22- Zeytin Dalı

18.9K 822 18
                                    

Multimedya: Mina-Hale

-22-

Serkan'dan...

"Kızlar, bana biraz izin verir misiniz?"

Nur ve Ekin başlarını telefonlarından kaldırıp bana baktılar. "Ne yapacaksın Serkan? Kız uyuyor işte." Ekin'in suratındaki gülümseme baygınlık geçirtecek cinstendi ama ifademi bozmadım.

"Kızlar rica değildi, haydi." Onları oturduğu yerden kaldırdım. "Bak son çıkan paleti alırım size, haydi."

Nur ve Ekin'i çadırdan çıktıktan sonra fermuarı çektim ve Hera'nın başına geçtim. Dudaklarını büzmüş bir şekilde mışıl mışıl uyuyordu. Gözleri kapalıyken ne kadar da masum görünüyordu. Gerçi katiller bile uyurken masum görünürdü, bu benim küçük cadı için de geçerliydi. Elimi saçlarına götürdüm, ipek kadar yumuşak olan saçları parmaklarımın arasından kayıp gitti.

"Seni bırakmamalıydım." deyip devam ettim. "Sen beni kovsanda gitmemeliydim."

"Mina..." diye bir inilti geldiğinde hızla elimi başından çektim. Hera, sol tarafına döndüğünde uyanmaması için dua ettim. Yerimden kımıldarsam daha çok dikkat çekerdim. Uykusunun bu kadar hafif olduğunu tahmin edemezdim. Gözlerini ovuştururken içimden bir küfür ettim.

"Serkan!" Hera, birden çığlık attığında ben de ağzımdan bir çığlığın kaçmasına engel olamadım. "Ne bok yiyorsun tepemde?" Gözlerini kısıp bana bakarken üzerindeki örtüyü göğüslerinin üzerine kadar çekti. Şu anki durumumuz romantik komedi filmlerinden fırlama gibiydi.

"İyi olup olmadığını merak ettim."

"Tamam. Gördün, bitti." diye söylendi. Daha birkaç dakika öncesine kadar masum bir kedi gibi uyurken içindeki kaplanın uyanması inanılır gibi değildi.

"Tamam. Gördüm ama bitmedi."

"Ne saçmalıyorsun yine?"

"Kendine iyi bak." deyip ayaklandım. Onu aklındaki soru işaretleri ile bıraktım ve toparlandım. "Nasılsa yeniden görüşeceğiz." Çadırdan çıktıktan sonra fermuarı çekecektim ki Mina ile karşılaştık. "Serkan?" Kaşlarını çattı. "Ne yapıyorsun burada?"

"Hera'ya baktım." dedim. İyi olup olmadığını merak etmiştim."

"Gördüm onu." dedi muzip bir gülümsemeyle. "Baş ucunda oturuyordun."

Ortaya attığı ithamla dudaklarımı ısırdım ve yutkundum. Yakalandığımı düşünmemiştim. Alt tarafı özür dilemiştim. Önce Hera'ya sonra Mina'ya yakalanmıştım. Belki de tam tersiydi. Geldiğini duymamıştım ki. Stres olduğumda ultra saçmalıyordum.

"Merak etme. Başından beri orada değildim." Ellerini göğüs hizasına kaldırıp teslim olurcasına bana baktı.

"Zaten önemli değildi."

"Tamam."

"Tamam."

Mina geçmek için izin istediğinde onu kolundan tutarak durdurdum. "Onu orada bırakmak istememiştim, beni kendisi istemedi."

"Biliyorum Serkan." Omuzlarını yukarı kaldırıp indirdi. "Hera Hera'dır."

Mina'dan...

"Ooo... Hera Hanım. Uyanmışız bakıyorum." Gülümseyerek yanına yaklaştım. Avına odaklanan avcı edasıyla karşısına geçtim ve onu rahatsız edecek her türlü bakışı ona attım. "Seninki buradaydı."

"Kim?" diye sordu. "Kim benimki? Ne benimkisi? Kimden bahsediyorsun sen?"

Verdiği ani panik tepkiler gülmeme yol açtı. Bu kadar evham yapacağını tahmin etmemiştim. Üstelik konuyu açarken ortada bir şey olmadığına kalıbımı basacak nitelikteydim ama Hera'nın panik ruh hali beni tamamen haksız çıkartmıştı. Serkan'a karşı boş değildi. Bunu anlamıştım.

"Serkan, canım." dedim sakince. "Baş ucunda duruyordu."

"İyi olup olmadığımı merak etmiş."

"Evet, söyledi."

"Başka ne dedi?" Mavi gözleri rekora koşarcasına kocaman açılırken imalı bakışımla durakladı. "Yani bana ne de... Ben uyurken gelmiş. Merak ettim."

"Yok, dedikodunu yapmadık ama o da telaşlıydı. Doğru söyle, ne haltlar yediniz?"

"Ne haltı be? Ne yiyeceğim? Yemedim bir şey."

"Sen burada utanmaya devam et, ben de lavaboya gideyim." Bir kahkaha patlattıktan sonra ayaklandım. "Ha bir de yemeği kaçırdık, abur cubur bir şeyler ayarla bari."

Çadırdan çıktıktan sonra lavaboya gittim ve tuvalet işimi hallettim. Ellerimi yıkadım. Yanda duran kurulama cihazına ellerimi tutup kurulamaya başladım. Bir anda sifon çekilme sesi duydum. Kapının kilidi açıldığında aynada bakıştığım şahıs tam piyangodan çıkılmışcasına yaşanan bir şeydi.

"Alıştık değil mi lavabolara." diye laf attığında kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Son karşılaşmamız da bir lavaboda olmuştu ve sonu iyi bitmemişti.

"Bundan sonra sana bulaşmayacağıma da alışsan iyi edersin."

"Ah, ayıp ediyorsun." İşaret parmağını kaldırarak cıkladı ve birkaç adım daha bana yaklaştı. Tek kişiydim ve Hale'nin yalnız olmadığını kilitli kapıdan anlayabiliyordum. Beni burada halletseler kimsenin ruhu duymazdı. "Çıkarttın hemen pençelerini kö- yani güzelim."

"Hak edene hakkını veriyorum diyelim." dedim soğukkanlılıkla.

"Hak edecek bir şey yapmadım." diye karşılık verdi. "Ayrıca senin hak ettiğini düşündüğüm bir şey yapacağım." Kırmızının en koyu rengine boyanan dudaklarını büzdü ve gözlerini karartarak bana baktı. Kaşlarımı kaldırarak ona bakmaya başladığımda lavabodaki gerginlik artıyordu. Tam bana bir şey yapacağını düşündüğüm esnada kollarını bana açtı.

"Biliyorum. Geçen sefer hatalıydım. Özür dilerim. Bunu hak ettin."

"Anlamadım?" dedim şaşkınlıkla.

"Nesini anlamadın canım? Hem niye şaşırdın? Hatamın farkına vardım ve senden özür diliyorum."

"Senden hiç beklemediğim bir hareketti... Ama madem hatanın farkına varmışsın, özrünü kabul ediyorum."

"Ah, çok sevindim."

Saçlarımı karıştırdıktan sonra mahçupça dudaklarımı ısırdım. "Aslında ben de özür dilerim.Hera ve ben... Geçen sefer lavaboda biraz... Abarttık."

"Unuttum gitti." dedikten sonra elini bana uzattı. Elimi uzatıp elini sıkmak konusunda kararsızdım ama bana uzatılan zeytin dalını kırmayacaktım. Bundan dolayı uzattığı elini sıktım.

"Önümüzdeki yeni günlere?"

Kafamı salladım ve elini sıkmaya devam ettim.

"Önümüzdeki yeni günlere."

-

Hayatımı Değiştiren Sen #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin