Yirmi Beşinci Bölüm: Yolculuk

2.1K 195 111
                                    

Yolculuğa başlamamızın üzerinden yaklaşık yirmi dakika geçtikten sonra beni çok fena uyku bastırmıştı. Bir önceki gece kivili turtaların yapımını tamamlayabilmek ve Calum'la yaptığım telefon konuşmasının üzerimde yarattığı etkilerden kendimi sakınabilmek için kendimi uyanık kalmaya zorlamıştım. Teyzem ve Asher sürekli bir sorun olup olmadığını sormuşlardı, ikna olana kadar ben beşinci turta hamurunu yoğurmuştum bile.

Bir şeylere sinirlendiğimde ya da çok fazla üzüldüğümde kafamı mutlaka bir şeylerle meşgul etmek isterdim. Eğer bunu denememe rağmen kendimi hala iyi hissedemiyorsam, odama çekilip uyurdum. Bir keresinde akşam üzeri saat beşte uyuyup, sabah yedide okula gitmek için hazırlanmaya ancak uyanmıştım. Ve bu uykuyu bölen tek şey arada tuvalete kalkmalarım olmuştu. Yatağa geri döndüğüm her seferinde kendimi çok yorgun ve uykuya muhtaç bir evsiz gibi hissediyordum.

Yolun yarısını tamamladığımızda mola vereceğimizi söylemişlerdi. Ancak benim o kadar fazla uykum vardı ki, uykumu moladan sonrasına saklamaya dayanamamıştım. Müzik çalarımın kulaklıklarının bir teki bende, öteki teki ise Calum'daydı.

Onlarla oturmak düşündüğüm kadar kötü değildi. Otobüsün içindeki herkes çok farklı bir dünyadaydı ve biz en arkadaki beşli koltukta oturanlar olarak, çok daha farklı bir dünyadaydık. Nasıl olduğunu pek anlamamıştım, çünkü okuldayken özellikle bu beş kişinin birbiriyle fazla muhabbet içerisinde olduğunu söyleyemezdim.

Şimdiyse dışarıdan bakanlar dört senelik lise hayatımızın dört senesinde de birbirimizle çok iyi anlaşıyor olduğumuzu düşünebilirdi. Özellikle biriyle kulaklıklarının tekini paylaşmanın çok değerli bir şey olduğuna inanıyordum. Bu zamana kadar Asher dışında bunu hiç kimseye yapmamıştım. Müzik, film hatta kitap zevkimde seçici olmamı sağlayıp bana belirli bir zevk oluşturan kişi abimdi sonuçta. Bana her zaman, bulduğum her şey dinleyip, izleyip, okumamı söylerdi. Bu şekilde bir şeyler hakkında fikir sahibi olabileceğimizi anlatırdı. Aksi takdirde bir cahilden farkımın olmayacağını birkaç örnekle de kanıtlamıştı.

Bunun haricinde en çok öğütlediği şeylerden bir diğeri ise, eğer bulunduğum ortamda benim hakkında bilgi sahibi olmadığım bir konu konuşuluyorsa asla çok iyi biliyormuşum gibi davranmamamdı.

Asher bana bunu ilk kez söylediğinde ben tam olarak on üç yaşındaydım. Ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Çünkü o zamanlar düşüncelerimi hiç kimseyle paylaşmıyordum ve başkasının ne düşündüğüyle de ilgilenmiyordum. Yalnızca evden okula, okuldan eve gidip gelerek ödevlerimi bitirmeye gayret gösterdiğim bir dönemdi.

Değişimim, abimin beni karşısına alıp hayat bu şekilde geçmez başlıklı konuşmasını insan gibi dinledikten ve oturup biraz da üzerinde düşününce anlamamı sağladıktan çok sonra başlamıştı.

Abim bu hayattaki en büyük rol modellerimden birisiydi. Belki de yalnızca tek bir tanesiydi. Ailemizi kaybettiğimizde ben çok küçüktüm, iki yaşında olmam gerekiyordu ve bize bakmaya cesaret edecek kadar büyük bir kalbe sahip olan teyzem bir süre boyunca yalnızca benimle ilgilenmeye vakit bulabilmişti. Elbette Asher'la da ilgilendiğini biliyordum. Ama bu benimkinin yanında bir hiç gibi duruyordu. Ben bebektim, Asher biraz daha büyüktü. Kendi yemeğini yiyip, banyosunu yapıp, ev işlerinde yine teyzeme yardımcı olabilecek kadar büyüktü.

Bazen ikimiz için de üzülüyordum. Çocukluğumuz, anne ve babamızın bizi terk etmek zorunda kaldığı o araba kazasında onlarla birlikte ölmüş gibi hissediyordum. Çok erken büyümek zorunda kalmıştık. Çok erken hem de... bu yüzden, hayatımdaki hiç kimse bana bu dünyada bir adalet terazisinin olduğunu ve işlev gördüğünü savunmaya kalkmamalıydı.

Love Will Tear Us Apart || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin