24. Bölüm (Kim var orada?)

47.3K 1.1K 22
                                    

Gecikme için çok özür dilerim, ailevi bir sorun vardı yeni bölümü yazıp paylaşamadım bu yüzden. Bu bölümde pek içime sinmedi ama sizi daha fazla bekletmek istemedim. Yorumlar ve oylar için teşekkür ederim, hepinizi çok seviyorum :)

Bu bölümü Yaren'e ithaf ediyorum :)

Odama girer girmez kapımı biri çaldı ve içeri Sinan girdi. 

“Sakın onun seni üzmesine izin verme. Ve bir söz var ‘Otobüsün sol camından etrafı izlerken, sağ

camından kaçırdıklarımızdan ibarettir bazen hayat’ işte bunu da sakın unutma. Ve sağ taraftakileri de kaçırmamaya çalış.” 

Bunları söyleyip odamdan çıktı. Ne demek istemişti ki şimdi? Bora’yı unutmak için hayatıma başkalarını mı almamı söylemişti yoksa kendinde mi bahsetmişti?

***

Sabah uyandığımda başım çatlamak üzereydi. Çünkü dün gece çok geç uyumuştum. Bunun nedeni hem Bora hem de... Ah böyle şeyler düşünmem yanlıştı. Sinan hakkında hemen bir karara varmamalıydım. O benim senelerdir arkadaşımdı. Ben sadece saçmalıyorum. 

Yataktan kalkıp gardolaba doğru yöneldim. Üstüme bir şeyler geçirdikten sonra saçlarım ve makyajımla uğraştım. Aslında evet Bora'dan sonra hayatımda çok şey değişti. Kendime daha çok bakmaya başladım mesela. İnsanlara güvenilmeyeceğini öğrenmiştim. Ama Bora bundan daha önemli bir şeyi öğretmişti. SEVMEYİ. Kabul ediyorum ben ondan önce şımarık, bencil, her istediğini alan bir kızdım. Evet ailemle birlikte yaşamıyordum ama onların parasını yiyordum. İşte bu yüzden kimseyi umursamıyordum. Sonra o çıktı karşıma. Bora! Onu çabucak elde edemedim. Aslında hala elde edebilmiş değilim ama her neyse... Belki de bu yüzden insanlara değer vermeyi öğrenmiştim.

Bora'nın bana olan tek faydası bu olmuştu. Ondan önce hayatım da Hazal'dan başka kimse yoktu. Sinan vardı evet ama o Amerika'daydı. Bora sayesinde aileme kavuştum, arkadaşlar kazandım. Ama hiç bir şey onun beni birçok kez yaraladığını değiştirmez. Onu Toprak'la öpüşürken görmüştüm! 

Bütün bu düşüncelerimi bırakıp mutfağa indim. Hazal çoktan uyanmış ve kahvaltısını yapmaya başlamıştı bile.

"Hey! Beni artık gelip uyandırmıyorsun ve benden gizli kahvaltı yapıyorsun." 

Aslında ben bunu dalga geçerek söylemiştim ama Hazal'ın yüzü birden düştü ve telaşlı şekilde bana bir şeyler söylemeye başlamıştı. 

"Ben dün yaşadıklarından sonra okula gelmezsin diye düşündüm çünkü gece zaten uyuyamadın, yorgunluktan ölüyorsun bunu biliyorum o yüzden kaldırmadım seni." 

"Biliyorum Hazal sakin! Hem ben gayet iyiyim." 

"Senin kafana bir şey mi düştü?" Hazal tam da tahmin edildiği gibi bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı.

"Düşündüm de artık hiç bir şey için üzülmeyeceğim. Ve Bora'yı takmıyorum. Okey?" 

Evet bunları gülerek söylüyordum. Çünkü gerçekten içimden bu geliyordu. Artık her şeye üzülmekten bıkmıştım, ve Bora beni hak etmiyordu, onun için karalar bağlayamam. 

"Vaov! Sen ciddisin."

"Kesinlikle." 

"Bu en doğru karardı." İkimizde birbirimize gülümsedik. Tam konuşmamız bittiğinde kapı çaldı. 

"Ben bakarım." Hazal kafasını tamam anlamında salladı. 

Kapıyı açınca karşımda Sinan'ı gördüm. Hiç düşünmeden kollarımı ona sardım. Artık yaptıklarımı düşünmeden yapıyordum çünkü düşünürsem yorulacağım. Sadece içimden geldiği gibi davranıyordum. 

Sinan'da fazla beklemeden kollarını bedenime sardı.

"Bugün baya bir enerjik görünüyorsun. Ben  hiç böyle beklemiyordum."

"Kesin seni kırmızı gözlerle karşılayacağımı düşündün. Ama yanıldın." 

"Aslında evet. Ve ben buraya seni teselli etmeye gelmiştim." 

"Ama buna hiç gerek yok." Bana sadece gülümsemekle yetindi. Bende ona en içten şekilde gülümsedim. Ve tayfaya Hazal da katıldı. 

"Ne kaynatıyorsunuz siz." 

"Hiiç. Hadi okula!" Hazal ve ben aynı anda olmaz diye bağırdık. Evet bugün bir tek bende değişiklik yok. Hazal da çok enerjikti ama neden bağırdık hiçbir fikrim yok. 

"Tamam kızlar sakin! Neden olmazmış bakalım?"

Benim konuşmama izin vermeden Hazal ortaya atladı. 

"Çünkü beni Doruk alacak. Onunla gideceğim okula, üzgünüm çocuklar benden ayrı kalacaksınız." 

Şimdi bütün gözler benim üzerimdeydi. Sinan neden olmaz dediğimi gözleriyle sorguluyordu. 

"Bende şirkete gitmeliyim çok aksattım. Ama bende bir-iki saate okulda olurum." 

"Tamam o zaman ben gideyim. Okulda görüşürüz kızlar." 

Hazal'la aynı anda 'görüşürüz' diye cevap verdik. 

"Hazal bende çıkayım. Okulda görüşürüz."

"Tamam canım!" Ona sarıldım ve evden hiç vakit kaybetmeden çıktım. Aslında şirkette ki işleri halleden yardımcılarım vardı ama imzalarım gerekiyormuş. Hiç ısınamadım şu işe! 

Şirkete geldiğim de arabayı otoparka bıraktım ve odama çıktım. Bütün imzalamam gereken şeyler masamın üzerinde duruyordu. Onları imzaladım ve sekreterimin bir sürü saçmalıklarını dinledim. Haftaya iki tane toplantının olduğunu söyledi. Bütün bu saçmalıkları dinledikten sonra otoparka tekrar geri döndüm. Şuan tek istediğim okula gidip Hazal'la veya Sinan'la takılmaktı. 

Arabaya doğru yürürken bir ses duydum. Benden başka biri daha vardı, ayak sesleri duymuştum. Ama arkamı dündüğümde kimse yoktu. 

"Kim var orada?" 

Hiç ses gelmedi. Belki de ben paranoyak oldum iyice. Ama şuan tek bildiğim şey arabaya binip buradan uzaklaşmaktı. Adımlarımı hızlandırdım ama ayak seslerini duyuyordum, hissediyordum biri arkamdan geliyordu. Tam arabanın kapısını açacakken biri elini koydu ve beni durdurdu. 

"Nereye gidiyorsun güzelim? Oyun daha yeni başladı." 

Bu sözleri duyduktan sonra bir silah patladı ve her yer karardı...

Sen BenimsinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin