Otuzuncu Bölüm: Sıcak Çikolata, Bol Kazak ve Sıcak Bir Ten

2K 184 54
                                    

Otele vardığımızda, taksinin içindeyken üçümüzün de bu geceye hiçbir zaman için bitmeyecekmiş gibi karamsar bir bakış açısıyla baktığından çok emindim. Herkes durumumuza kendi açısından baktığı zaman, endişelenecek başka bir sebep buluyordu. Sean, eğer yakalanırsak kendisinin takımdan atılacağını düşünüp bunun hakkında endişe duyuyordu. Calum'un takımdan atılmanın umrunda olmadığını söylediğini hatırlıyordum, ve endişe duyduğu şeyin bu gece yaşadıklarımız hakkında olduğundan emindim.

Benim ise... ben aslında kendim dışımda sanırım herkes hakkında endişelenecek bir şeyler buluyordum. Bana ne olduğunun abim ve teyzem gerçeği öğrenene kadar bir önemi yoktu. Ki onlara hala bunları nasıl açıklayacağımı düşünüp duruyordum. Dikiş gözükmeyecek bir yerde değildi, en azından kışlık kıyafetlerle şimdilik kurtarabilirdim ama yaz olduğunda ve tenimde izinin kaldığı yer daha açık kıyafetlerden gözüktüğünde, buna bir açıklama getirmemi isteyeceklerinden emindim.

Yolda gelirken biraz daha iyiydim. Dikişlerim bittikten sonra acil servisten çıkarken, yanıma Sean ve Calum aynı anda gelmişlerdi. Tansiyonumu ölçtüklerinde birazcık düşük çıkmıştı ve o sırada, hastanedeyken bulabileceğimiz imkanlar dahilinde bana büyük bir karton bardakta kahve almışlardı.

Uykuya bu kadar ihtiyaç duyarken kahve içmemin iyi bir fikir olmadığını biliyordum. Ama tansiyonum ölçüldüğünde gerçekten çok düşük çıkmıştı ve bir şekilde yükselip, en azından normale döndürülmesi gerekiyordu.

Sean, sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturmuştu. Calum ve ben de arkaya oturmuştuk. Yol boyunca elimi bir an bile olsun bırakmamıştı. Tüm suçu kendi omuzlarına yükleyip, içten içe kendisine lanetler okuduğunu hissedebiliyordum. Arabadayken kolunu omzuma atıp beni kendisine doğru çektiğinde tutuşan diğer ellerimizin temasını bozup, elimi kalbinin üzerine çıkartırken başımı göğsüne yasladım. O sırada dudaklarını saçlarımın arasında hissetmiştim.

Suçu üstlenmesini istemiyordum. En azından yaralanmam konusundaki kısmı kesinlikle kendi üzerine almaması gerekiyordu. Girişinin yasak olduğu saatlerde kapalı havuza inmemiz ise yarı yarıya ikimizin de üstlenmesi gereken bir suçtu. Çünkü orada sadece Calum yoktu, ben de vardım.

Ancak düşündüğü şeyin bu olmadığını hissedebiliyordum. Kalbinin üzerinde duran elim ona bu senin suçun değil dercesine nazik bir dokunuş bırakıyordu. Ki öyleydi de. İkimiz de bunun sonunun böyle hastanelerde bitmesini istemiyorduk sonuçta.

Sean ile olan konuşmamızın üzerinde otele gelene kadar hiç konuşmamıştık. Yalnızca bir şey dikkatimi çok fazla çekmişti. Taksideki yolculuğumuz süresince birkaç defa dikiz aynasında gözlerimiz buluşmuştu. Özellikle bana baktığını fark ettiğimde, kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Bendeki bu ifadeyi görünce de kafasını çevirdi, göz temasımızı bozdu. Sonrasında da otelin arka kapısına gelip de taksiden inene kadar bana bakmadı.

Gerçi ondan sonra da bakmadı. Arka kapıda Matt bizi bekliyordu. İner inmez onunla bir şeyler konuştu ve hemen sonra Sean ortalıktan bir hayalet misali kayboldu. Buhar olup, uçup gittiğini sanacağım kadar hızlı ve birdenbire olmuştu bu yok oluş.

Onunla konuşurken ne düşündüğünü merak etmiştim. Kafasında bana karşı oluşturduğu o kalın, yüksek ve sert ön yargı duvarlarını kırıp kırmadığımı merak ediyordum daha çok. Emin değildim, bir an için işe yaramış gibi hissetmiştim ama sonrasında bana olan sert tavırları ve nefret ile kin dolu bakışların karışımı olan ifadesiyle bakmaları kaldığı yerden hiçbir şey olmamış gibi devam ettiği için çok da işe yaramış gibi hissedememiştim açıkçası.

Yine de... ben elimden gelenin en iyisini yaptığımı düşünüyordum. Sonuçta şansımı denemiştim. Onunla konuşmaya çalışmıştım. Bir dahaki sefere şansım olsa bile konuşur muyduk bilmiyordum.

Love Will Tear Us Apart || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin