On Yedinci Bölüm: Led Zeppelin Tişörtlü Bir Kurtarıcı

2K 218 79
                                    

Okuldan çıkıp eve geldiğimde kafam gerçekten bulanıktı. İçinin darmadağın olduğunu hissedebiliyordum ve bu çok iğrençti. Ödevlerim duruyordu. Düşünebildiğim tek şey ikimizin arasında geçen o can yakıcı konuşmaydı. Banyoda kaldığım süre boyunca küvetin içine öylece oturup sadece bunu düşünmüştüm. Dirseklerimi dizlerime yaslayıp başımı ellerimin arasına alarak, dakikalar boyunca. Bileklerime sardığı parmaklarının tutuşunu hâlâ hissedebiliyordum. Parmaklarımı dudaklarıma götürdüğümde, teninin sıcaklığını ve yaralarındaki pürüzleri hâlâ hissedebiliyordum.

Kalbimde bir düğüm vardı sanki. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum fakat sanki bu gerçekten de imkansız gibiydi. Her şey birden bire nasıl bu kadar kontrolümden çıkmıştı, bir anlam veremiyordum. Başından beri bana doğru adımlayan, beni kendisine çeken kişi Calum olmasına rağmen; bugün beni neden kendinden uzaklaştırdığını da bilmiyordum.

Bildiğim tek şey, saatlerdir ders çalışma masamda ödevlerimi tamamlamak dışında her şeyi yaptığımdı.

Önümdeki resim kağıtlarına bakarken buldum kendimi. Dirseklerimden bir tanesi masaya yaslıydı, avucumu yumruk yapmıştım ve başımı da elime yaslamıştım. Kalemi tutan parmaklarımın tutuşu fazla sıkıydı. Onu kırmaktan korkarak parmaklarımı hemen gevşettim. Sıkıntıyla bir nefes alıp verirken bu kez karşımdaki duvara bomboş bakmaya başladım.

Bu çok... saçmaydı. Şu anda onu düşünmemem gerekiyordu. Çünkü başından beri birbirimize olan yaklaşımlarımızın hepsi bir dolu saçmalıktan ibaretti. Ne o, ne yaptığını biliyordu ne de ben biliyordum. Saçma sapan bir düzenin içinde bulmuştum kendimi.

Başımı kağıdıma eğdiğimde onun gözlerini ve yüz hatlarını karaladığım kağıt yüzeyiyle karşılaştığımda şok olmuştum. Bu kez bir aptal gibi boş bakışlarla seyrettiğim yer duvar değil, büyük boy resim kağıdımdı. İçimden bir ses bana sen ne bok yediğinin farkında mısın? diye haykırırcasına soruyor ve ben de onu duyuyor olsam da mantıklı bir cevap veremiyordum. Bütün soğukkanlılığım gitmişti. Duygusal bir yığının altında ezilmiştim sanki.

"Hayden?"

Asher'ın sesini bir anda duyduğum için afalladım. Başımı resim kağıdımdan kaldırırken ellerim onu buruşturarak Asher'ın görüş alanından uzaklaştırmaya çalıştı. Ama çok fazla panik yaptığım için, abim sadece kaşlarını havaya kaldırıp neydi o şimdi? dercesine bakıyordu bana.

Seslice genzimi temizledim. "E-evet?"

"Neden hâlâ üzerine bir şeyler giymedin? Şu bornozu çıkartsana."

Ben ne bok yediğimi biliyor muydum sanki.

Üstümü düzeltirken sandalyede daha dik oturdum. Asher'dan çekindiğim hiçbir şey yoktu. Regl sancılarımın olduğu zamanlarda bazen beni acil servise bile götürürdü. Dönüşte de büyük kutularda satılan kiloluk vanilyalı dondurmalardan alırdı. Aramızda hiçbir sır olmamalı derken bu tarz şeylere kadar paylaşımımızın olması güzel bir şeydi sanırım. Aksi takdirde hayatımda sadece teyzemle bir şeyleri paylaşabiliyor olmak fazla can sıkıcı olurdu.

"O kağıt neydi?"

"H-hiç, hiç işte. Öylesine bir şeyler çiziyordum."

"Görmemi istemediğin türden bir şey mi?" dedi ısrarla.

"Seks sahnesi çizmiyordum."

"O zaman bana gösterebilirsin diye düşünüyorum, bilirsin. Çizimlerini gören ilk kişi ben olurum genelde," omzunu kapının pervazına yaslarken çarpık bir gülümseme takındı. "Tabii hâlâ büyük bir penis çizmiyorsan."

Love Will Tear Us Apart || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin