Asher ve kendime içmek için birer fincan çay doldurup kapısına yürüdüm. Genellikle odasının kapısı açık olurdu, kapalı tutmaktan hoşlanmazdı. Kış soğuklarında bile odanın içindeki ısının korunup korunamamasını önemsemezdi.
Bunun nedeninin evde olup biten her şeyi duyabilmek için olduğunu biliyordum. Birimizin bir şeye ihtiyacı olursa ve o anda seslenebilecek durumda olamazsak diye, duyup hemen yardıma yetişebilmek için kapısını hiçbir zaman örtmezdi.
Açık olan kapısının eşiğine vardığımda onu ders çalışırken buldum. Muhtemelen tatildeyken birinci dönemde işlediği konuları unutmamaya çalışıyordu. Abime dışarıdan baktığımda derslerine önem veren bir genç olduğunu düşünmezdim ama tam tersine, geleceğe çok değer verirdi. Geçmişi önemsemiyor ve olduğu yerde bırakıyormuş gibi görünürdü ama aslında işin böyle olmadığını biliyordum. En az benim kadar geçmişle başı dertteydi.
Annem ve babam burada olsalardı bizim nasıl bir hayatımız olabileceğini düşünüyordu, emindim.
Kapısında durduğumu, yanlış yazdığı bir şeyi silecekken silgisini masada aramaya başladığında fark etti. Başını kaldırıp yeşil gözlerini benimle buluşturduğunda gözleri parladı. Ama bu daha önce bana bakarken görmeye alışkın olduğum türden bir parlaklık değildi. Çok daha farklıydı. Bir insanın yaşama amacının aslında tam karşısında dikildiğini keşfettiği zaman sahip olabileceği bir çeşit bakıştı. Abimde bu kadar değerli olmak beni mutlu ediyordu. Hep mutlu etmişti. Kaybettiklerimin acısını hafifletmeme yardımcı oluyordu. Annem ve babama aynı anda sarılıyormuşum gibi hissederdim hep.
Bir kez daha söylüyorum. Asher olmasaydı ne yapacağımı düşünemiyordum bile.
"Birazcık çay getirmiştim," dedim fincanlardan birisini birazcık daha havaya kaldırırken.
Arkasına yaslandı. Parmak uçları gözlerini ovuşturduktan sonra bakışları beni yeniden buldu. Gülümseyip, yanaklarındaki çukurların git gide dibe çökmesine sebep olurken yazı yazdığı kurşun kalemini kemikli parmaklarının arasında çevirip durmaya devam etti.
"Limon da attın mı?"
"Lanet limonu da kalkıp kendin al."
"Tamam tamam," dedi gülüp. "Gel hadi."
İçeriye girdim. Abimin fincanını ona uzattıktan sonra ben de yatağının ucuna oturdum. Bir bacağımı kendime doğru çektim. Ayak bileklerimin biraz yukarısına kadar olan evdelik taytımın üstüne kalın, yılbaşı ağacı desenli yün çoraplarımı giymiştim. Avuç içime kadar çektiğim kazağımın kumaşının kalın olması fincanı sıcak olmasına rağmen daha rahat tutmamı sağlıyordu.
Asher dönen sandalyesinde yönünü bana doğru döndü. Çayından bir yudum alırken "Senin dışarıda olman gerekmiyor mu?" diye sordu.
"Ne dışarısı?"
"Bilmem," dedi omuz silkip. "Erkek arkadaşınla vakit geçirmek gibi. Veya onu çağır buraya gelsin."
"Bir şeyler yapmak istedi aslında," parmak ucum fincanın ağzının kenarında yuvarlak bir daire çiziyordu. Dumanı tüten çay sıvısındaki yansımama bakarak konuştum.
"Ee?"
"Ödevlerimin olduğunu söyledim. Yarın belki bir şeyler yaparız."
Ona bakmasam bile Asher'ın kafasını salladığını anlamıştım. Bir ayağını yatağının ucuna, benim popomun yakınına uzattı. Bir şeyler düşünmeye başladığını biliyordum. Yine sıkıntılı hissediyordum ve yine Asher sebebini çözmeye çalışan o taraf olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Will Tear Us Apart || hood
Fiksi Penggemar"Sen benim bir daha asla rastlayamayacağım bir düştün."