30 Aralık 1994
Teyzem beni hep karşısına alıp derdi ki: "Hayat deli bir yolculuk. Yokuşlu, zorlu, kırıcı, bazen de bunların acısını alıp bal eylemek için mutlu ediyor ve sonra bir gün uyuyorsun."
Bu sözleri ondan ilk kez duyduğumda, cümlesinin devamını getirmesini beklediğimi hatırlıyorum. Sanki o cümle tamamlanmayı bekliyormuş gibi. Tamamlanmayı hak ediyormuş gibi. Tamamlanmak için kurulmuş bir cümle gibi. Tamamlanmaya alışmış gibi.
Bekledim ben de. O cümlenin tamamlanmayı hak ettiğini düşünen sadece benmişim, bunu bilmeyerek uzun bir süre boyunca mutfakta ona yardım ettim. Birlikte akşam yemeği hazırlıyorduk. Asher'ın yine kampüsten döneceği, uzun bir süre sonra yeniden birlikte olacağımız için çok mutlu ve heyecanlı olduğumuz bir sonbahar akşamıydı. O sene derslerinin yoğunluğundan dolayı Asher kasabaya dönememişti, haliyle şükran günü yemeğimizi de kaçırmıştı.
Telefondaki sesinin bunu düşünerek çok sıkıntılı ve gergin duyulduğunu anladığımız için hem teyzem hem de ben bu konu hakkında dudaklarımızı mühürledik. Öyle ya, birbirimizden başka kimimiz vardı ki zaten? Özellikle de benim. Teyzemi çok seviyordum, bize karşı gösterdiği bütün o fedakarlıklara, emeklere ve sevginin toplamına bitmek tükenmek bilmeyen bir minnetim vardı.
Fakat abim benim için her zaman çok daha başka olacaktı. Dört kişilik çekirdek ailemden bana kalmış tek kişi olmasının yanı sıra, benim kahramanımdı. Küçücükken bile bu böyleydi. Annem ve babam olmadığı için beni oyunlarına almayıp, itekleyerek yere düşürdükten sonra dizlerimin açılmasına neden olan çocukları beklendik bir abi hareketiyle pataklardı. Bana bir babanın şefkatli kollarını açtığı gibi açıp sarılırdı. Bir annenin, çocuğunun gözyaşlarını sildiği gibi siler, dizlerimdeki yaraları temizler, onları öperek "Şimdi geçecek, ağlama," derdi.
Teyzemle birlikte o akşam yemeğini hazırlarken cümlesinin devamının olup olmadığını sordum. Anlamlı ve buruk bir biçimde gülümsedikten sonra omzunu silkip "Yok," dedi. "Bazen uyanamazsın. Her şey her zaman tamamlanmak zorunda değildir."
O zaman anlamamıştım tabii ki. On dört yaşımdaydım. Her geçen saniye bu dünyada yeni bir şeyler öğrenebileceğim gerçeğinin ayırdında değildim. Asher tarafından yeni yeni toparlanmaya başlamıştım ama hala ruhumda bir nokta eksikti, aşk.
Onu bir daha asla tamamlanması mümkün olmayacak birinin kalbinde bulana kadar, teyzemin tamamlanmakla ilgili bu sözünün ne anlama geldiğini bilmiyordum. Artık acı da olsa bir şekilde öğrenmiş oldum.
Evimin kapısı çaldığında mutfaktan kendime büyük bir kupa bardağına kahve doldurmuştum. Yarın yılbaşıydı ve abim tatil için yine kampüsten eve dönecekti. Birkaç hafta önce onu evden zorla göndermiştik. Devam zorunluluğu yok diye burada olduğunu biliyordum fakat beni iyi hissettirebilmek için kendi kendine o kadar çok çırpınıyordu ki, derslerine çalışamıyordu. Bu beni vicdanen rahat hissettirmiyordu.
Ve zaten bir daha ne zaman iyi hissedip hissetmeyeceğimi de bilmiyordum. Birazcık zamana ihtiyacım vardı. Asher'a gerçekleri anlatamamış olmanın ağırlığı altında birçok nedenden dolayı ezilmek de buna yardımcı olmuyordu. Kimi koruduğumu bilmiyordum. Aslında Calum bunu hak etmeyecek kadar büyük bir hata yapmıştı ama bu çirkinliğe bulanmasını isteyeceğim son kişi abimdi.
Taytımla ve Asher'ın New York'un merkezindeki bir mağazadan bana hediye olarak aldığı büyük beden Noel babalı kazağımla kapıya doğru yürüdüm. Kahve kupasını bırakmak için zahmet bile etmedim. Teyzem yılbaşı kutlaması için eve büyük bir ağaç almıştı. Onun süslemeleriyle birlikte yarınki yemek için mutfak alışverişi yapmaya çarşıya gitmişti. Gelen o olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."