24- İkinci Şans

19.2K 839 11
                                    

-24-

Gözlerimi açtığımda başımda inanılmaz derecede bir ağrı vardı. Gecenin mimarı sağ olsun minnoş gönlümde onlarca kadeh kırılmıştı. Üstüne üstelik bu yetmezmiş gibi başımda dikilen Ayşegül Hoca hiç çekilmiyordu. "Haydi kızlar! Az önce de geldim uyanmadınız. Ormana yararlı otlar toplamaya gideceğiz. On beş dakika sonra benim çadırımın önünde buluşacağız. Ona göre."

Ayşegül Hoca tepemden gidince uykuma devam ettim. Beş dakika daha yerde kıvrandıktan sonra kalktım. Hera, hala uyuyordu. Her zamanki gibi yüzüstü yatıyordu. Hera'nın çok garip huyları vardı. Örneğin ensesinden ve basen bölgesinden çok gıdıklanırdı. Yüzüstü yatmasından yararlanarak sağ elimle ensesini kavradım. Hafifçe hareketlenmeye ve mırıltılar çıkartmaya başladı. Şu an gülmemek için kendimi sıkıyordum. Ensesini daha iyi kavrayıp elimle ileri geri ittirmeye başladım. Hera'nın sesli küfürlerini duyduğuma göre artık uyanmıştır diye dizini de gıdıklamaya başladım.

"Uyanabildin sonunda." diye homurdandım.

"Sana da günaydın!"

"Oy oy! Benim aşkım uyanırmış da bana sinirlenirmiymiş. Yerim ben seni." deyip Hera'nın yanaklarını sıkmaya başladım. Hera, daha çok sinirlenmiş olacak ki hemen benim ellerimi yüzünden çekti.

"Mina, yılışmayı kes! Niye beni gıdıklayarak uyandırıyorsun ya? Daha güzel bir şekilde uyandıramaz mısın?"

"Tamam. Özür dilerim ama uyanmıyordun. Ne yapabilirdim?"

Hera, sadece göz devirdi.

"Haydi hazırlanmamız gerek. Ormana ot toplamaya mı ne gidecekmişiz."

Hera, 'bunun için mi erken kalktık' bakışları atıyordu. Daha öncesinde hayatında ismini bilmediği otlara küfür ederken gülme krizine girmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Ya ben bir şeyden zehirlendim ve buna rağmen siktiğimin otlarını mı toplayacağız?"

Onu küfürleriyle bırakıp bavuluma eğildim. Getirdiğim siyah dar pantolonu ve hava bu hafta sonu çok soğuk olmadığı için koyduğum tek tişörtü alıp üzerime geçirdim. Kapşiyonlu hırkamı da üzerime çektikten sonra hızlıca saçlarımı tarayıp saldım. Hera ile yürüdük ve Ayşegül Hoca'nın çadırının önünde toplanmış olan kalabalığa karıştım. Beş dakika sonra herkes toplanmıştı.

"Şimdi herkes toplandığına göre beni dinleyin." Ayşegül Hoca elinde tuttuğu kağıtları bize dağıttı. "Toplamanız gereken otların adları ve fotoğrafları kağıtlarda var. Dikkatlice toplayıp getirin." Ayşegül Hoca konuşmasını bitirdikten sonra tekrardan yürümeye başladık.

"Sabah uyandığımda çadırda Haleler yoktu. Acaba ne zaman gittiler?"

"Bilemiyorum. Ben erkenden sızmışım." dedim kafamı kaşırken.

"Al benden de o kadar. Ayrıca hala başım çatlıyor."

"Dün çok fazla kaçırdık ya. Ben hiç bu kadar içmezd-"

"Selam kızlar!" Bir zamanlar çıkan Selena dizisinden fırlama bir replikle yanımıza gelen Hale'ye gülümsedim.

"Merhaba!" dedim en içten gelen bir sesle. Ancak Hera'da bir tık yoktu. Attığım çimdik sayesinde kuru bir "Günaydın." dedi.

"Dün nasıldı bakalım? Eğlendiniz mi?"

"Harikaydı." Hale'nin kulağına yaklaşıp "İçki için teşekkürler." dedim. Bana gülümsedi. Bu gülümseme... Gerçekten çok içtendi.

"Ayşegül Hoca'nın dediğine göre üç saat boyunca ormanda kalıp ot toplayacakmışız."

Hera, buna göz devirip yüzünü buruşturdu. Neredeyse ağlamak üzereydi. Uykusuzken gerçekten çekilmez oluyordu. Ben de bu ruh halindeydim ama en azından bunu içimde yaşıyordum. Hale bize dayanamamış olacak ki zoraki bir gülümsemeyle koluma dokundu. "Neyse kızlar benim gidip Seda'yı bulmam lazım."

"Görüşürüz sonra."

"Umarım görüşemeyiz."

"Hera! Yavaş. Duyacak şimdi."

"Duyarsa duysun!" Omuzlarını silkerken gözlerini devirdi. "Umurumda değil."

Hera'nın koluna girdim ve yürümeye devam ettik. Ayşegül Hoca'nın elime tutuşturduğu ot listesi dışında her şeyle ilgileniyordum ki Hera kolumu dürttü. İşaret ettiği yere baktığımda kızları gördüm. "Gel Nurlar'ın yanına gidelim."

"Sen git," dediğimde Hera kaşlarını kaldırdı. "Şimdi dün gece hakkında konuşup beni sıkıştırsınlar istemiyorum. Hem yalnız kalsam daha iyi olacak."

"Peki o zaman, görüşürüz sonra?"

"Öptüm." dedikten sonra kulaklığımı taktım ve yağmurlu bir havada dinlenecek tarzı yumuşaklığındaki playlistimi açtım. Dün gece olanlar hakkında düşünmek istemiyordum ama kendimi istemeden de olsa düşünürken bulurdum. Sanki ot toplamaya değil de yürüyüşe çıkmış gibi bir havam vardı. Ot topluluğuna bastığımda ince çalılıklardan dolayı ayağım kaydı ve dengemi kaybettim. Tam düşeceğim esnada birinin elini belimde hissettim. Hızla arkamı döndüğümde Kayra'yı gördüm.

"Teşekkür ederim."dedikten sonra sanki hiçbir şey olmamışçasına yoluma devam ettim. Tekrardan beni tuttuğunda kaşlarımı kaldırarak ona bakmaya başladım. "Ne oldu? Ne takip ediyorsun beni?"

"Konuşabilir miyiz?"

"Dün gece bir söz vermiştin. Son konuşmamızı dün yaptık."

"Dün gece konuşmadık Mina."diye cevapladı. "Sadece bağırdık, çağırdık."

Gözlerimi devirdikten sonra bedenimi ondan uzaklaştırdım. Onun yakınında olmak beni güçsüz kılıyordu. Bundan dolayı cebime tıkıştırdığım kağıdı çıkarttım ve gözüne soktum. "Sana kolay gelsin. Ha birde... Beni takip etmezsen sevinirim." Kayra'yı arkamda bıraktıktan sonra adımlarımı hızlandırdım ve beni takip edemesin diye sürekli bir sağa bir sola saptım. Yeşilliklerin arttığı bölgeye biraz daha yaklaştım. İki saatim vardı ki belki de daha fazlaydı. Başın çok ağrıyordu. Yorulmuştum. Uyumamam için hiçbir neden yoktu. Çantamdan örtü çıkartıp zemine serdim.

Birazcık şekerleme yapsam sorun olmazdı herhalde.

~

Üzerimde hissettiğim bir ağırlıkla bacaklarımı hareketlendirdim ve sol tarafıma döndüm. Gözlerimi açamayacak kadar yorgun hissediyordum. Yüzümün yakınlarında hareketlenme hissedince elimi kaldırdım ve savuşturdum. En son isteyeceğim şey bir sinek tarafından rahatsız edilmekti. Birkaç saniye sonra yüzümde bir hareketlenme daha hissedince gözlerimi açtım. Dudaklarıma santimler kala bir Kayra'yı görmeyi beklemiyordum. Elimi kaldırıp tokatı yanağına bastım.

"Ah!" diye inledi. "Ne yapıyorsun Mina ya?"

"Delinin zoruna bak!"diye bağırdım. "Asıl sen ne yapıyorsun tepemde? Yersin böyle tokatı suratına."

Dudaklarını ıslatıp bana baktı. "O kadar tatlı uyuyordun ki... Dayanamadım."

"Sen busun işte! Uyuyan bir kızdan faydalanacak kadar erkeksin."

"Neden bana güvenmeyi denemiyorsun?"diye bağırdı. Bu bağırma sinirlendiği için değil de artık çok fazla yorulduğu içindi. Bunu ses tonundan anlamıştım.

"Sana mı güveneyim? Bir dahaki iddiaya evine falan gir diye mi?"

Omzunu silkeleyerek gözlerini devirdi. "Bir daha iddia yok. Asla olmayacak. Olan da seni korumak içindi. Sana her şeyi anlattım. Neden bana güvenmiyorsun Mina?"

"Güven kazanılacak bir şey Kayra. Öylece verilebilecek bir şey değil."

"Bundan ne çıkartabilirim. Yani bana ikinci bir şans mı veriyorsun?"

"Sen nasıl anlarsan..." diye mırıldandım. Şu an yüzüne bakmaya cesaretim olmadığı için hızlı hızlı yürümeye başladım. Yorulmuştum. Yorulmuştu. Yorulmuştuk. Bu süreç hepimizi yormuştu.

Belki hata yapıyordum ama yaptığım yanlış onunla anlamlanacaktı.

-

Hayatımı Değiştiren Sen #Wattys2014Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin