Biraz ortalıkta dolaştıktan sonra akşam yemeği saatini bulduğumuzda, otelin yemek salonuna doğru adımladık. Sean'ın çıkardığı gerginlik yüzünden herkesin en az benim kadar diken üstünde hissettiğini biliyordum. Dürüst olmak gerekirse pek de haksız sayılmazlardı. Fakat her şeye rağmen bu gezinin iyi geçmesini istiyordum. Sean'ın yaptıkları ya da ifade etmeye çalıştığı şeylerin hiçbiri umrumda değildi, takındığı tavıra o an içerisinde kızsam ve şu anda da gergin hissediyor olsam bile. Şöyle de bir gerçek vardı ki, benim nasıl biri olduğumu gerçekten bilen biliyordu.
En önemlisi de ben biliyordum. Dolayısıyla benim hakkımda yalancı, düzenbaz veya da ikiyüzlü olduğumu düşünüyorsa bu sadece onun beni öyle görmek isteyip kendi kinini beslemeye devam etmesini tercih ettiği içindi. Benim öyle bir insan olduğumu düşünmesi beni gerçekten de öyle bir insan yapmıyordu ve yapmayacaktı da.
Yemek salonuna gitmeden önce Felix beni ne yapıp edip Calum ve Matt'in yanından kendi yanına çekmeyi başarmıştı. Sayamadığım kadar çok kez, iyi olup olmadığımı sormuştu. Ve ben de ona sayamadığı kadar çok kez 'İyiyim Felix' demiştim.
Sean'ın bana olan çıkışmalarından sonra onunla yalnız kalmak istemiyormuş gibi davranıyordu. Matt ve Calum, onların durumundan haberdarmış gibi olmaktan daha çok, tıpkı Felix gibi moralimin bozuk olduğunu düşünerek bunu yerine getirmeye programlanmış insan görünümlü robotlar gibi davranıyorlardı.
Calum'un canı istediğinde ya da keyfi hatrı sayılır derecede yerinde olduğu zamanlarda gerçekten de eğlenceli bir genç adam olabildiğini biliyordum. Bu yüzden keyfimi yerine getirmeye çalışırken yaptığı çoğu şey beni şaşırtmamıştı. Çünkü onun böyle biri olduğunu biliyordum. Eğlenmesini bilirdi. Eğlence anlayışı da yerindeydi, tabii.
Ama Matt gerçekten de çok farklı bir olaydı. Dışarıdan gördüğüm kadarıyla konuşkan ve esprili bir çocuk olduğu çok barizdi. Fakat dışarıdan görmek yetersizmiş. Matt ile birebir iletişim halinde olmak gerektiğini anlamıştım şu son birkaç saatte. Özellikle cebir dersinin çok iyi olduğunu ama fizik dersinden nefret ettiğini de öğrenmiştim. Üniversitede matematik bölümü okumak istediğini söylediğinde de çok şaşırmıştım. Sporla gerçekten çok alakalıydı çünkü. O alanda bir şey istemediğini duymak beni şoke etmişti.
Felix'in sürekli yanımıza yapışık bir vaziyette dolaşmaya başladığını fark ettiğimde sinirlenip ona Sean'ın yanına geri dönmesi gerektiğine dair bir çıkışmada bulunmuştum. Bana yaptığından dolayı ona kızgın olduğunu, şu an istediği en son şeyin Sean'la konuşmak olduğunu söylemesine rağmen dediklerini duymazlıktan gelip onu yanına yollamıştım.
Zaten aralarını bulabilmek çok kolay ama bir iletişim başlatabilmek de bir o kadar zor olmuşken, bağları kopartmanın bir anlamı yoktu. Sean eninde sonunda benim nasıl bir kız olduğumu ve onların yanında kalacaksam, ne tür bir niyete sahip olduğumu anlayacaktı. Her şeyden önce benim abimle görüşüyorlardı. Asher bana o şekilde davranmasına izin vermezdi.
Aslında Asher, üçünü de ayrı ayrı çok seviyordu. Her birinin kendisi için farklı bir öneme sahip olduğunu söylüyordu. Aralarında dört yaş gibi bir fark olmasına rağmen nasıl bir kadar iyi anlaşabildikleri benim kafamda koca bir soru işaretiydi. Fakat Asher bazı şeylerde önemli olan şeyin yıllar ya da yaş olmadığını söylediğinde ne demek istediğini şimdi çok daha iyi anlamıştım.
Sean da anlayacaktı. Sadece biraz daha zamana ve birbirimizi daha iyi tanıma yolunda doğru adımlar atmaya ihtiyacımız vardı, o kadar. Bir süre sonra her şey ve herkes olması gerektiği düzene geri dönecekti.
Umarım.
Yemek masasında ben, Calum, Felix, Matt, Sean, Bay Matheson ve aynı dönemde olmamıza rağmen isimlerini bilmediğim birkaç kişi daha olarak oturuyorduk. Tartışmanın üzerinden saatler akıp geçtikçe beşimizin arasında olan gerginlik biraz daha azalmış oluyordu. En azından Matt, Felix ve Sean eski hallerine geri dönmeye başlıyorlardı. Bay Matheson'la gülüşüp konuşuyor, masadaki diğer bireyleri de sohbetin arasına dahil etmeye çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."