokak ötede.

O an gözlerini öyle bir belertti ki söylediğim tüm sözleri geri yutasım geldi. 'Hiç aşık bir adamın halinden anlamıyorsun Aslı abla!' der gibi bakan gözlerini görmezden gelerek,

-Tabi tabi bırak Büşra'yı. Hatta Nuran teyzeyi de görsen iyi olur. Benim haberim yokmuş gibi dedikodumu yapın. Laf arasında iyi olduğumu söyleyin.

Levent gözlerindeki minnettarlık ile gülümsedi. Betül'de kalktı. Tabii ki peşinden Kerem.

-Abla, bende Betül'ü bırakayım.

-Tabii ki Kerem.

Sesimin sitemli çıkmaması için çaba sarfetmem, benim görümcelik yolunda sağlam adımlar attığımın bir işareti olabilir miydi?

-İyi akşamlar Aslı abla, ben yine ziyaretine gelmek isterim. Tabii bir mahsuru yoksa, diye sordu Betül. Bu kız gerçekten çok naif bir karaktere sahip.

-Her zaman beklerim.

Dış kapının önünde yaşanan küçük çaplı uğurlama senfonisine öyle kaptırmıştım ki kendimi, salonun kapısında, pervaza yaslanmış bir Emir görmeyi beklemiyordum. Sahi, sen niye gitmiyorsun? Saat olmuş on.

-Bir çay daha?

Tamamiyle nezaketen sorulmuş bir soru.

-Oluur.

Salondaki bardakları tepsiye doldurup mutfağa yöneldim. Duyduğum ayak sesleri ile Emir'in peşimden geldiğini anladım. Gelişi güzel lavaboya attığım (koyduğum) bardakların ardından temiz iki bardak çıkardım. Birine dem koymuştum ki ikinciyi önümden çekti.

-Ne yapıyorsun? Ya eline gelseydi.

Sesimin yüksek çıkışına engel olamadım. Ani parlayışımın aksine yumuşak bir sesle,

-Yanardın, dedim.

-Sen içme. Gece uyurken zorlanırsın. Zaten yeterince derdin var başında. Birde uykusuzluk çekme.

Sevgi görmemiş bir çocukluk geçirmedim. Her zaman sevilen, değer gören, kararlarına saygı duyulan bir çocuktum. Hiç başkasının bana nasıl davrandığını önemsemedim. Peki neden şimdi ilgiye muhtaç bir çocukmuşum da Emir benim için endişelendiği için mutluluktan ölecekmişim gibi hissediyorum?

Aşk Bir İhtiyaçtır.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin