Felix, eğilip ayakkabılarının etrafa saçılan bağcıklarını düzgünce bağladığı için burnunun ucuna doğru düşen kemik gözlüğünü düzeltip benimle konuşmaya kaldığı yerden devam etti.
"Felsefe dersliğindeki herkes senin Tanrı hakkındaki görüşlerini konuşuyor."
Bu ayaküstü değiştirdiğimiz dördüncü konu falan olması gerekiyordu. Öğleden sonraki derslerimde kullanacağım kitap ve defterleri dolabımın içindeki kargaşanın arasında bulmaya çalışırken Felix'i dinlemek zordu. Özellikle Star Wars'un çizgi romanlarını hafta sonu okuyup bitirdikten sonra, aklının içinde üretip durduğu teorilerinden bahsettiği kısmı hiç anlamamış olabilirdim. Bilim kurgu ya da fantastik şeylerden hoşlanmadığımdan değildi.
Sadece çok fazla film izlemek aklıma gelmiyordu. Felix ve Asher kadar film bağımlısı sayılmazdım. Bazı uykusuz kaldığım akşamlarda aşağıya, salona inip kanepeye kurulduktan sonra geceleri yayına sundukları ucuz bir komedi dizisi seyredip uykumun gelmesini beklediğim oluyordu. Bazen de, özellikle Asher'ın tüm haftayı kampüste geçireceğini öğrendiğimiz zamanlarda teyzemin 'kızlar gecesi' yapmak isteyeceği tutuyordu.
Kızlar gecesinden kastım, ip askılı gecelikler giyip saçlarımızı örmek ve şekerli mısır patlatıp televizyonda bulduğumuz ilk diziyi seyretmek.
Fakat hâlâ, bu sinema ve televizyon mecrasından nefret etmediğim halde neden bu kadar uzak olduğumu ben de anlamıyordum. Uzaktım işte. Sadece o kadardı.
"Neyi konuşuyorlar?"
"Müslüman çocuğun Tanrı sadist midir? iddiandan sonra senden ne kadar nefret ettiği ve... çok daha fazlası."
"Bay Sanderson dersin işleyişinin sorgulamak olduğunu söylediği için, ben de aklımdakini ortaya dökerek bunu sorguladım. Hâlâ da söylediklerimin arkasında duruyorum."
Felix, tatmin olmuş bir ifadeyle başını salladı. Cılız ve boyuyla orantılı olacak şekilde uzun olan kollarını göğsünde birleştirirken "Hayden Matthews ile mi konuşuyorum yoksa Nietzsche ile mi?" diye sordu.
Gülümsedim. Ama bu pek fazla uzun sürmedi. Hemen arkasından sorduğu sarkastik sorunun aslında nereye vardığını anladığımda, gülümsemem soldu ve baygın bir şekilde gözlerimi devirdim.
"Bunu söylemeyen bir tek sen kalmıştın," dedim. Dönüp Felix'e bakmak istemiştim ama o sırada dolabımın içindeki üst raftan kalın ciltli bir geometri kitabı kafama doğru düşmek üzereyken, Felix atılıp kitabı tuttu. Benim yerime kitabı aldığı yere koyarken, kaldığı yerden devam etti.
"Neyse, bunu boşver. Çünkü sana sormam gereken çok başka bir şey var."
Kaşlarımı çattım. Kitaplarımı karıştırmayı bırakıp tüm dikkatimi Felix'e verirken, arkadaşımın bakışları artık bir noktada sohbetimizdeki alaycılığı bir kenara bıraktığını gösteriyordu.
"Sor."
"Geziye geliyor musun?"
Kaşlarımın tekini havaya kaldırdım. "Ne gezisi?"
Felix, siyah ve içinde çok fazla kitap olduğu için zayıf bedeniyle birlikte omuzlarına ağırlık yapan sırt çantasının kayışlarını sıkıca kavrarken sinirle inledi. Gözlerini üzerime dikip "Bu cuma gidip, pazar günü döneceğimiz gezi. Scott Roy'un babasının düzenlediği, arkadaşlarıyla birlikte izin kağıtlarını dağıtmışlardı hani," dedi.
Scott'ın adını duymamla birlikte yüzümü ekşittim. Scott'ın babasının okulumuz adına yaptığı bir sürü bağış ve gezi başlığı altında yaptığı pek çok faaliyet vardı. South Lisesi'nin eski öğrencilerindenmiş ve kasabadan hiç ayrılmadıkları gibi, okulla olan bağlantısını da hiç kopartmamış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."