Evime döndüğümde içimde bazı şeylerin yerli yerinde olmadığına dair çok derin, beni paramparça eden bir duyguyla boğuşmaya çalışıyordum. Hepimiz ellerimizde valizlerimizle birlikte evimizin yolunu tutarken bu bazılarımız için çok eğlenceli, bazılarımız için fazla arzu dolu ve bazılarımız içinse fazlasıyla çekilmez gözüküyordu. Bunu çekilmez bulan kişinin Sean olduğundan detaylı bir şekilde bahsetmeme gerek olmadığını düşünüyordum. Çünkü ondan başka herkes bu durumdan mutluydu.
Calum'la ellerimizi yol boyunca tuttuk. Hiç bırakmadan, diğer elimizde eşyalarımızı yerleştirmiş olduğumuz valizlerle birlikte yürüyorduk. En arkadaydık. El ele tutuşumuzun altında yatan anlamın birbirine tutunmak gibi olduğunu fark ettiğimde kalp atışlarım, dayak yiyerek evime geldiğinde tenini hissettiğim ilk gün olduğu gibi ağzımda atmaya başlamıştı.
Anlamıyordum. Gerçekten de anlamıyordum. Bu insanlarla ilgili cevaplanması gereken çok fazla soru işareti vardı. Abimin bir şeyler bildiğinden emindim. Altından dramatize edilmiş şeyler haricinde şaşıracağım olaylar silsilesiyle karşılaşmayacağımın farkındaydım. Yani umudum öyle absürt şeyler duyabilmeyi içermiyordu. Fakat yine de... bir şeyler duymak istiyordum. Öğrenmek.
Karşımdaki insanların beni tanıyor olmaları ama benim onları o kadar da iyi bir şekilde tanımıyor olduğumu fark etmem bazen kulağa çok ürkütücü geliyordu. Sanki durum böyleyken yapabileceklerinin bir sınırı yokmuş gibiydi.
Calum, tenindeki uyumuyla gözlerimi kamaştıran yeşil kapüşonlusunun yakasını düzeltmek için sadece birkaç saniyeliğine elimi bıraktı. Ama sonra yapmaması gereken bir şeyi yaptığını çok sonradan fark etmiş gibi hemen boşta kalan elimi yakaladı. Ve parmaklarımız birbirlerine olması gerektiği gibi yeniden kenetlendi.
Asher ve Matt en öndelerdi. Kendi çaplarında bir şeyler konuşuyorlardı ve artık konuştukları şey her ne idiyse Matt bunun için epey heyecanlıydı.
Muhtemelen yemek olmalıydı.
Gruptaki insanların arasında yürüyen diğer iki kişi ise Sean ve Felix'ti. Geziye katılmamdaki amacımın Sean ve Felix'in arasındaki ilişkiye dair hatrı sayılır bir başlangıç yapabilme umudumuz olduğunun bilincinde olmama rağmen işler ne en yakın arkadaşımın ne de benim beklediğimiz şekillerde ilerlemişti. Bunun hakkında düşündükçe içimde rahatsız bir kıpırdanış oluyordu. Bencillik etmiş gibi hissediyordum. Ama işlerin, o ikisinden çok Calum ve benim aramda yoğunlaşabilecek bir noktaya ulaşacağını ben nereden bilebilirdim ki? Sonuçta biz bu geziye katılmadan önce aramız berbat bir durumdaydı.
"Ne düşünüyorsun?"
Calum'un sesini işittiğimde gözlerim birkaç adım ilerimizde yürüyen Sean ve Felix'ten çekilerek sevgilime çevrildi. Ona hala sevgilim olarak hitap etmek garip geliyordu. Sanki bir şeyler her an bu durumu darmaduman edebilecekmiş gibiydi.
"Efendim?"
Gülümsedi. "Ne düşünüyorsun?" diyerek önceden kurmuş olduğu cümleyi tekrar etti.
Ondan bir şey saklamadım. Calum'un yaptığı şeyin aksine ben ondan bir şeyler gizlemeyi doğru bulmuyordum. Birbirimizin hayatında tanıdık iki insandan çok daha farklı bir konumdaydık sonuç itibariyle ve... aramızda gizlenen sır falan olmamalıydı.
Önümüzde yürüyen Sean ve Felix'i işaret ettim. "Onları," diyerek Calum'u yanıtladım. "Aralarında bir şey başlatamadığımızı düşünüyorum. Bizim geziye katılma sebebimiz aslında buydu. Ama... her şey kontrolden çıktı. Planladığımız gibi gitmedi."
"Her şey planladığın gibi mükemmel gitseydi burası çok daha iyi bir yer olurdu, Hayden." Elimi daha sıkı tuttu. "Üstelik senin elinde olmayan sebeplerden dolayı kendine her şeyi böyle yük etmeye devam edemezsin. Bu onların problemi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."