"Hayden, yaşıyor musun?"
Kulaküstü kulaklıklarımın tekini, onu duyabilmem için havaya kaldıran Asher'a dönüp baktım. Son sınıf geometrisinin en iğrenç konusu sayılabilecek mantıktan uzak elips sorularını çözmeye çalışırken, teknik olarak yaşıyor olmamı bekleyemezdi. Çünkü sıkıntıdan patlıyordum ve bu sayfalar dolusu ödev kağıtları asla bitmeyecekmiş gibi gözümde büyüyordu.
Müzik çalarımda kulak zarlarımın patlamasına neden olacak kadar yüksek sesle çalan şarkıyı durdurdum. Kulaklıklarımı boynuma asıp, kapüşonlu ceketimin kollarını avuçlarıma kadar çekerken baygın bakışlarla Asher'ı dinlediğimi belli ettim.
"Göreceli."
"Bence bir zombiden daha ölüsün."
"Göreceli," diye tekrar ettim bıkkın bir şekilde. Ama aslına bakarsanız abim her zamanki gibi kız kardeşim hakkında her şeyin en iyisini ben bilirim, suratına bir bakışımda aşık olduğu çocukla arasında ergenlik çağı problemleri yaşadığını ve bu yüzden elips sorularını öğüre öğüre çözdüğünü anlayabilirim tavırlarındaydı.
Kampüsten henüz gelmişti. Fileli çamaşır torbalarının içine kirli kıyafetlerini doldurmuştu ve kamp için kullandığı sırt çantasını yanına almıştı. Bazı hafta sonlarını burada, teyzem ve benim yanımızda geçirdiği olurdu fakat o zamanlarda yanına sadece ufak bir sırt çantası alırdı. Şimdiyse bu kamp çantası Asher'ın eve dönüşlerinde kullandığı çantalardan çok daha büyüktü. Görmeye yaz ayları dışında pek alışkın olmadığımız türden.
"Erkencisin," dedim sırtımı mutfak sandalyesinin arkasına yaslarken. "Teyzemle seni akşam yemeğine bekliyorduk."
"Vizelerim erken bitti, sıkıldım ben de." Saçlarımın arasına koca bir öpücük bıraktıktan sonra onları sevdi. "Ne dinliyordun?"
"Prince," diye onu yanıtladım. "When Doves Cry."
"Geometri çözerken mi?"
"Sana ne Asher, sana ne."
Çantasını mutfak tezgâhının dibine bırakırken, fileli çamaşır torbasını da hole doğru fırlattı. Eğer teyzem bu dağınıklığı görseydi Asher'ı boyu yettiği kadarıyla öldürmeye çalışırdı.
Yanıma bir sandalye çekti. Dışarının soğuğu yanaklarını kıpkırmızı yapmıştı. Uzun saçlarını yine ensesinde toplamıştı ve kısa olan katlar yüzüne doğru dökülüyordu.
"Halledemediniz mi?" diye sordu.
Ses tonundaki anlayışı ve kırılganlığı duyduğumda boğulacak gibi hissetmeye başladım. En son abimle telefonda konuşurken ona halledebileceğimi söylemiştim. Tabii bu konuşma, Calum'un beni okulun içinde kullanılmayan bir odanın içine tıkıp, öpmeden bir önceki gecede yapılmıştı. O zamanlarda gerçekten de Calum'la aramı toplayabileceğime inanmıştım. Asher bana bu konuda yardımcı olmuştu çünkü.
Düzgün birini hak ettiğimi söylemişti.
Ama istediğim hiçbir şeyin son zamanlarda gerçekleşmeyip, daha da berbat olması beni yoruyordu. Çok, çok yoruyordu hem de.
"Hayır, halledemedim." Ödev kağıdımın kenarına ruh halimi yansıtacak anlamsız şekiller karalamaya başlarken, abimin yüzüne bakamadım.
Asher'ın gürültüyle bir nefes alıp verdiğini duydum. Beni böyle görmekten hoşlanmadığını biliyordum. Hangi abi ya da abla kardeşini üzgün ve kalbi kırık görmekten hoşlanırdı ki? İşin içine bir de, birbirimizden başka hiç kimseye sahip olmadığımız gerçeği girince Asher haliyle her şeyi daha da çok kafasına takıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Hayran Kurgu"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."