Bazen siz doğru dursanız bile eğri olan belasını bulamıyordu.
"Hayden."
Abim Asher üst kattan merdivenlerin tahtalarını tok adımları ve ağır botlarıyla neredeyse gümbürdeterek indi. Deri ceketinin yakasını kaldırıp düzeltmeye çalışırken başımı eskiz defterinden kaldırıp benimle göz göze gelmeyi bekleyen yeşil gözlerine baktım.
"Ne?"
"Ben çıkıyorum."
Sessizce başımı salladım. Ne zaman evde durmuştu ki?
Karalama yapmaya kaldığım yerden devam ettim. Dizlerimi kendime doğru çekip defterime biraz daha sıkı bir şekilde tutunurken, Asher bu sırada uzun saçlarını ensesinde gevşekçe topluyordu.
"Yine benim saç lastiklerimden birini çaldın değil mi?"
Asher oldukça umursamaz bir tavırla omzunu silkti. "Senin saçını topladığını bile görmedim."
"Eğer tokalarım yerinde kalabilselerdi toplayabilirim."
"Her neyse," eğilip dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ayrıca sana uzun zamandır bir şey soracağım ama bir türlü emin olamadım."
Eh, belasını bulmaya çok hevesliydi. Ne diyebilirdim ki?
Asher ve ben, teyzeleri tarafından büyütülmek zorunda kalan, kasaba halkının birçoğunun bizi her gördüğünde içli içli baktığı o talihsiz iki çocuktuk. Asher benden biraz daha şanslıydı. Üniversiteye başladığı ve eve on beş yaşından beri sağladığı katkıları düşündüğümüz zaman, teyzem için hiçbir zaman kafa yorulmasına gerek duyulan o çocuk olmamıştı. Her zaman başının çaresine bakmanın bir yolunu bulmuştu. Ne anne ne de baba tarafından hiç kimse, ebeveynlerimizi kaybettiğimiz zaman bize bakma taraftarı olmasaydı Asher'ın gücünün yettiği ölçüde bana bakacağını bilirdim.
Bu biraz... zordu. Onları kaybettiğimizde teyzem çok küçüktü, yirmi üçünün sonlarındaydı. Hem anne hem de baba tarafımızdaki en küçük birey olmasına rağmen Asher ve beni büyütmeye gönüllü olabilecek kadar kocaman bir yüreği vardı. Sanırım bunun için teyzeme her zaman minnettar olacaktım. Belki de o olmasaydı, biz çok daha farklı yerlerde olacaktık.
"Sor."
Kanepede yanıma oturmak için bacaklarımı bir köşeye topladı. Kalçamı kaydırıp oturması için ona bir alan sağladım. Kumral saçlarının tokayla tutturulmayacak kadar kısa olan katları yüzüne düştüğünde, onları kulağının arkasına sıkıştırdı. Yanakları ve çenesi boyunca çıkmaya başlayan sakallarıyla, onu babamın gençliğine benzettim. Teyzem fotoğrafların hiçbirini atmamıştı. Annem ve babamın seslerini unutmuştum. Yüzlerini unutmaktansa daha çok korkuyordum. O fotoğraflar belki de tutunacağım son daldı.
"Scott ile aranda-"
"O sersemle ilgili tek kelime bile etme."
Asher anında sustu. Hem de konuşmasının tavırlı bir şekilde yarıda kesilmesinden son derece nefret ediyor olmasına rağmen. Kızgınlığımı tuhaf bulmuşçasına gülümseyip, ellerini ben masumum der gibi havaya kaldırdı.
"Sakin ol. Sadece kardeşimin can sıkıntısını öğrenmeye çalışıyorum."
"Canım sıkkın falan değil," dedim yerimde birazcık kıpırdanıp. Eskiz defterimin sayfasına, asıl çizdiğim yerden bağımsız bir bölgeye anlamsız çizikler atmaya başladım.
Oysaki canımın sıkkın olmadığı konusunda hiç de dürüst davranmamıştım. Kafam karışık gibi hissediyordum. Kalbim de öyle. Bunun en büyük sebeplerinden birisi de güvenecek hiç kimseyi bulamıyor gibi hissetmemden kaynaklanıyordu. Lara söz konusu Mason olduğunda beni tuzağa düşürebilecek kadar aptalca hareketler sergileyebiliyordu. Scott'ın son zamanlardaki tek derdi Calum Hood olmuştu ve Calum'ın tek yaptığı şey ise anlamsızca benimle 'tesadüfler'de bulunmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."