Onları tam olarak hatırlamıyor olmama rağmen, annem ve babamı çok özlüyordum.
Asher onlarla daha çok vakit geçirmişti. O talihsiz araba kazası başımıza geldiğinde Asher altı, ben ise sadece iki yaşındaydım. Bunca zamandır annem ve babamın yüzlerini aklımda tutmaya çalışmamın en iyi yolunu fotoğraf albümlerinde bulmuştum. Bir umut onlara tutunuyordum. Ailemi unutmaktan çok korkuyordum, zaten onları hiç tanıyamamıştım. İki yıl bir annenin kokusunu ezberlemek ve bir babanın size okuduğu ninnileri hatırınıza kazıyamayacak kadar kısa bir süreydi.
Asher, onların benimle hep çok mutlu olduğunu söylerdi. Bazen sadece benimle ilgileniyor olduklarını düşünüp kıskanırmış bile. Fakat sonra babam, ona sanki bir gün gerçekten bizi terk edip gitmek zorunda kalacaklarını hissetmiş gibi 'Kız kardeşine bir anne gibi şefkat göstermeli, bir baba gibi desteklemeli ve bir abi gibi korumalısın.' dediğinde; Asher bana daha sıkı tutunmuş.
O günden sonra da beni hiç bırakmadı zaten. Bazı zamanlar... o olmasaydı ben ne yapardım bilemiyordum.
Lara tepsisiyle birlikte yanıma geldi. Yüzünde pişmanlıkla tuhaf bulduğum bir kızgınlık arasında sıkışıp kalan, kararsız bir ifade vardı. Kaşlarımı çatarak gözlerimi yüzüne kaldırdım.
"Tek başına oturuyorsun."
"Evet," gözlerim sanki Lara'nın söylediklerini onaylamak istercesine masada dolaştı. "Bunu gayet iyi görebiliyorum."
Daha fazla bir şey söylemedi. İzin falan da istemeden direkt yanıma oturdu. Tepsiyi masaya tok bir ses çıkartacak kadar çarparak oturduğunda, hangimizin birbirine daha çok sinirli olması gerektiğini aklımdan geçirdim. Sonuçta eğer fark etmeseydim arkamdan iş çevirmek üzere olan kişi ta kendisiydi. Şimdi bana öfkelenmesinin ne anlamı vardı ki?
"Ben senin arkadaşınım, Hayden. Birinci sınıftan beri. İkimize de bunu yapamazsın."
Başımı iki yana salladım. Peki ya insanların bana yaptıkları ne olacaktı? Ben onların yaptıklarını her seferinde sineye bir güzel çekmek zorundaydım, hiçbir şey olmamış gibi devam etmek mecburiyetim vardı. Fakat aynıları onlar için geçerli değildi.
Bazen sadece Calum'a hak vermeye başlıyor olmaktan nefret ediyordum. Hem de çok.
Çatalı tepsime bıraktım. Kazağımın yenlerini avuç içlerime kadar sündürdüğümde, sanki aklımdan bir anlığına bile olsa onu geçirdiğimi hissetmiş gibi Calum ve o tavırlı bakışlarıyla göz göze geldim. Ama bu çok uzun sürmedi, Lara'ya yeniden döndüm.
"Seni yakalamasaydım beni oyuna getirecektin. Son zamanlarda Scott'ın etrafındaki herkesi ne kadar hor gördüğünü fark etmiyor musun?"
İşte Lara'nın pişmanlık hissettiği noktayı pat diye bulmuştum. Scott'ın eski sevgilisi olarak, onu toparlamak için en çok emek gösterenin ve bunun mükafatı olarak da en çok azar yiyenin ben olduğumu biliyordu. Beni yeniden o kör çukurun içine iteklemek üzere oluşunu geç de olsa fark etmişti. Bu iyi miydi yoksa bu saatten sonra hiçbir şey ifade etmiyor muydu bilmiyordum.
"Ah, pekala... ben berbat bir arkadaşım." Toz pembe renginde sürdüğü rujunu dağıtmamaya çalışarak dudaklarını birbirine bastırdı. "En azından ikinizin arasındaki meseleye burnumu sokmamam gerekirdi."
"Yüce Tanrım, şükürler olsun!"
"Ama hala Calum konusunu göz ardı ettiğini düşünüyorum," dedi Lara. "Bak, Hayden-"
"Calum ile aramda hiçbir olay yok."
Ne büyük yalandı ama... dayak yemiş bir şekilde soluğu benim kapımda aldığını ve onun yaralarıyla ilgilendiğimi bilseydi muhtemelen bu bakış açısıyla kafayı yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."