"Nasıl bu kadar sakin kalabilirsin?"
Felix, üzerinde Kill Me Dumbass yazan eşofman üstünün kollarını avuç içlerine kadar çekerken Sean'ın yaptıklarını görmezden gelmeyi tercih ediyor oluşumu sakin kalmak olarak algılıyordu. Lobinin yan tarafındaki bekleme koltuklarında oturuyorduk. Bugün gezi günüydü ve biz etrafta dolaşabileceğimizden çok daha fazla yer gezmiştik. Herkesin zavallı ayakları su toplamıştı. Bizimkiler bile.
Akşam yemeğinden sonraydı. Bay Matheson ve beden eğitimi öğretmenimiz, basketbol takımındaki çocuklarla birlikte oynamak isteyen birkaç kişiyi daha toplayarak otelin sahasına gitmişlerdi. Kalanlar da öylece, yatma saatine kadar istediği gibi takılabiliyordu.
Elbisemin ucu katlanan eteğimi düzelttim. Otelin içi kaloriferli olduğu için dışarıdan çok daha sıcaktı ve birazdan başlamak üzere olan eğlence akşamını göz önünde bulundurduğumuzda teyzemin sözünü dinlemenin ne kadar doğru bir adım olduğuna bir kez daha kanaat getirebilmiştim.
"Çok büyütüyorsun, Felix. Gerçekten de. Ben unuttum bile," dedim. Ses tonum milyonuncu kez arkadaşımı inandırmaya çalışırcasınaydı.
"Sana ters yaptı diye daha o gün Lara Velasquez'in gözünü patlatmak üzereydin!"
"Bana değil, sana."
"Her neyse," dedi Felix, bıkkın bir ses tonuyla. "Bu yine de senin vahşi bir çitadan nasıl yavru kediye dönüştüğüne yeterince açıklık getirmiyor."
Ona bunun nedenlerinden bahsetmiştim. Üstelik bunların hiçbiri Sean'a, Calum'a ya da Felix'e ait nedenlerden oluşmuyordu. Hepsi kendime özgü nedenlerdi ve her birinde de kendi içimde haklı olduğuma inanıyordum. Belki de haklı olduğuma inanmak istiyordum, emin değildim. Ama olaylara Sean'ın baktığı ve çekilmez kıldığı kadar etrafı herkese zindan edecek kadar berbat bir yerden görmek istemiyordum.
"Ne yapmamı isterdin? Çocuk benden gerçekten de nefret ediyor. O anda söylediğim en doğru şeyde bile yanlışmışım gibi algılayıp, bana daha da çok sataşacaktı. Uzatmanın gereksiz kalacağını düşünmüştüm."
Felix diğerlerinde olduğu gibi bunda da doğrucu bir tavır takındığımın farkındaydı. Yine de, tek derdi neden ona bağırmadığım ya da suratının ortasına yumruğumu geçirmediğimdi.
Başını iki yana salladı. Pes etmiş gibi "Bazen beni o kadar şaşırtıyorsun ki," diye söylendi.
"Burada huzursuzluk çıkmasını istiyormuş gibi konuşuyorsun. O çocuk, senin çılgınlar gibi hoşlandığın çocuk. Bu geziye onunla bir başlangıç yapabilmek için katıldığın çocuk. Neden bundan birazcık bahsetmiyoruz? Her şeye kötü tarafından bakmak zorunda değiliz."
Arkadaşım derin bir nefes alıp verdi. Eşofman üstünün yakasını ağzıyla burnunu kapatacak şekilde yukarıya doğru çekerek sündürürken sinirle inledi. Bol kemikli, cılız parmakları altın sarısı kıvırcık saç dalgalarının arasından kayıp geçerken, gözleri benimle buluştu.
"Gerçekten çok tatlı. Haklısın."
"Onun için çıldırıyorsun."
"Onun için çıldırıyorum," dedi Felix, beni onaylar gibi.
Öyle olduğunu biliyordum. Sadece Sean bana ön yargılı davranarak sertçe çıkıştığı için Felix ona biraz kızgındı. Ki Sean, bence Felix'e yapabileceği en büyük hatayı bana çıkışarak yaptığının farkına varmıştı. Dün ve bugün, tüm gün boyunca Felix'le takılmaya çalışmıştı. Onun sevdiği şeyler hakkında bir şeylerden konu açarak sohbet etmeyi deniyordu. Felix zaten ondan hoşlanıyor olduğunu kabul eden taraftı. Bu yüzden... ona karşı bir sıkıntısı yoktu. Konuşuyordu da, yalnızca mesafeli cevaplar veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fanfiction"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."